Kendini yakan o gencecik kız…

İki kız kardeş. İkisi de çok güzel.

Haberin Devamı

Kadın olarak Dünya’ya gelmişsen, güzel olmasalar kaç yazar?
Erkek dediğin kimi canlı, iki bacağının arasına “ahlak” levhası takıp sana sadece o pencereden bakar.

Kızlardan “büyük” olan, 14 yaşında evlendiriliyor.
Görücü usulü.
Zaten hep görücü usulü evleniyorlar. Sorgu sual asla yok. Karşı çıkmak akla bile gelmiyor.
Kabul edilen gerçek bu.
Kızlardan küçük olan da, 16’sında evleniyor sonra.
Sanki daha şanslı gibi. 2 sene kadar.
Kime göre şanslı?
Züğürt tesellisi yapsan yapılmaz, kara mizaha bile dilin varmıyor.
O da görücü usulü evlenmiş tabi.
Kocasını tanıyorum. Adam anlatıyor bunları bana.
Şeker, saygılı, iyi kalpli, düşünceli, güvenilir, hatta komik bi adam kendisi.
...
Adamın ablası, yani büyük kız, okumaya devam ediyor evlendikten sonra da.
Çok iyi okuyor.
Üniversite bitiyor. Mastıra başlıyor.
Yaş oluyor 24.
Daha yeni.
Onun da kocası iyi bir adam. Mış. Şanslı kız kardeşler bunlar.
Yine…Şanslı kime göre?
Bizim adam da öyle diyor: “Şanslıydı baldızım. İyi evlilik yaptı.” diyor.
Kocası tabi kızdan hayli büyük. Tam ne kadar büyük olduğunu öğrenemedim bir türlü.
Tahminim en az 15 yaş, belki 20, belki daha fazla. Bizim adam, beni tanıdığı ve tepkimi bildiği için söylemeye çekindi. Üsteleyemedim. İçim almadı.
Çocukları henüz yok.
Olmamış mı, istememişler mi bilmiyorum.

İki gün önce, yani Pazartesi günü.
Sabah.
Hava daha aydınlanmamış tam.
Kız erkenden uyanıyor, banyoya giriyor.
Başından aşağıya benzini döküyor ve kendini yakıyor.
Oracıkta.
Kocası dehşet içinde çığlıklara uyanıyor. Önce anlayamıyor ne olduğunu. Alevleri görüyor.
Kapıyı açmaya çalışıyor. Kız kitlemiş arkasına da dolabı çekmiş açamasınlar diye. Çığlıklara kızın annesi de, adamın ailesi de koşup geliyor.
Kapıyı açıyorlar, korkunç manzara. Kız yanıyor alev alev.
Hiçbir şey yapamıyorlar.
Kız kül oluyor kocasının, kız kardeşinin, annesinin ve kocasının ailesinin gözü önünde.
Oracıkta.

“Bunalımda mıydı?” diyorum, bizim adama, “hayır” diyor.
“Kocası dövüyor olmasın?” diyorum. Israrla anlamak istiyorum. “Hayır, adam asla şiddet kullanmadı. Zaten ailelerimiz dip dibe, bilirdik, duyardık. Karım söylerdi bana. Kocası parasını da eksik etmedi. Hep para da verdi.” diyor kendinden emin.
Para konusu nereden geldi ki şimdi buraya diye iç geçirsem de, dilim tutuk. Susakalıyorum.
Bizim adamın gözlerinden nasıl yaşlar akıyor anlatamam o sırada.
Acıyorum. Kızıyorum. Midem bulanıyor aynı anda.
“Peki karın ne halde?” diyorum, daha yeni baba oldu bizimkisi, kız lohusa biliyorum. Cevap uzun bir yutkunma sonrası titreyen ses ve yaşlı gözlerle sessiz bi:
“Perişan…”
“Anneleri ne halde Allah’ım!?” diyorum kalbim sıkışarak.
“Hastanede. Nefes alamıyormuş. Bir daha yemek yemeyeceğim demiş...”
Kadın nasıl yesin yemek, nasıl nefes alsın!?
Nasıl silsin kızının sesini, yanışını...
Kokusunu...

