Kim dev, kim cüce?

Doğan ULUÇ
Haberin Devamı

Nerdeyse bir ay olacak ama koskoca NATO hala Sırp Kasabı Slobodan Miloşeviç'i dize getiremedi. Resmen ilan edilmediği halde haftalardır süregelen harbin baş aktörlerini terazinin iki kefesine koyduğumuzda anlaşılması hayli güç, Picasso'nun ağzı kulağın içinde, tek gözü meme üstünde yapıtlarını andıran garip bir tablo ortaya çıkıyor. Bir tarafta dünya ekonomi ürünlerinin dörtte üçünün sahibi, 780 milyon insanın yaşadığı 19 ülkeyi temsil eden NATO var. Özgür batının anlı, şanlı bu kuruluşu ayrıca yerkürenin tartışmasız en güçlü savunma örgütü.

Öte yanda ise uluslararası toplumun yalnızlığa ittiği dışlanmış Yugoslavya. Onbir milyon nüfuslu ülkenin milli hasıla gelir toplamı 20.6 milyar dolar. Microsoft sahibi Amerika'lı Bill Gates'in şahsi servetinin üçtebirinden az. NATO'nun tüm asker, araç-gereç ve silah gücü Yugoslav toprakları üstünde yanyana yanyana dizilse ayak basacak yer kalmaz. Yani dev ile cüce karşı karşıya. Ama hangisi dev, hangisi cüce henüz anlayamadık.

NATO bu günlerde kuruluşunun 50'inci yıldönümünü görkemli tören, toplantı, konferans ve davetlerle kutlamaya hazırlanırken yarım yüzyıllık geçmişinde ilk kez girdiği askeri harekatı yüzüne gözüne bulaştırdı.

Kedi kedi olalı bir fare yakalama fırsatını bulamayan NATO'nun aslında üflesen yıkılacak Yugoslavya'ya hala 'beyaz bayrak' çektirmeyi başaramasının ardında siyasi irade ile silahlı kuvvetler komuta merkezi arasında uyuşmazlık yatıyor. Kısacası politikacılarla askerler Miloşeviç'in başına taş yağdıracak zamanı laf ebeliğiyle geçiriyorlar.

Başkan Bill Clinton aleyhinde süregelen seks davalarından başını kurtaramadığı için kesin bir savaş stratejisi sunamıyor. Yardımcısı Al Gore başkanlık şansını riske atmamak için tutumunu belirtmiyor.NATO'nun başkomutanı General Wesley Clark Kosova-Yugoslavya operasyonunu kısa zamanda sonuçlandıracak uçak-helikopter filolarının gönderilmediğinden yakınıyor. Amerika'lı general hem Beyaz Saray hem de Dışişleri Bakanı Madeleine Albright'ın kararsız politikasının savaşı bataklığa ittiğini söylüyor. ABD Dışişleri Bakanlığı ise bir yandan Pentagon'u öte yandan NATO üyelerini suçluyor. Kongrede muhalif cumhuriyetçiler ne istediklerini söylemeden Clinton'ı eleştiriyorlar.

Tek tek ele alındığında eleştiri ve suçlamaların hepsinde gerçek payı var. Dayton barış anlaşmasını izledikten sonra perşembenin geleceği çarşambadan belli olur diyerek Kosova'nın Bosna'yı takip edeceğini söylediğimizde kehanette bulunmadık. 200 bin müslüman Boşnak'ın katledilip bir milyonunun evlerinden sürüldüğü etnik temizliğin esas elebaşısı Miloşeviç'i Dayton Anlaşması'yla aklayan Amerika ve Avrupa şimdi bu vahim hatanın cezasını çekiyorlar. Rambouillet barış müzakereleri fiyaskosu da kapanmamış yaranın üstüne tuzbiber ekti.

Nasıl, ne şekilde sonuçlanacağı bilinmeyen bu harbin ilginç bir yönü daha var. Sırp kasapları Müslüman Kosova'lıları katlederken bir kaçı dışında Arap-İslam ülkeleri suskunluk içinde. Miloseviç'in etnik temizliğini engellemek üzere hava akınları sürdüren NATO'yu destekleyen yalnızca Türkiye, Ürdün ve Mısır oldu. Başta Irak, İran ve Libya Arap-Müslüman ülkelerinin bir kısmı kadınlarının ırzına geçen, erkeklerini topluca öldürüp, aileleri evlerinde yakan, bir milyon insanı sürgüne gönderen Sırplara karşı islam dayanışması göstermedikleri gibi Batı ittifakının hava harekatını da kınadılar.

Ünlü İngiliz yazarı H.G. Wells bir asır önce '' Harbi sonuçlandırmak daha önemlisi, harbin başlamasını önlemek.'' demiş. Bosna ve Kosova örneklerindeki gibi adaletsiz barışın sürekli olmayacağını, mazlum toplumların savunmasında ne yapacağını bilmeyen güçlü ülkelere ne de değişik hesaplar peşindeki din kardeşlerine güvenilmeyeceğini yüzyıl önceden görmüş olmalı.

Yazarın Tüm Yazıları