Trainspotting’in yazarı Irvine Welsh: ‘Karanlık bir yola çıkmış gidiyoruz’

Güncelleme Tarihi:

Trainspotting’in yazarı Irvine Welsh: ‘Karanlık bir yola çıkmış gidiyoruz’
Oluşturulma Tarihi: Şubat 23, 2017 14:50

Kült roman ve film ‘Trainspotting’in devam romanı ‘Porno’, ‘T2’ adıyla beyazperdede. !f İstanbul’un kapanış filmi olan ‘T2’ vesilesiyle İskoçya’ya uzandık ve hikâyenin yaratıcısı, yazar Irvine Welsh ile konuştuk...

Haberin Devamı

Renton, Sick Boy, Spud ve Begbie. İskoç Yazar Irvine Welsh’in ilk romanı ‘Trainspotting’de bu dört ‘bağımlı’ arkadaşla tanışmıştık. Oscar’lı yönetmen Danny Boyle’un sinema uyarlamasıyla, onlarla daha da yakın olmuştuk. Dört adamın çıkmazları ekseninde gelişen öykü, aile ilişkileri, kimlik, dostluk ve ihanet gibi evrensel temalara da değiniyordu. İkinci roman ‘Porno’ ise ‘Trainspotting’in kahramanlarını on sene sonra, dibe vurmanın değil, voliyi vurmanın peşindeyken resmediyordu. Çağ değişmiştir, müzik değişmiş, giyim kuşam değişmiş, hatta eroin yerini kokaine bırakmıştır. ‘Porno’ kitabından hareketle çekilen ‘T2’ ise eski dostları 20 yıl sonra karşımıza çıkarıyor... !f İstanbul’un kapanış filmi olan ‘T2’ vesilesiyle, hem romanların yazarı hem de iki filmde de küçük rolle karşımıza çıkan Welsh’e ulaştık.

Haberin Devamı

Her ne kadar ikinci film dolayısıyla sizinle konuşuyor olsak da ‘Trainspotting’ hem ikilinin ilk kitabı hem sizin ilk kitabınız olduğu için; neydi size bunları yazdıran ‘his’, ‘dert’, ‘düşünce’ ya da adı her neyse?
O dönem içinde yaşadığım ve çöktüğüne şahit olduğum dünyayı anlamak ve anlatmak istedim. İşsiz kalıp eroine sardığım zamanlar olmuştu, 80’lerin eroin/AIDS salgını esnasında çevremdekilerin, tanıdığım pek çok insanın yitip gitmesini, ölmesini izlemiştim. Thatcher sonrası paradigma, beni ve benim yaşadığım yeri görmezden geliyordu, farkına varmamak mümkün değildi. Ulusal ve yerel iktidar pozisyonlarında bulunanlar beni ve benim gibileri görmüyor, bu konuda düşünmüyorlardı. Gözlerden de uzaktık, zihinlerden de. Derdim buydu.

‘T2’ araya giren yılların etkisiyle, tam bir devam filmi değil... İki film arasında 20 yıl var, neler oldu 20 yılda?
Sanırım hepimiz bu işin devamından biraz ürküyorduk ama Danny’nin (Boyle) asıl tercihi tam da buydu, biraz zaman geçmesini, köprünün altından biraz su akmasını istiyordu. Şimdi, kahramanlar orta yaşlı adamlar olarak çıkıyor karşımıza ve fanilikleriyle yüzleşmek zorundalar. Eğer on-on iki yıl önce çekseydik, hâlâ genç olurlardı ve ikinci film ‘çılgın maceraların devamı’ gibi algılanırdı -eğlenceli olurdu belki, ama bu denli derin ve duygusal olamazdı.