“Peki neden bu kız bir sabah kalktı ve kendini yaktı?” diyorum ısrarla, kafayı yemek üzereyim dehşetten.
“Bence üniversitede başka birine aşık oldu. Çaresizliğe düştü. Ayrılmak olmaz bizde. Boşanmak diye bi şey yok. O da dayanamadı kendini yaktı…” diyor bizim adam. Bi şekilde bundan çok emin.
Hıçkırıyor karşımda adam, karısının yanmış kül olmuş gencecik kız kardeşi için.
“Karım ben artık hayatta yapayalnız kaldım… diyor, başka bir şey demiyor” derken, kalbi duracak diye korkuyorum.
...
Kızın küllerini hemen defnetmişler.
Nehire.
...
Su gibi aktı gitti o su gibi gencecik kızcağız da işte.
...
Yer Hindistan.
Kız kardeşler de, kocalar da, aileler de Hintli.
O mezhep ve yöredekilerin hepsinin evlilikleri görücü usulü.
Bildikleri tek yöntem bu.
İnandıkları da.
Aşk hikayesi değil hikayeleri.
Aşk hikayesine dönüşen de var, kavuşamadan yanıp kül olan da.
...
Çocuk gelinler, görücü usulü everilen gencecik kalpler…
Dünya’nın her yerinde var bu vehamet, bu felaket.
Yutkunuyorum “felaket” yazarken.
Cehalet desem, diyemiyorum lanet olsun.
Çünkü eski çalıştığım şirkette de Amerikalarda okumuş bir Hintli kız da gelip bir gün anne babasının onun için uygun bulduğu adamla evlenmek için ülkesine geri döneceğini söylemişti. Şoka girmiştim. Hani kız köyde değil, köylü değil. Cahil hiç değil. Onca sene okumuş, mühendis olmuş, Dünya devi şirkette çalışıyor.
Tek soru sormadı bile anne babasına, hayır demedi.
Gitti evlendi.
Gelenekler öyle kemikleşmiş ki!
Cehalet deyip kesip atmak kolay iş. Bize kolay. Bizim açıdan kolay yargılamak.
Biz öyle görmedik. Bilmiyoruz. Yetişmedik öyle.
Pamuklara sardı ana-babalarımız bizleri.
Karşındakine başka türlü evlilikler dedin mi cin çarpmışa dönüyor oysa. Şeytan görmüş gibi bakıyor yüzüne. İletişime geçemez oluyorsun o andan sonra, başka dünyaların insanlarısın. Öylesine derine işlemiş o yapı, o eğitim, o düzen, o inanç.
Bu işle nasıl baş edilir?
Dünya’dan bu “olay” nasıl yok edilir inanın bilemiyorum.
Eğitim evet önemli.
İyi de eğitimli dediğin koca adamlar da çıtır ve bakire peşinde değil mi?
Dünya’da çocuk pornosu, çocuk seks kölesi kimler için hizmette peki?
Bunca çocuk seks kölesi trafiği neden?
Parası ve eğitimi olup da canı taze kan çekenler için!
...
Çocuk gelinlere, kalbi aşka hak tanınmamış, çocuk olma hakkı elinden alınmış her yüreğe içim dağlanıyor ama nafile…
...
Bir çocuk bizde, bir gencecik kız da Hindistan’ın bir köyünde iki gün içinde gidiverdi işte.
Bu ikisi benim şuracıkta tanık olduklarım sadece.
Kim bilir şu anda kaç tanesinin canına daha kıyılıyor bir yerlerde?
...
Farklı Dünyalar, coğrafyalar, diller, dinler, ırklar, renkler, gelenekler…
Konu kadın doğmak.
Sonuç:
Kül.

Yonca
“kor”

Yazarın Tüm Yazıları