‘Hatıra aydınlık bir doğumdur’

Güncelleme Tarihi:

‘Hatıra aydınlık bir doğumdur’
Oluşturulma Tarihi: Nisan 16, 2020 17:56

‘Raydan Çıkan Trenler’le dikkat çeken günümüz Latin Amerika edebiyatının parlak isimlerinden Hernan Ronsino, ‘Ateş’ adlı romanında okurunu bir kez daha sanki zaman ve uzamda ‘taşlaşmış’ bir Arjantin kasabasına götürüyor ve bireysel hafıza ile toplumsal tarih arasındaki ilişkiyi sorguluyor.

Haberin Devamı

1975 yılında Arjantin’de doğan Hernan Ronsino, ilk romanı ‘Raydan Çıkan Trenler’i 2009 yılında yayımladı. 2011’de Guadalajara Kitap Fuarı’nda Latin Amerika’nın en dikkate değer 25 yazarı arasında gösterilen Ronsino, kariyerini 2013’te ‘Lumbre’ (Ateş), 2018’de ise ‘Cameron’la sürdürdü. Ciernes dergisinin kurucusu Ronsino, Buenos Aires Üniversitesi ile Latin Amerika Toplumsal Bilimler Fakültesi’nde dersler veriyor.

KASABAYA -VE GEÇMİŞE- DÖNÜŞ
‘Ateş’, üç gün süren bir hikâye. 2002 yılının mart ayındayız. Federico Souza, babasından gelen bir telefonla Kuş Lernü’nün öldüğünü ve ölmeden bir gün önce kendisine bir inek bıraktığını öğrenir. Çok sevdiği bu tuhaf adamın cenazesine katılmak üzere neredeyse 12 yıldır ayak basmadığı Chivilcoy’a doğru yola çıkar.
Bir zamanlar şair olmak isteyen, şimdilerde tanınmış bir belgesel ve dizi senaristi olan, Chivilcoy’den sadece 160 km uzaklıktaki Buenos Aires’te sevgilisi Helen’le birlikte yaşayan Federico, çoktandır aklından çıkardığı bu taşlaşmış kasabaya geldiğinde bastırdığı anılar geri dönecektir. Sokaklar, meydanlar, binalar, kasabanın dışındaki boş araziler, arazilerin kenarından akan nehir ve elbette eski tanıdıklarla birlikte geçmişin yaşam parçaları ortaya saçılıverir. Çok yıllar önce kaybettiği annesi, büyükbabanın kasap dükkânı, arkadaşı Areco’yla katıldıkları yüzme yarışları, okul tiyatrosundaki başarısız oyunculuk deneyimi ve Lernü ile babasının muhabbetleri... Böylelikle Federico’nun kasabada geçirdiği üç gün genişler ve uzun yıllara yayılır.
Kişisel olmayan başka hikâyeler de var. Özellikle 1910’da öldürülen şair Carlos Ortiz’inki başka hikâyeleri de tetikliyor. Mesela bu cinayetin olaylarını anlatan ve ölü şairin biyografisini oluşturan ‘Kanımız’ kitabının gizemli akıbeti ya da 1951 yılında bu kitaptan uyarlanan ‘Geçmişin Gölgesi’ filminin -pek çok kasabalıyı etkileyen- maceralı çekimleri, edebiyat öğretmeninin gizemli aşkı, Federico’nun sevgilisi Helen’in hüzünlü geçmişi ve Kafka hakkında kitap yazan Lernü’nün kasabanın dört bir yanına sakladığı defterleri... İşte bütün bu hikâyeler Federico’nun yolculuğuna bağlanarak ‘Ateş’in sayfalarına süzülüyor ve romanın asıl hikâyesi sabırla inşa ediliyor. Ve tekrarlarla... Belki de tekrar demek yanlış, ufak tefek farklılıklarla aynı yaşanmışlığın farklı versiyonlarını dinliyoruz. Belli ki zaman herkesin zihninde oyunlar oynuyor.
Bir romandan doğrusal akan zaman içerisinde bir hikâye bekleyen okuyucular şaşırabilirler. Zira ‘Ateş’ romanında Ronsino’nun gösterdiği, edebiyatın sadece olaylar sayesinde değil, belki de daha çok hikâye anlatımı sayesinde ayakta kalabileceği.