Haberin Devamı

‘Trainspotting’de bir çağın değiştiğini ‘müzik’ aracılığıyla aktarıyordunuz. ‘Porno’ görsel teknoloji dönemini aktarıyordu. O günden bugüne internet ve onun güçlü enstrümanları sosyal medya çıktı. ‘T2’de bu değişikliği korumak, yansıtmak zorladı mı sizi?
Ortaya çıkan şey beni son derece memnun etti. Ben, hiçbir zaman, ‘Porno’nun beyazperdeye birebir uyarlanmasından yana olmamıştım; film-içinde-film mevzusu ve perdeye yansıyacak pornografi baştan beri sorunlu görünüyordu gözüme. Kahramanların bulaştığı karanlık işler için daha insani bir çerçeve bulmamız ama Sick Boy’un Renton’dan intikam alması ve Begbie’yi bu işte kullanmasına dayalı temayı korumamız gerekiyordu. Bu film nihayetinde son derece duygusal oldu ve bana sorarsanız ilkinden daha iyi.

Haberin Devamı

Hem ‘Trainspotting’ hem de ‘T2’de sizin de birer rolünüz var. Oyunculuk deneyimi nasıldı?
Benim için en büyük fark filmin bütçesiydi. İkinci ve üçüncü reji ekipleri vardı. Bu filmin setinde daha fazla oyuncağı olan daha fazla sayıda insan vardı -vinçler, yükseltme cihazları falan. Bu filmin seti çok daha teferruatlıydı.

‘Karşımızda imparatorlar, demagoglar var’
Trainspotting’, Thatcher sonrası Britanya’da tamamen dibe vurmuş İskoç gençliğinden bir kesit sunuyordu bize. Artık her şeyin değiştiğini söylüyordu. Şimdi dünya ekonomik ve sosyal açıdan daha tuhaf halde. Trump Amerika’sının dünyayı nasıl etkileyeceği konuşuluyor. Mülteci ve göç meseleleri herkes tarafından hissediliyor. Siz nasıl görüyorsunuz? 
Olumlu bakmak kolay değil. Kapitalizm ve sosyalizm, teknolojik gelişmeler ve sanayideki gerileme doğrultusunda tükenme yolunda. Zenginler dünyanın zenginliklerini paylaşmaya yanaşmıyor; bu nedenle de yüzü olmayan global bir neoliberaller komitesi tarafından yönetilmektense, karşımızda imparatorları, demagogları buluyoruz. Bizi birbirimizle bileyip iktidar sahiplerinin kendi güçlerini garantiye alacak milliyetçilikle karşı karşıya kalıyoruz. Karanlık bir yola çıkmış gidiyoruz ama bu böyle sürüp gitmez. Ekonomi can çekişiyor. Karnını doyuramadığınız insanları masraflı savaşlara süremezsiniz.

Haberin Devamı

Meseleyi ‘politik’ alana taşıdığımıza göre, sormadan edemeyeceğim. 2014’te İskoçya referanduma gitti ve İngiltere’ye bağlı kalmaktan yana oy kullandı. Yakın zamanda da İngiltere AB’den ayrılma kararı aldı... Sence neler oluyor Ada’da?
Bence İskoçya daha olumlu bir noktada şimdi. Ulus devletin modelinin dışa dönük olmasını tercih ettiği ve diğer ülkelerle ortak hareket edebildiği, bundan (karşılıklı) fayda sağladığı bir noktada. Emperyalizme ve ayrıcalık ilkesine dayalı, bir numara olup diğer herkesi ezmeyi savunan beyaz, milliyetçi modelden, yani Trump’ın, Tory sağı/UKIP’in ve Brexit’in öne çıkardığı modelden uzak... İskoçya bu yönetim ve yetki devri tartışmaları başladığından beri kendi kimliğini tanımlama ve belirleme meseleleriyle epey zaman harcadı. Dünyaya katkıda bulunmasının, vatandaşlarına hizmet edecek bir ekonomik ortam kurmasının ve demokrasi inşasının vakti sanırım geldi artık.

Haberin Devamı

Gösterim tarihleri
25 Şubat 21.30’da Cinemaximum City’s Nişantaşı, Cinemaximum Kanyon, Cinemaximum Akasya, Cinemaximum Budak/CKM
26 Şubat 13.00’te Cinemaximum Kanyon
5 Mart 21.30’da Ankara Cinemaximum Armada
3 Mart 19.30’da İzmir Cinemaximum Konak Pier

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!