Unutuşlar ve hatırlayışlar

Güncelleme Tarihi:

Unutuşlar ve hatırlayışlar
Oluşturulma Tarihi: Ekim 15, 2020 18:35

Öykü kitaplarıyla tanıdığımız Kerem Işık, ilk romanı ‘Dünyanın Güçlü Tarafı’nda kaderleri kesişen beş karakter üzerinden bireyin varoluş meselesiyle baş etme biçimlerini -yaşam ve ölümü, hatırlama ve unutuşu, geçmişi, şimdiyi ve geleceği- sorguluyor.

Haberin Devamı

Kerem Işık, 1976 yılında İzmir’de doğdu. Üniversitede kimya mühendisliği okudu. ‘Kaos’ üzerine yaptığı tez çalışmasıyla ABD Ohio’da University Of Akron’da fizik yüksek lisansını tamamladı. Bir süre elektronik sektöründe çalıştı ama asıl ilgi alanı edebiyattı. Yazmaya ve hayatını serbest çevirmenlik yaparak sürdürmeye başladı. Öyküleri Kitaplık, Varlık, Notos Öykü, Eşik Cini, Özgür Edebiyat dergilerinde yayımlandı. İlk öykü kitabı ‘Aslında Cennet de Yok’u 2010 yılında yayımladı. Öykücülük kariyerini Haldun Taner Ödülü’ne değer görülen ‘Toplum Böceği’ (2012) ve ‘Iskalı Karnaval’ (2015) ile sürdüren Işık, çevirileriyle çok sayıda romanı Türkçeye kazandırdı.

GEÇMİŞİ KAZMAK
‘Dünyanın Güçlü Tarafı’nda İzmir’in merkezindeki Agora’da yürütülen arkeolojik kazılar etrafında kurgulanan hikâyenin ana karakterlerinden Aylin, bir arkeolog. “Geçmişe, geride bırakılana, yaşanıp unutulanlara karşı duyduğu ilgi nedeniyle arkeolog olmuş, mezun olup meslek hayatına başladıktan sonraysa öğrendiklerini kendi yaşamına uygulayabileceğini keşfedince” kendi içini de kazmaya başlamış. Bulmak istediği; “Hızla aklını yitiren dünyada bir parça anlam”.
Yerel bir gazeteye yazı dizileri hazırlayan Yunus, Aylin’in erkek kardeşi. Ne var ki iki kardeş arasındaki ilişki, ablanın ailesine koyduğu mesafe nedeniyle pek sıcak değil. Yine de kardeşler kazı nedeniyle bir araya gelmek zorundalar. Zira Yunus, gazete tarafından Agora’da yürütülen kazılar ve bu çalışmaların kapsamı genişlemeye başladığından beri sıradışı diye nitelendirilebilecek şikâyetlerle gazeteyi arayıp duran İkiçeşmelik sakinleriyle ilgili bir yazı dizisi hazırlamakla görevlendirilmiş. Fotoğraf sanatına, görüntülerle gerçeklik arasındaki ilişkiye kafasını takmış olan Yunus, günlerini Kemeraltı civarında fotoğraf çekerek geçiriyor.
Aylin’e takıntılı olan Atılgan, baskın bir babanın tek çocuğu. Babası “Adını daha o doğmadan aylar önce belirlemiş, ona Atılgan diyerek kendince geleceğini tayin etmek için ilk adımı atmış”. Oysa Atılgan ‘ismi ile müsemma’ değil. Babasının gücü altında ezilmekten, dış dünyanın sorunları ile baş edememekten kurtuluşu hafifliğin gücünü keşfederek bulmuş.
Dışarıdan bakıldığında son derece sıradan, hatta sıkıcı diye nitelendirilebilecek bir yaşam süren Şehsuvar, babasından kalan mandırayı işletiyor, babasından kalma evinde oturuyor. Geleneklere uygun biçimde evlendiği karısıyla sıkıntısız bir hayatı var. Buna karşılık dış dünyayla sıkıntılı; dışarıdaki muntazam bütünün bir parçası olamayacağını, kendisi için kurduğu hayallerin asla gerçekleşmeyeceğini anlayan Şehsuvar’ın beyninde cinnet getiren insanlar, kadın cinayetleri, mülteciler, şehit haberleri, canlı bombalar ve daha pek çokları dolaşıyor. Son derece sıradan hayatlar sürdürürken beklenmedik bir anda azılı canilere dönüşen insanların yüzlerinde, bir gün önce ekmek aldığı bakkalı ertesi gün doğrayan ya da kalabalığın içine koskoca bir kamyon süren insanların yüzlerinde kötülüğün izlerini arıyor Şehsuvar.
Dört karakterin bir başka ortak noktası, bir av kazasında hayatını kaybeden Anıl; Şehsuvar’ın aile geleneklerine hiç uymayan küçük kardeşi, Aylin’in sevgilisi, Atılgan’ın yakın dostu. Her üçünün hatıralarında, hayatlarının geri kalanına damgasını vuracak kadar büyük yer kaplayan sevimli bir delikanlı...
Roman karakterlerinin kaynayan zihinlerinde geçmiş şimdiye karışırken onlar da diğer pek çok insan gibi -her şeyin başladığı yerin- Agora’daki kazı alanının çekimine kapılacaklardır. Ne var ki huzursuzluğu da beraberinde getirmiştir kazılar. Sanki kentin geçmişi kazı alanında vücut bulup ayaklanmış, bunca yıldır sırtladığı her ne varsa sağa sola rastgele saçmaktadır. Toplumda biriken hoşnutsuzluk, bir ‘Dana Bayramı’ gününde İzmir’i bir kez daha yangın yerine çevirecektir...