TARİHSEL GERÇEK, KOLEKTİF HAFIZA
Hernan Ronsino’nun -her ne kadar kendisi öyle adlandırmasa da- ‘Chivilcoy Üçlemesi’nin ikinci romanı ‘Raydan Çıkan Trenler’, 2018’de çevrilmişti Türkçeye. Bu sayfalarda romandan övgüyle söz ederken “Can sıkıntısı ve gelecekten yoksunluğun hâkim olduğu kayıp bir kasabada geçmişin günahları etrafında kurgulanan ‘Raydan Çıkan Trenler’, tarih, edebiyat, kurmaca ve gerçekliğin iç içe geçtiği parlak bir anlatı” diye özetlemiştim. Üçlemenin diğer romanlarıyla (‘Raydan Çıkan Trenler’ ve ‘Cameron’) yer birliği ve karakterler açısından gevşek ilmekler söz konusu olmakla birlikte ‘Ateş’, bir devam romanı değil; romanlar arasında kronolojik bir süreklilik olmadığı gibi birbirine göndermeler bile yok. Ronsino’nun ‘küçük kasaba destanı’ üç romanda farklı anlatıcılar, farklı tarihi olaylar ve anekdotlarla tekrarlanarak şekillenirken her birinde kasabanın farklı bir veçhesi çiziliyor.
Metropollerin modern hayatından bakıldığında küçük bir kasabaya konuşlanmış romanlarıyla Hernan Ronsino’nun Latin Amerika’nın o büyük edebiyat geleneğinin -Büyülü Gerçekçilik’in- mirasçısı olduğu düşünülebilir. Gerçekçi olmasına gerçekçi ama büyüsü olmayan bir gerçeklik bu; büyüsünü çoktan yitirmiş bir dünyanın, sıradan bir taşra kasabasının abartısız bir tasviri yapılıyor. Eğer bir büyü aramak gerekirse böyle bunaltıcı bir atmosferde yaşayıp giden insanlarda aramak gerekir. Nitekim Federico’yu kasabadan arkasına bile dönüp bakmadan uzaklaştıran bu atmosferdir. Anlatı boyunca çok şeyi hatırlar ama kendisini kaptırmaz, bir belgeselci gibi, araya mesafe koyarak kaydeder gördüklerini. Federico’nun anlatısındaki duygusal parlama sadece Helen’i hatırlarken ortaya çıkacaktır.
‘Ateş’, çağrışımları sürekli tetikleyen mekânlar, kişiler, olaylar, nesneler, kokularla ilerleyen ve oradan geçmişin mitlerine uzanan bir roman. Ancak hatırlamak zorunlu olarak kahramanların geçmişine dönüş anlamına gelmez, daha ziyade yeniden karşılaşma olarak sunulur hatta yeniden inşa etmek... Lernü’nün defterlerine düştüğü not gibi; “Bir şeyi hatırlamak, onu ancak şimdi ilk kez görmek demektir. Hatıra aydınlık bir doğumdur”... Federico’nun hatırlama süreci tam da böyledir. Hatırlama dinamikleri çevresindeki insanların özel tarihlerinden ve kasabanın tarihini oluşturan farklı katmanlardan beslenir. Bu anlamda, Federico’nun hafızası bir şekilde kasıtlı veya kasıtsız olarak unutulanların yeniden kazanılmasını temsil eder; yani ‘Ateş’, hafızanın ve unutmanın uzlaştırılmasının hikâyesidir.
Buradan ‘tarihsel gerçek’in nasıl kurulduğu konusuna geçebiliriz. ‘Kasabanın tarihi kolektif bir tarih midir yoksa teker teker bireylerin belleklerinde kalmış hikâyeler mi?’ sorusu iyi bir başlangıç noktası olabilir. Peki tarih ile hikâye arasındaki ilişki nedir? Mesela bir gün gelip Kuş Lernü’nün hikâyesi nasıl hatırlanacak ve anlatılacaktır? Bir tarihçi perspektifiyle kayda geçirilmiş vakalarla mı yoksa bireysel anılarla mı? Onun gerçeğini temsil etme potansiyeline hangisi sahiptir?

DİLSEL BİR ZİYAFET
Hernan Ronsino, bir söyleşisinde “Tarihsel gerçeklik sorunu, tutkulu olduğum bir konudur” demiş; “Bir kahramanın nasıl üretildiği, nasıl anıldığı”... Söz konusu üretim eleştiriden ve geleneğin sorgulanmasından uzaksa eğer, resmi tarihi onaylamaktan, muktedirlerin dilini onaylamaktan ileri gitmez. Böyle bir gerçekliğe şerh düşmek fikriyatından hareketle Ronsino, bu iki bellek biçimini bir ağı dokuyan iki ayrı iğne gibi kullanmış ‘Ateş’te. Romandaki bir karakterin dediği gibi, “Bir efsane anlatıldığı sürece, güncellendiği sürece vardır”. Ancak güncelleme sürecinde birileri onu yeniden keşfettiğinde değişime uğrayacaktır. Zira “Hatırlamak, ısrar sayesinde, atılan adımlar sayesinde toprağa kazınan bir yol inşa etmektir”.
Geçmişten çıkıp gelen ve çağrışımlarla sürüklenen, her koku ve imgeyle farklı yollara sapan hikâyenin dilini ve akışını çok iyi yakalamış Ronsino. Cümleler, kitaba çok canlı ve beklenmedik bir ritm katıyor. Yerel tarihe, şiirsel imgelere ve Latin Amerika edebiyatının büyüklerine yapılan göndermelerle Ronsino, yoğun bir anlatı ve çok canlı tasvirler üretiyor. Cümleleri, paragrafları yeniden okumaya, anlamını ya da tadını daha iyi olmaya zorlayan bir metin.
‘Ateş’, yaşamın bir parçası olarak belleğin, ‘orijinal’ gerçekliği sadakatle tasvir etmesinin imkânsızlığını ortaya koyan dilsel bir ziyafet...

ATEŞ

‘Hatıra aydınlık bir doğumdur’

Hernan Ronsino
Çeviren: Roza Hakmen
Çınar Yayınları, 2020
312 sayfa, 30 TL.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!