Tasavvufun derinliğinden çıkan kahraman

Güncelleme Tarihi:

Tasavvufun derinliğinden çıkan kahraman
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 19, 2022 23:11

Edebiyatımızda kendine has bir yeri olan Şule Gürbüz’ün altı yıl aradan sonra iki cilt halinde gelen romanı ‘Kıyamet Emeklisi’, kahramanı Aziz’in yaşamına inen derin bir arkeolojik kazı. Bu kazı ile üzerine uzun süre konuşulacak bir kahramanla karşı karşıyayız. ‘Azizce’ bir tekamülün de hikâyesi ‘Kıyamet Emeklisi’. Coşkun bir metin...

Haberin Devamı

Kalem oynatmaya başladığı günden bu yana edebiyatımızda tartışmasız bir etki alanına sahip Şule Gürbüz. Her yazdığı, uzun sürecek bir yankının sedası olarak değerlendiriliyor ve edebiyatımızda edindiği kendine has yeriyle varlığını kaleminden çıkanlarla sürdürmeye devam ediyor. Şimdi yeni romanıyla okurlarının karşısında: ‘Kıyamet Emeklisi’. Şule Gürbüz, en son 2016’da ‘Öyle miymiş?’ adını verdiği anlatısıyla çıkıp gelmişti.
Bir söyleşisinde, “Kısarak değil, esirgeyerek değil, son yazımı, son sözümü söylercesine yağdırıyorum, bendeki her şeyi verip borçlarımı ödüyorum” demiş Gürbüz. Altı yıllık aradan sonra gelen ‘Kıyamet Emeklisi’, Gürbüz’ün bu söylediğinin içini gerçek anlamıyla tıka basa dolduran bir roman. İlki 400, ikincisi 500 sayfayı aşkın iki ciltten oluşan bir hikâye elimizdeki.
Romanın kahramanı Aziz’in yaşamına doğru inen derin bir arkeolojik kazı ‘Kıyamet Emeklisi’. Bu kazı ile üzerine uzun süre konuşulacak bir kahramanla karşı karşıya kaldığımızı söyleyebilirim. Aziz, daha çocuk yaşta içine girdiği, zaman zaman çekildiği anlam ve varlık arayışı ile edebiyatımızın simge karakterlerinden biri olacak.

