Kıbrıs sorununda muhasebe zamanı

KIBRIS sorununun vardığı yol ayrımı, hem Türkiye hem de KKTC liderliğinin buradan hangi istikametlere gidilebileceği konusunda soğukkanlı bir muhasebe yapmalarını zorunlu kılıyor.

Üstelik bu muhasebe için fazla bir zaman da yok. BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın masanın üzerine koyduğu planın kabul edilmesi için tanımış olduğu süre 5 hafta sonra, 28 Şubat tarihinde sona eriyor.

Ardından 16 Nisan tarihinde Kıbrıs Rum Yönetimi, kendisini 2004 ilkbaharında AB'ye tam üye yapacak olan protokole imza atacak ve Kıbrıs sorununda artık geri dönüşü olmayan bir sürece girilecektir.

Bu sürecin başlangıcı yaklaşırken, iki önemli yöneliş dikkat çekiyor.

Bunlardan birincisi, Kıbrıs Türk toplumu içinde BM planının desteklenmesini isteyenlerin sayısının hiç de küçümsenmeyecek bir eşiğe gelmiş olmasıdır. Anketler, çoğunluğun planı desteklediğine işaret ediyor.

GENÇ VE YAŞLI KUŞAKLAR ARASINDAKİ BAKIŞ FARKI

Bunun temel nedeni, KKTC ekonomisinin, uluslararası ambargonun da etkisiyle vatandaşlarının çoğuna gelecek olarak yalnızca umutsuzluk vaat etmesidir.

Bu umutsuzluğun ağırlığını en çok adada kendilerine hiçbir gelecek göremeyen genç kuşaklar duyuyor.

Gençler, bugünkü gibi belirsizlik içinde yaşamaktansa, BM planının kabulü yoluyla KKTC'nin bir an önce AB'ye tam üye olmasını tek çıkış yolu olarak görüyorlar.

Bu noktada geçmişin acılarını yaşamış, Rumların etnik temizlik kampanyalarına hedef olmuş yaşlı kuşaklarla gençler arasında önemli bir kopmadan söz edilebilir. Kaldı ki, yaşlı kuşaklar içinde de Annan planını destekleyenlerin sayısı az değildir.

Sorunun çözümsüz kalması halinde Kıbrıs Türk toplumu içinde büyük bir ikiliğin ve kopmanın ortaya çıkabileceğini şimdiden söyleyebiliriz.

TÜRKİYE'YE YÖNELİKTEPKİLER ARTARSA

Buna paralel olarak, Türkiye ile Kıbrıslı Türkler arasındaki ilişkilerde belirmekte olan gerilim de bir diğer sıkıntılı alanı gösteriyor.

BM takviminin sonuna yaklaşılmasıyla birlikte, Annan planının kabulünden yana olan Kıbrıslı Türkler arasında Türkiye'ye dönük tepkilerin yükseldiğine tanık oluyoruz. Bu tepkiler KKTC'de yerleşmiş olan TC kökenli vatandaşları da hedef alıyor.

Bu tırmanışın dizginlenememesi, önümüzdeki dönemde Türkiye'den doğabilecek karşı tepkilerle Türkiye ile KKTC arasındaki ilişkilerde ciddi gerilimlere yol açabilir.

En kötü durum senaryosu, Kıbrıs Rum yönetiminin 2004 ilkbaharında AB'ye tam üye olmasıyla birlikte işlemeye başlayabilir. Bu takdirde Kıbrıs Türk toplumu içinde AB vatandaşı olabilmek için Rum Kesimi'ne geçmek yönünde kuvvetli eğilimlerin baş göstermesi muhtemeldir.

BU HALİYLE PLANIN KABULÜ ZOR

Durumu daha da içinden çıkılmaz hale getiren faktör ise, doğrudan Annan planının içeriğidir.

Annan planı, bugünkü haliyle yaşayabilir, uzun soluklu bir çözümü güvence altına almaktan uzaktır. BM planı, özlü iyileştirmelere muhtaçtır.

Planda, Rumlara kuzeyde bıraktıkları taşınmazları için mülkiyet haklarının iade ediliyor olması, yapılacak binlerce başvuruyla birlikte Kıbrıs'ı yeniden büyük husumetlerin ortasına itecek, ayrıca Türkiye'yi uluslararası alanda zor bir duruma sokacaktır. Bu nedenle, BM'nin 1992 yılında kabul ettiği ve 1923 sonrasındaki Türk-Yunan mübadelesi modeline benzeyen ‘‘toptan telafi-sıfırlama’’ yönteminin kabul edilmesi çözümün olmazsa olmaz bir koşuludur.

Benzer şekilde, Türk kesimine yerleşecek olan Rumlara tanınacak kontenjanın aşağıya çekilmesi, ayrıca Türk tarafının veto hakkının kuvvetlendirilmesi de yine yaşayabilir bir çözümün asgari gerekleridir.

YARATICI DİPLOMASİNİN ZAMANI

Bu çerçevede Türk tarafına düşen, önümüzdeki bir ayı müzakere masasında Annan planının iyileştirilmesi yönünde değerlendirmektir.

Bu noktada dikkate alınması gereken ilginç bir çelişki var. Kamuoyu yoklamaları, Rum kesiminde BM planına karşı olanların sayısının çoğunlukta olduğunu gösteriyor. Rum tarafında Türk kesiminin tam tersi bir tablo söz konusu.

O zaman, Annan planı başarısızlıkla sonuçlansa bile, bunun sorumluluğunun Türk tarafının üzerinde kalmamasını sağlayacak yaratıcı bir diplomasi pekálá izlenebilir.
Yazarın Tüm Yazıları