İyiliğin gücü adına!

Güncelleme Tarihi:

İyiliğin gücü adına
Oluşturulma Tarihi: Ekim 22, 2020 21:34

Ahmet Sarı’nın art arda yayımlanan üç kitabının da hem adında hem içinde edebiyat var. Ketebe’den yayımlanan kitaplar, sırasıyla ‘Edebiyat ve Suç’, ‘Edebiyat ve Utanç’, ‘Edebiyatın İyileştirici Gücü’.

Haberin Devamı

Oğuz Atay ‘Türk Meşhurları Ansiklopedisi’ hazırlayacaktır, sonra ortaya ‘Tutunamayanlar’ çıkar. Atay, ansiklopediyi hazırlayabilseydi, sonraki ciltlerine önereceğim üç isim olurdu. Biri Taner Ay, onun kadar çalışkan, çokunutulmuş yazarlardan sinemaya, polisiyeye dek kalem oynatan yazar az bulunur. İkincisi Hasan Aktaş, uzatmalı doçent, umarım prof. olmuştur şimdiye, Yort Savul adını verdiği yayınevinden çıkardığı Türk şiiri üstüne tematik kitapları ve elbette Aktaş’ın sözlerini, yorumlarını okumak gerek. Üçüncüsü ise bir ‘Germanistik’ olan Prof. Dr. Ahmet Sarı. O da edebiyat üstüne birbirinden özgün kitapları, denemeleri, şiirleri, öyküleri yanında çevirileriyle de bu ansiklopedi için adayım olurdu.
Niye? Çünkü Atay’ın hazırlayacağı ansiklopedideki meşhurlar, başka ansiklopedilere kolay kolay alınmazlar da ondan! Onca meşhurumuz dururken, böyle tuhaf mı tuhaf kitaplar yazanları niye alsınlar ki hem? Allahtan böyle tuhaf şeylerin tuhaf meraklıları da var ki bir tür sinefil gibi nerde olsa kokluyor, buluyor, okuyorlar...
Ahmet Sarı’nın bendeki kitaplarına baktım, Çizgi’den çıkmış ‘Kafkamakine’, altbaşlığı ‘Franz Kafka’nın Ceza Sömürgesi Adlı Hikâyesine Deleuzoguattarici Bir Yaklaşım’. Bir ‘yaratı makinesi’ olan Kafka’nın yapıtlarında makinelerin etkisini araştırıyor. Diğeri, ‘Felsefe Edebiyata Kendini Nasıl Eklemler?’ Altbaşlığı, ‘Bernhard’daki Wittgenstein ya da Thomas Bernhard’ın Eserlerinde Wittgenstein İzleği’. İki büyüleyici adın ya da iki disiplinin kesişmesinin heyecanıyla yazılmış bir kitap.
Öyküleri ve şiirlerine değinemeyeceğim ama edebiyata tutkuyla, coşkuyla sarılmış birinin niteliğini, iyiliğini, zekâsını yansıtan ürünler olduğunu belirtmem gerek.
Ahmet Sarı’nın art arda yayımlanan üç kitabının da hem adında hem içinde edebiyat var. Ketebe’den yayımlanan kitaplar, sırasıyla ‘Edebiyat ve Suç’ (2018), ‘Edebiyat ve Utanç’ (2019), ‘Edebiyatın İyileştirici Gücü’ (2020).
‘Edebiyat ve Suç’, polisiye edebiyatla ilgili değil ama, dünyayı ve bireyi nerdeyse bu dünyadaki sıratla sınayan dört büyük kitabın kahramanları üzerinden araştırıyor: ‘Felaketin Kapısını Dört Defa Çalmak’ altbaşlığıyla, ‘Kırmızı Pazartesi’deki Nasar, ‘Yabancı’daki Meursault, ‘Değişim’deki Gregor Samsa ve elbette, onsuz olur mu, ‘Suç ve Ceza’daki Raskolnikov. ‘Mahşerin dört atlısı’ değiller, insan doğasının, varlığın, toplumsal oluşun ve bireylik çabasının, ayrıca hem bunlara biçim veren hem de bunlardan kaynaklanan nefretin, düşmanlığın, kıyımın modern dünyadaki edebi temsilcileri. İnsanların Tanrı’nın yarattığından daha kötü oldukları ve bir kez bozulmayagörsünler bunun çaresinin olmadığı yolunda, Cervantes ve Tanpınar sözlerini alınlık yapan kitap, ‘suçun kalbinde yaşayan’ bu dörtlü üzerinden, tabii edebiyatı da okuru da temize çıkarmadan hepimizi suç mahalline götürüyor. Malum, suçlu, mutlaka cinayet yerine gidermiş sonradan!

İyiliğin gücü adına
İyiliğin gücü adına
İyiliğin gücü adına


Suçtan sonrası, sonra utanç. Bu kez de ‘Edebiyat ve Utanç’ kitabıyla, “Franz Kafka’nın ‘Dava’sından Hareketle Edebiyatta Utancın Arkeolojisi”ni çıkarıyor Sarı. Dava’nın başkişisi, elbette Kafka’dan da izler taşıyan Josef K.’nın iki cellat tarafından bıçaklanarak öldürülmesinden sonra da süren ‘utancı’nı ele alır. Romanın sonunda Josef K.’nın “Bir köpek gibi” deyişinin ardından, “sanki utanç kendisinden sonra yaşamaya devam edecekti” cümlesinden yola çıkar. Sarı pek çok yazarın da, Agamben’den Benjamin’e görüşlerine başvurarak, parçalı bir bütünlük içinde adeta ‘Dava’yı yeniden açar. Bu celsede benim de görüşüm, insanın ölümünden sonra da utancının süreceği yolundadır.
Suç, utanç, şimdi de sıra iyileştirmede. ‘Edebiyat-Terapi Bağlamında Düşünceler’den oluşan ‘Edebiyatın İyileştirici Gücü’, yine özellikle Almanca edebiyata, Rilke, Kafka, Bernhard, Hölderlin’e odaklanarak, kurmacanın yazanı da okuyanı da sağalttığına ilişkin iyicil tutumu destekleyen bir kitap. Yalnızca bu yazarlardan değil, onlar üzerine yazanlardan da beslenen ve umutla besleyen bu kitap, sonuç olarak ne yapıyor derseniz, insanı dünyanın tüm kitaplarını bir an önce okumaya çağırıyor. Bundan iyi bir şey olabilir mi? Ahmet Sarı’nın tüm yazdıklarında bu iyiliğin gücü var.


BAKMADAN GEÇME!