Brezilya'nın alternatif tarihi

Güncelleme Tarihi:

Brezilyanın alternatif tarihi
Oluşturulma Tarihi: Mart 26, 2020 15:33

Klester Cavalcanti, ‘Ölümün Adı’ romanında yaklaşık 500 kişiyi öldürmüş bir ‘tetikçi’nin yarı belgesel hikâyesini anlatıyor. Bu aynı zamanda Brezilya’nın dehşet olaylarıyla dolu yakın tarihinin de belgeseli...

Haberin Devamı

Klester Cavalcanti, 1969’da doğdu. Brezilya’nın önde gelen araştırmacı gazetecilerinden biridir. Uzun yıllar boyunca haber dergisi Veja’da çalıştı. ‘Viûvas da terra’ (2004), ‘Ölümün Adı’ (2006) ve ‘Suriye’de Cehennem Günleri’ (2012) adlı kitaplarıyla Brezilya’nın prestijli Jabuti Edebiyat Ödülü’nü kazandı. Ülkesinde yaşanan çevre, kadın ve insan hakları sorunlarına ilişkin yazılar kaleme aldı. Vladimir Herzog İnsan Hakları Ödülü’ne değer görüldü.
‘Ölümün Adı’, bir gazeteci tarafından gerçek olaylara dayanarak kurgulanmış yarı-belgesel bir roman. Klester Cavalcanti, başka bir haberin peşindeyken tesadüfen bu romanın kahramanı olan tetikçinin yerini tespit etmiş. 1999 yılının mart ayında karşı karşıya gelmişler ve adam gerçek kimliğinin açıklanmaması şartıyla hikâyesini anlatmayı kabul etmiş. Peki kimmiş bu adam? 30 yıllık meslek hayatında yaklaşık 500 kişiyi öldürmüş profesyonel bir kiralık katil; “Daha kesin konuşmak gerekirse, içlerinden 487’sinin tarih, olay mahalli, verdiği hizmetin karşılığında aldığı para miktarı ve en önemlisi, kendisini kiralayanların ve kurbanlarının isimlerinin muntazam bir şekilde deftere tutulduğu 492 ölüm...”

MESLEK AHLAKI!..
Klester Cavalcanti, yedi yıl boyunca süren röportajlar sonucunda profesyonel katili ikna etmeyi başarmış ve anlatılanları 2006 yılında kitaplaştırmış. ‘Ölümün Adı’, ilk cinayetini 1971’de 17 yaşındayken işleyen bu adamın, Julio Santana’nın, -masum bir köylü çocuğunun önce devlet, sonra toplum eliyle bir katile dönüşmesinin- romanı.
Cavalcanti, şöyle özetlemiş; “Hikâye, Amazon ormanlarının ortasındaki bir köyde doğan ve ormanın ücra köşelerinde gözden ırakta yaşayan huzurlu bir balıkçı olabilmek için bütün imkânlara sahip bir adamın hayatını anlatıyor. Köylerinde bugüne dek elektrik, içme suyu, kanalizasyon şebekesi, okul ya da sağlık kuruluşu bulunmayan, yetkililer ve devlet tarafından kenara atılmış bir halk. Güvenliğin olmadığı ve polisin ayak basamadığı bir yer. Muazzam bir doğa, içinde büyüleyici hayvanların yaşadığı ve asırlık ağaçlarla, uçsuz bucaksız nehirlerle çevrili bir dünya. İşte bu masalsı ve ıssız dünyadan Julio Santana adında, hayatını Brezilyalıları öldürerek geçiren bir Brezilyalı çıkmıştı. Cinayetlerini yalnızca Amazon ormanlarının ücra köşelerinde işlediğini sananlar yanılır. 30 yıllık meslek hayatında Julio, Sao Paulo, Parana, Bahia ve Goias da dahil olmak üzere çeşitli eyaletlerde cinayetler işledi. Bununla birlikte hiçbir zaman nefret sebebiyle ya da kendi isteğiyle kimseyi öldürmediğini söylemekten gurur duyuyordu. Bana birçok kez, ‘Yalnızca bunun için bana para ödendiği zaman öldürürüm’ demişti. Omuzlarında taşıdığı 500 cinayetin yüküne rağmen, Julio Santana yalnızca bir kez 1987’de yakalandı...”
Hapisten rüşvet verip çıkmayı başaran, ‘işini’ 2006 yılına kadar sürdürdükten sonra emekliye ayrılan Julio Santana, Cavalcanti’nin yorumuyla “Sakin, neşeli, evine düşkün, eşi ve çocuklarına karşı sevecen ve oldukça dindar bir adam, edebiyat ve sinemada yer edinmiş katillerinkinden farklı bir profil” sergiliyor. Kendine göre ilkeleri ve iş ahlakı da var. En temel kurallar şunlar: Hamile kadınları öldürme, kurbanın eşyalarını çalma, diğer kiralık katilleri öldürme, hiçbir zaman borca iş yapma, uyuyan birini öldürme...

