‘Kadın-oluş’tan ‘insan-oluş’a bir yolculuk

Güncelleme Tarihi:

‘Kadın-oluş’tan ‘insan-oluş’a bir yolculuk
OluÅŸturulma Tarihi: AÄŸustos 19, 2022 14:30

Tuğba Çelik’in ‘Yolda Ansızın’da toplanan öykülerinin kahramanları modern yaşamın gerçek karakterleri, hepimizin içinde deneyimlediği hislerin izdüşümlerini taşıyorlar. Hepsi de oluşa kendilerince katılan, akışın içinde kendi kendini var etme cesaretini gösteren insan-oluşlar...

Haberin Devamı

Tuğba Çelik kitabı ‘Yolda Ansızın’da yer alan 13 öyküde ansızın karşımıza çıkan insanları, aynada beklenmedik bir anda bakıştığımız benliğimizi, ‘ansızın’ içimize zehrini salanları veya ansızın unutup, birdenbire bağlandıklarımızı anlatıyor. Yazarın üslubunun etkisi, öykülerin kendilerine has ruhları hatta auralarıyla zaman-uzama karışarak, başkalarının yaşamlarında var oluverdim sanki. Doğma büyüme yaşadığım Ankara’yı sanki daha önce hiç uğramamışım gibi; sırtıma atıp çantamı, günlerce gezme hissi beliriverdi içimde. Raşit Kolan’ı Mülkiyeliler’de selamlayıp, Karanfil’de dalgın yürüyen Feriha’nın omzuna dokunup, OSTİM’de Latif Usta’nın köz kokulu çayını içerek, Kocatepe yokuşunda elinde abajuruyla yürüyen Nurten’in çiçek kokusunu içime çekerek Ankara’nın her karışını yeniden yürümek, şehri yeniden yaşamak... Güçlü edebiyat insana bunu yapar, yıllardır bildiği, bildiğini sandığı her şeye yeniden bakmaya onu davet eder.
Kitaba başlarken bambaşka 13 öyküyle, yani bambaşka yaşamlarla karşılaşacağımı sanıyordum. Ama yakından bakıldığında bu öykülerde birbirinin akışının yönünü değiştiren insanlar var, kendini yok ederken başkalarında keskin bir varlıkla sürenler var; kendini kurarken başkasının ışığını söndürenler var. Öte yandan aslında 13 değil sayısız öykü var bu kitapta; okurun gözüyle çoğalan ve belki özünde tek bir öykü. Umberto Eco’nun ‘sınırsız anlam’ından farklı bu söylediğim; yazar, öykülerin hem kendine içkin dünyasını hem de aralarındaki ilişkiyi derin anlamları kalbinde taşıyan bir nakış gibi işlemiş, hiçbir şey rastlantısal değil, bile isteye. Aristoteles’in ‘dynamis’i gibi içimizde bir imkân olarak var olanları yeniden tanıyoruz bir bir. İnsanı ve kendimizi yeniden tanıyor, içimizdeki çıkmazlarla her sokak başında tekrar karşılaşıyoruz. Çelik’in öykülerinde form ve özün birbirinin içine geçtiği bir üsluptan söz etmek mümkün. Her bir öykü hem kendi başına bir yaşam hem de birbirlerinin içinde sürmekteler. Biraz daha ileri giderek, kitabın aslında bir ara form olduğunu bile söyleyebilirim. Her bir kahraman bambaşka gerçekliklerin içinde yaşarken, tıpkı hayatın özünde olduğu gibi, ötekinin hikâyesinde hiç değilse figüran olarak varlığını sürdürüyor. Kitap çok iyi kurgulanmış bir postmodern, parçalı bir roman tadı bırakıyor.
Deleuze ve Guattari, tüm oluşların kadın-oluşla başladığını söyler. Çelik’in tüm öykülerinin ana kahramanı kadın değil ancak her birinde varlığıyla da yokluğuyla da gerçekliği dönüştüren kadınların izleri var. Gerek bir erkeğin içinde sürüyor kadınlar, gerek kendi yaşamının eyleyeni olarak çıkıyorlar okuyucunun izleğine. Patlıcan turşusu ve salçalı makarnayla yaşamın tüm kuvvetlerine direnen kadın-oluşlar var, domates, kabak, yeşil biber yıkarken hayatın acı gerçeklerini göğsünde yumuşatarak dilinden sızdıranlar var, aşkını, özgürlüğünden yeğ tutup vazgeçebilmeyi bilen kadınlar var, ölümüyle yok eden, varlığıyla dirilten kadınlar var, annesinin boşluğuna denizi dolduranlar var bir de.
Çelik’in kahramanları modern yaşamın gerçek karakterleri, hepimizin içinde deneyimlediği hislerin izdüşümlerini taşıyorlar. Hepsi de oluşa kendilerince katılan, akışın içinde kendi kendini var etme cesaretini gösteren insan-oluşlar... Bütün yaşam biçimlerine kendi varlık biçimleriyle tutunmayı gösteren, tutunamadığı yerde bırakmayı da bilen kahramanlar her biri. Kadın-oluştan insan-oluşa insanın yolculuğunu anlatıyor Çelik; yaşamın diliyle, en nah--if ve aynı zamanda bıçak gibi keskin cümleleriyle.

YOLDA ANSIZINÂ

‘Kadın-oluş’tan ‘insan-oluş’a bir yolculuk

Tuğba Çelik
Everest Yayınları, 2022
128 sayfa.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!