HEPLİK VE HİÇLİK...
Her sayfasında kahramanı Aziz’in hayatına doğru büyüyen bir metin ‘Kıyamet Emeklisi’. Aziz’in hikâyesi ise çocuğuna nutuk attığı bir sahneyle açılıyor okurlara. İlerleyen sayfalarda geriye dönüşlerle ilkgençliğine kadar ineceğiz. Aziz’in 15 yaşında olduğu 1975 yılında ise romanın kahramanını kendi gününe taşıyan yaşantısı kelime kelime okurun önüne serilmeye başlayacak. Bu tarih aynı zamanda Aziz’in yaşamında çok önemli bir kırılmaya da denk geliyor; evini, ailesini, okulunu terk edip bir ayıcının yanına sığındığı zaman. Aziz’in kendi içine doğru yolculuğu da böylelikle başlamış oluyor.
‘Kırılma’, ‘Kıyamet Emeklisi’ için önemli bir kelime çünkü Aziz’in başından geçen her olay kendisine yeni bir istikamet, yeni bir yaşantı getiriyor. Aziz’i roman boyunca kâh saçları kazınmış ve kulağında küpesiyle bir Melamî, kâh tertemiz libasının içinde zikre gömülmüş bir Halvetî ya da evkafta bir memur kisvesinde görmek mümkün. Aziz aslında bunların hepsi ve hiçbiri. Erzurum’daki derviş de askerdeki er de Manisa’ya kız istemesine giden de İstanbul’da memuriyet yaşamını sürdüren de Aziz. Ama öte yandan giydiği hiçbir kıyafet onun için biçilmiş değil. Romanın meselesi de tam olarak bu heplik ve hiçlik üzerine şekilleniyor. Aziz’in başına gelenler etrafında Şule Gürbüz’ün ilmek ilmek ördüğü bu arayış ise temellerini tasavvufun derin anlam kuyularından çıkarıyor. Bu bağlamda Aziz’in daha çocuk denecek yaşta içine girdiği anlam ve varlık arayışının tasavvuf ile yoğrulmuş hikâyesi denebilir genel çerçeve içine alınarak ‘Kıyamet Emeklisi’ için, fakat hikâye çok daha fazlasını veriyor okuruna. Kurgusal anlamda her sayfada Aziz’in hayatını şekillendirmek, her sayfada farklı bir Aziz’le karşılaşabileceği ihtimalini okura hissettirmek dahi bu doğrultuda yoğun bir metnin kapılarında dolaştığımızı bize hatırlatıyor. Şöyle diyor Aziz romanın bir yerinde:
“(...) utanıyorum ama sanki ben sekiz-on kişilik bir çete tarafından ele geçirilmiş ve yönetiliyor gibiyim.” Bu çetenin her üyesini bir bir sürüyor önümüze Şule Gürbüz, her biriyle okurlarını tanıştırıyor.
Fakat şöyle de bir durum var: Aziz girdiği her meşrepte, çıktığı her yolda bir şekilde inkıtaya uğrayan bir karakter. Yola çıktığı her menzil kendisine bir şey kattığı gibi Aziz de her durağında bulunduğu yere katkı sunuyor. Fakat Aziz ‘olmak’ için değil ‘olmaya niyet etmek’ için doğmuş adeta. Tam da buna yakışır şekilde bu niyeti baki kalarak hayat yokuşunu tırmanıyor hep. Aziz’e kendince bir Sisifos diyebiliriz. Hiçbir yokuşu çıkmaz çünkü Aziz, hayat yokuşunu çıktığı kadar ve yeniden başlamak tam da onun için icat edilmiş bir şey gibidir. Aziz’i kendisi yapan da tam olarak budur aslında çünkü Aziz, olamadığı için olmayı başarabilmiş bir karakterdir. Şule Gürbüz, bu hiçliklerin içinden çıkardığı heplerin, çokluğun kalabalığında gösterdiği teklerin hikâyesini anlatıyor bu bağlamda, ‘Kıyamet Emeklisi’nde kahramanı Aziz ile birlikte. Aziz kendisi için ‘toplama bir canlı’ derken, ne olursa olsun yine de ‘can’ olduğunu fısıldıyor roman kulaklara.

‘BİR DE BEN VARIM’ YAKARIŞI
“Her yere gir, her yerden çık, her yerin kokusuna, boyasına boyan...” diye bir anlamda aşağılarken onu abisi, yine de bir kokusu, bir rengi olduğunu hatırlatıyor okurlarına Şule Gürbüz onun, karman çorman da olsa. Anlatıcının bir horozun çığlığına bağladığı “(...) yahu bir de ben varım, bir de bana bakın, asıl ben varım. Bir de ben varım” yakarışı aslında Aziz’inki. Fakat hikâyeyi hikâye haline getiren de Aziz’in bu ‘ben’inden uzakta kalması, onu bulmaya ömrünü verecek olmasıdır. Bu anlamda kendine has bir seyr-i sülukun, ‘Azizce’ bir tekamülün de hikâyesi ‘Kıyamet Emeklisi’.
Coşkun bir metin Şule Gürbüz’ün kaleminden çıkan. Bu anlamda kahramanı Aziz’in aşkın hallerine ayak uydurduğunu söyleyebiliriz üslubun. Tıpkı kahramanı Aziz’in cezbe halleri gibi sınırda gezmeye, çizgiyi aşmaya teşne bir anlatıcı ile karşı karşıyayız romanda. Yazının hemen başında hatırlattığım söyleşide olduğu gibi Gürbüz’ün “kısarak değil, esirgeyerek değil, son yazımı, son sözümü söylercesine yağdırıyorum” sözü, ‘Kıyamet Emeklisi’ özelinde üslubu için de geçerli. Aziz’in bir tek kendine yer bulamadığı kalabalık dünyası da ‘kısarak’, ‘esirgeyerek’ değil ‘esriyerek’ yazılabilirdi.

KIYAMET EMEKLİSİ 

Tasavvufun derinliğinden çıkan kahraman


(İki cilt)
Şule Gürbüz
İletişim Yayınları, 2022
Birinci cilt 401 sayfa,
İkinci cilt 523 sayfa.

 

Haberin Devamı

Tasavvufun derinliğinden çıkan kahraman

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!