Bir çukur, sadece bir çukur mudur?

Güncelleme Tarihi:

Bir çukur, sadece bir çukur mudur
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 29, 2020 14:53

Serkan Kaya Almalı’nın ilk romanı ‘Yuvarlandığım Mezarlar’, haritadaki yeri bile neredeyse unutulmuş, aksiyona hasret bir Anadolu kasabasında geçiyor. Tek solukta biten kitap, yabancı korkusu, varoluş ve yalnızlık olguları üzerinden, çılgınlığın kanıksandığında kolaylıkla nasıl da norm haline geldiğini anlatıyor.

Haberin Devamı

Yuvarlandığım Mezarlar’ın kısa bir kitap olduğuna bakmayın. Düşünmeye hayli vakit bulduğumuz, zamanın uzun ve bitmeyen tek bir güne benzediği şu günlerde, düşünmeyi yıllar önce bırakmış bir kasabada yaşayan insanların başından geçen bir dizi olay üzerinden kendi varoluşsal muhakemelerinize ürkmeden, hem de hiç bunalmadan sürüklenmeniz çok olası.
Serkan Kaya Almalı’nın romanında konu aldığı kasaba o gitmediğimiz, kalmadığımız ama yine de bizim olan köylerden, kasabalardan biri. Hikâye ise hayal mi rüya mı, yoksa gerçek hayatın ta kendisi mi olduğunu sürekli sorgulayacağınız bir şekilde örülmüş.
Belediye başkanının kendi kendine kendini seçtiği, yetki alanını bile kendisinin belirlediği, kendi kurallarını, yasalarını, doğrularını kendi koyan bir kasaba bu. Hiçbir şey yapmamanın yüceleştirilerek yaşam biçimi haline geldiği, kimsenin derine inmekle ilgilenmediği bu kasabada sorgulamak kelimesi dilden atılalı çok olmuş.
Olup biteni, yolu bir ara kente düşmüş, kasabanın posta memuru Gündüz’ün ağzından dinliyoruz. Gündüz, kitap boyunca değerleri, doğruları, akışı ve kabulleri açısından kasabanın tam zıddı olarak konumlandırılan kentte vakit geçirdiği için biraz değişmiş. Geri döndüğü kasabada farklılığı dolayısıyla bir nevi ‘köyün delisi’ muamelesi gören Gündüz’ün sorduğu soruların ve özellikle paragraf sonlarına serpiştirilmiş cümlelerin her biri, üzerine uzun uzadıya düşünülmeyi hak ediyor.
Bir akşamüzeri kasabaya iki yabancının gelmesiyle başlıyor her şey. Kimseye sormadan, dur durak bilmeden toprağı kazmaya koyuluyorlar. Ne onlar kasabalıya neden toprağı kazdıklarını söylüyor ne de kasabalı onlara bunu neden yaptıklarını soruyor. ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’cılığın tipik bir örneği duruyor karşımızda. “Benim arka bahçemi kazmıyorlar ya, üstüme vazife değil” dedikçe kasabalı, kazıcılar kasabanın etrafını bir çukurla çevrelemeye adım adım yaklaşıyor.
Olayların akışı kimseyle iletişim kurmayan yabancılarla Gündüz’ün konuştuğu ortaya çıkınca değişiyor. Gündüz, bir anda köyün zararsız delisinden günah keçisine, kasabaya ihanet eden bir suçluya dönüşüyor. Kasabalı, yargılamak üzere Gündüz’ü bir ambara götürüyor. Romanın gerilim dozunun tepe noktalara ulaştığı ambar bölümü, deliliğin normal kabul edildiği ortaçağ karnavallarını işleyen bir tablodan kesit adeta; öylesine grafik bir anlatım var ki kendinizi o karmaşanın, o kuralsızlığın, kuralsızca coşan, dalgalanan, oradan oraya savrulan insan denizinin içinde hissediyorsunuz. Çılgınlığın toplum tarafından diretildiğinde nasıl da kolayca norma dönüştüğünü; kalabalığın sesi haline gelen deliliğe inanmanın da, kapılmanın da, onun bir parçası olmanın da ne kadar kolay olduğunu görüyorsunuz.
Her kargaşadan sonra olduğu gibi, kasabada da ortalık bir müddet sonra duruluyor elbette. Ama esrarengiz olaylar kasabanın peşini bırakmıyor. Nereden geldiği belli olmayan kurşunların vızıldamaya başlamasıyla kasabalının hayatı bir kez daha tümden değişiyor. Olaylar birbirini izlerken, kendi halinde toprağı kazan yabancıların hedeflerine ulaşıp kasabayı terk etmesiyle kasabalı bu kez tarifsiz bir boşluğa düşüyor. Düşünce içine tesadüfen de olsa bir çukurun, bir aklın, bir hatıranın ya da bir mezarın, tevekkeli değil, çıkamıyor pek kolay kolay kimse... Kasabada yaşayan her bir bireyin başına gelen de bundan başkası değil.
Gördükten sonra hatırlamaya çalışırken ürperdiğiniz tekinsiz bir rüyaya benzeyen ‘Yuvarlandığım Mezarlar’, sizi insanın normallik maskesine bürünmüş deliliğine doğru bir keşfe çıkaracak.

YUVARLANDIĞIM MEZARLAR

Bir çukur, sadece bir çukur mudur

Serkan Kaya Almalı
DeliDolu Yayınları, 2020
152 sayfa, 18 TL.

BAKMADAN GEÇME!