Haberin Devamı

'HATIRLAMAKTAN KORKUYORLAR'
Olaysız, kişilerin iç hesaplaşmalarıyla örülmüş bir romanı özetlemenin eksikliklerini barındıran bir giriş yaptığımın farkındaydım. Ne var ki ‘Dünyanın Güçlü Tarafları’, hikâyesini değil karakterlerini ve meselelerini öne çıkaran bir anlayışın ürünü. Öykü kitaplarında yaptığı gibi romanında da günümüz toplumunun ve bireyin önemli sorunlarını, hayatla baş etme reflekslerini irdeliyor Kerem Işık. Mesela kendimizi dünyaya, dünyayı kendimize nasıl uydurduğumuzu, gerçekliklerin bunalttığı benliklerimize sığınacak yeni bir gerçekliği nasıl inşa ettiğimizi...
Buradan hafızaya, hatırlamaya ve unutuşa geçebiliriz. Zira ‘Dünyanın Güçlü Tarafı’nın karakterleri belleklerinin lanetine uğramışçasına, geçmişin hayaletleriyle boğuşan insanlar. Gündelik hayatı sürdürmekte, etraflarını çeviren kalabalıklarla bağ kurmakta, hayatlarına yeni bir sayfa açmakta zorlanıyorlar. İşte bu nedenle bellek oyunları giriyor devreye. Unutuşlar, farklı hatırlayışlar, gerçeği ihtiyaca göre yorumlayışlar... Elbette her biri farklı yol seçiyor kendisine ama hepsi de mutsuzluk ve yabancılık ortak paydasında birleşiyorlar. Ancak mutsuzluğu patolojik bir durum değil; savaşlarla, kayıplarla, travmalarla dolu hafıza katmanlarının zorunlu bir sonucu. Mutluluk arayışı ise unutuşla, inkârla, bastırmayla mümkün olabiliyor.
Bireyin varoluş kaygıları hem edebiyatın hem de felsefenin konusudur. Kerem Işık, ‘Dünyanın Güçlü Tarafı’nda felsefeyle edebiyatı birleştirmeyi başarmış. Roman kişilerinin fiziksel özellikleri, yiyip içtikleri, giyim kuşamları üzerinde durmak yerine zihinlerine nüfuz etmeyi, duygu ve düşüncelerine odaklanmayı tercih ediyor. Ve işte bu noktada edebiyatın araç ve gereçleri -kelimeler, cümleler, benzetmeler, imgeler- giriyor devreye. Hareket halinde olmasalar bile roman kişileri ete kemiğe bürünüyorlar.
Kerem Işık’ın bu ilk romanında öykücülüğünün izlerini bulmak mümkün. Roman kişilerinin birbirini kesen hikâyeleri biçiminde kurgulamış ‘Dünyanın Güçlü Tarafı’nı, bağlantılar ortak temalarla desteklenmiş.
Şimdiye dek bireylerden, bireyle bellek arasındaki ilişkiden söz ettim. Oysa günümüz Türkiye’sinin siyasi meselelerine, ekonomik sıkıntılarına, gündelik olaylara yer vermese bile, ‘Dünyanın Güçlü Tarafı’ çok ciddi bir toplumsal eleştiri barındırıyor. Bu yaklaşım Kerem Işık’ın edebiyat anlayışıyla ilgili. Bu toplumun içinde yaşayan ve bu toplumun dinamiklerinden etkilenen bir yazar olarak Kerem Işık, dolaylı olarak toplumsal sorunları ya da hakikatleri dile getiriyor. Bireylerin hatırlama süreçlerinden toplumların hatırlama süreçlerine sıçrıyoruz. Tıpkı Aylin’in düşüncelerindeki gibi:
“Tıpkı tarihte olduğu gibi, diye düşündü Aylin. Ne de olsa kolektif bellek için de aynı sürecin geçerli olduğu düşünülebilirdi. Toplumlar dönem dönem unutmak, ya da klişe bir ifadeyle, tarihin tozlu sayfaları arasına gömmek için birtakım kurbanlar belirliyordu. Kimlerin unutulup kimlerin öne çıkarıldığıysa yıllar içinde milli kimlikleri şekillendiriyordu. Uluslar hayatta kalmak için görünür ve görünmez düşmanlara ihtiyaç duyuyor, yıllar içinde biriken kolektif öfkenin yöneltilebileceği bir günah keçisinin olmadığı durumlarda toplum kendi kendini sakatlayan bir ucubeye dönüşüyordu. Aylin’e göre bireylerin zihinlerine yavaş yavaş zerk edilen nefret sıvısının kaynağını burada aramak gerekiyordu.”
Agora’daki kazılarla birlikte unutma salgını başlıyor. Çünkü “Hatırlamaktan korkuyorlar. Geçmişleri, atlattık sandıkları şeyler onları ürkütüyor”. Hatırlamaktan korkmak bir yaşam tarzı bu topraklarda. Ama unutmamak gerekiyor; “Hiçbir olay hafıza için kaybolmuş sayılamaz. Ancak kefaretini ödeyen bir insan geçmişine tümüyle sahip çıkabilir”.

DÜNYANIN GÜÇLÜ TARAFI

Unutuşlar ve hatırlayışlar

Kerem Işık
Yapı Kredi Yayınları, 2020
172 sayfa, 22 TL.

BAKMADAN GEÇME!