Geçmişten gözünü kaçırma!

Güncelleme Tarihi:

Geçmişten gözünü  kaçırma
Oluşturulma Tarihi: Nisan 16, 2020 18:03

Gazeteci Fergün Atalay ilk kitabı ‘Eflatun Kuşağın Peşinde’de ‘dünyanın Şark çıbanı’ olarak nitelendirdiği Diyarbakır Cezaevi’ni, sevdikleri elinden alınmış küçük bir çocuğun gözünden anlatıyor. Karakteri Dicle’nin altı ve 36 yaşlarından yola çıkarak Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanan acıları, kitabın sayfalarına mıhlıyor.

Haberin Devamı

Travması olanlar mental olarak aynı duyguda asılı kalıyor. Hele ki bu acıların aslında sorulabilir hesapları varken ve kimse yaşananları duymak dahi istemezken, 30 yıl sonra bile insanın içindeki ateş sönmüyor. ‘Eflatun Kuşağın Peşinde’yi okurken anlıyorsunuz ki bu memleket acının, gözyaşının dinmediği, kimsenin kimseyle hesaplaşmaya lüzum görmediği ama geçmişin acısını da gömmeyi beceremediği bir coğrafya olmanın ötesine gidemiyor. Kitabın kahramanı Dicle de bir felaketin geride kalanı. Dicle’nin çocukluk travması olarak gördüğümüz, aslında Türkiye’nin travması.
Diyarbakır Cezaevi’ni anlatan bir belgesel çekerken tutuklanan gazeteci Dicle’nin altı yaşından beri bütün yükleri tek başına sırtlamak zorunda kalmasının, kendi kendini hapsettiği yalnızlığın ne denli derin acılar barındırdığı “Geçmişten gözünü kaçırma, unutmak kaybetmektir” cümlesinin içinde saklı gibi. Başkalarıyla aralarına görünmeyen duvarlar ören insanları, o duvara rağmen görebilmeni sağlıyor kitap. Bu yalnızlığı aşabilmek insan evladının tek başına altından kalkabileceği bir durum değil. Bazı acılar için adaletin devreye hemen girmesi gerekiyor. Gazeteci Fergün Atalay’ın ilk kitabı ‘Eflatun Kuşağın Peşinde’ tam da bu sınanma üzerine... Yazar geride kalanların ağır travmalarını Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananlardan yola çıkarak yazdığı kurmaca romanında çarpıcı ama bir o kadar da yalın bir dille anlatıyor. Bir ilk roman için yaratılan karakterler, anlatılan insan öyküleri çok sağlam. Atalay, sinematografik bir olay örgüsü kurgulamış. Okurken, “Keşke filmi çekilse” demediğim tek bir an bile hatırlamıyorum.
Kitabın kahramanı Dicle de yazar gibi gazeteci. Bu nedenle Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanan acılar ve bu acıların tarafları hem çok içeriden hem de çok nesnel yazılabilmiş. Fondaki insan hikâyeleriyle Türkiye’nin siyasi ikliminin izlerine ve yakın geçmişine de tanıklık etmeniz mümkün. Hikâye, yakın geçmiş ve 30 yıl öncesi üzerinden kurgulanmış. Sık sık duyduğumuz, bazen de şımarıkça sığındığımız “Coğrafya kaderdir” cümlesinin aslında ne demek olduğu bu romanda bir kez daha anlaşılıyor. “Ne çok acı var”, sayfaları çevirirken yürekten hissettiğiniz bir cümleye dönüşüyor, artık bazı acılara uzaktan değil yakından bakmak zorunda kalıyorsunuz. Buna rağmen sürükleyiciliği düşmüyor hikâyenin. Bir an önce Dicle’ye hak ettiği görünürlüğü sağlamak, altı yaşındaki çocuğu acılarından özgür bırakmak istiyorsunuz.
Işığın doğudan yükseldiği bu evrende insanların nasıl da kahredici yaşanmışlıkları olduğuna kanlı canlı karakterlerle şahit oluyorsunuz. Bunları Dicle’den, Dicle’nin dayısı Ciwan’dan, küçücük bir çocukken ailesinin bırakmak zorunda kaldığı Leyla Teyze’den, Şaban Amca’dan öğreniyorsunuz. İnsanların sıradan, kendi içinde mutlu hayatlarının nasıl da tek bir gecede mahvolabileceğinin şokuyla akıyor önce gözyaşları. Sonrası okura kalmış... İster geride bıraktığı kendi çocukluğuna ağlar isterse de Dicle’nin Diyarbakır Cezaevi’nde kimsenin dinlemeye dayanamadığı işkencelerden geçirilip yitip giden dayısı Ciwan’a ve binlercesine...
Dicle’nin 30 yılı saatleri, günleri saymakla geçiyor. Unutmamak için 262 bin 980 saat, 10 bin 957 gün sayıyor Dicle, bir eflatun kuşağın peşinde tüm çocukluğunu geri almak, adalete ulaşmak, 30 yıl gecikmiş yasını tutup hayata devam etmek istiyor.

EFLATUN KUŞAĞIN PEŞİNDE

Geçmişten gözünü  kaçırma

Fergün Atalay
Doğan Kitap, 2020
316 sayfa, 33 TL.

BAKMADAN GEÇME!