DEVLET VE TOPLUM SUÇA BATTIĞINDA
Cavalcanti, işin kolayına kaçıp Julio Santana’yı şeytanlaştırmamış. Onu böyle bir hayata sürükleyen siyasi, toplumsal ve ekonomik koşulları ortaya koyarak, Brezilya’nın suçla harmanlanmış kirli tarihini Santana özelinden sergilemek istemiş. Böyle bir fikriyattan hareketle yalnızca Santana’nın ona aktardıklarıyla sınırlamamış romanını; “Kulağına çalınanlardan -ve belgelerden- yola çıkarak sahneleri, diyalogları, peyzajı, jestleri ve duyguları özverili bir gazetecilik arkeolojisi çalışmasıyla yeniden kurguluyor”.
Söz konusu kurgulama kitaba belgesel-roman niteliği katmakla birlikte ‘Ölümün Adı’nın önemi, edebi değerinden ziyade sergilediği gerçeklikte. Julia Santana’ya yaptığı işi doğallaştıran bir toplum tablosuyla karşılaşıyoruz. Önceliği Brezilya’nın yoksulluğuna verelim; “Bir canın bedelinin ne olduğunu öğrenmek ister misiniz? 30 kilo pirinç, 20 kilo fasulye, 10 kilo kahve, 10 kilo şeker, 5 kilo peynir, 10 teneke yağ ve 12 şişe likör civarı bir şey...”
Hikâye boyunca enflasyonun yükselişini Santana’nın ücreti üzerinden izliyoruz. Mesela 1972’de ilk işini yaptığında 225 cruzeiro olan asgari ücretin dört katından fazlasını kazanmış. 1988’de aldığı bir iş karşılığında ise bu rakam asgari ücretin üç katının biraz fazlasına denk gelen 2 milyon cruzeirosa çıkıyor. Aslında tetikçilikten zenginleşmiyor Santana ama kendi sınıfındakilerden daha iyi bir hayat sürdürebiliyor.
Kiralık katillerin yakalanma tehlikesi olmaksızın işlerini sürdürebilmelerinin asıl nedeni Brezilya’da şiddetin devlet eliyle meşrulaştırılmasında. Santana’nın mesleğe adım attığı 1970’lerin başında devletin komünist gerillalara karşı yürüttüğü kirli savaşta uyguladığı ağır işkenceler ve cinayetler, sıradan katil vakalarını gölgede bırakıyor.
Adaletin olmadığı bir ülkede hemen herkesin sorununu tetikçilere havale etmesi şaşırtıcı değildir. İşte bu nedenle gizliliği ve iyi hizmetiyle bilinen Julio Santana, ülkenin her yöresinden çağrılar alacaktır ki, cinayet nedenleri toplumsal hayatı doğrudan yansıtır; kızını döven damadını ortadan kaldırmak isteyen bir çiftçi, mirasın küçük kardeşine düşen kısmına da sahip olmayı isteyen bir iş insanı, çiftliklerinden kaçan köle işçilerin akrabalarını öldürterek gözdağı veren büyük toprak sahipleri, altın madenlerini paylaşmak istemeyen iş insanları, eşlerini cezalandırmak isteyen erkekler ya da kadınlar...
Brezilya özelinde az gelişmiş ülkelerdeki şiddetin yol açtığı çürümeyi gerçek bir suç hikâyesi içerisinde anlatmış Klester Cavalcanti. Söylemek gerekir ki Brezilya edebiyatı bu anlatılar açısından zengindir. 1970’ler ve 80’lerde, suç kurgusu sosyal protesto için bir araç olmuş, otoriter bir devletin ve eşitsizliğin hüküm sürdüğü sosyoekonomik sistem hedeflenmişti. 1980’lerden başlayarak Brezilya’ya özgü sosyal protesto polisiyeleri (contros policias), toplumun sosyal hastalıklarına ve ekonomik eşitsizliklerine ışık tutan önemli bir rol üstlenmişti. Ciddi problemleri ve büyük değişiklikleri olan bir ülkeyi anlamak için önemli bir pencere açan bu polisiyeler, Brezilya’nın en büyük yazarları arasında sayılan Rubem Fonseca’nın deyişiyle ‘Çirkin Gerçekçilik’ akımında yer alıyor ve Brezilya toplumunun bilinçaltına, aslında gerçek tarihine temas ediyor...
Kitabın Önsöz’ünü yazan ünlü gazeteci Geneton Moraes Neto’nun sözleriyle bitirelim: “Peki bunlara dramatik denebilir mi? Evet. Şiddet içeriyorlar mı? Evet. Şok ediciler mi? Evet. Brezilya işte böyle bir yer sevgili çocuklar. ‘Derin Brezilya’ denen şey, amatörlere göre değil. Muhabirler içinse altın bir tepsi.”

Haberin Devamı

ÖLÜMÜN ADI

Brezilyanın alternatif tarihi

Klester Cavalcanti
Çeviren: Serhat Tunca
Alakarga, 2020
272 sayfa, 30 TL. 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!