Kemal Bey’e kısa bir Kurultay mektubu

KEMAL Bey...

Kurultay’da Parti Meclisi’ni siz belirleyeceksiniz. Hem de misler gibi...
Listeyi koyacaksınız cebinize, sunacaksınız Kurultay’a ve delege blok olarak firesiz seçecek.
Böylece muktedir olacaksınız.
Artık “Parti içinde iktidara geldik ama muktedir olamadık” şeklinde bir mazeret ya da bahaneniz kalmayacak.
Deniz Bey’i idare etmek diye bir dert yok. Önder Bey’i razı etmek diye bir dert yok.
Hatta ve hatta...
“Deniz Bey’in adamları” ya da “Önder Bey’in adamları” gibi tasnifler bile anlamsızlaşacak.
Elinizi tutan kalmayacak.
Dikensiz bir gül bahçesine dalacaksınız.
Ancak unutmayın ki her nimetin olduğu gibi bu nimetin de bir külfeti olacak.
O külfet de şudur: Azıcık bir hezimet halinde bile sığınacak minicik bir mazeret limanı bulamamak.
Kısacası her muktedirin başına gelen sizin de başınıza gelecek:
“Zafer” de size yazacak, “hezimet” de...
Gerçi pek ihtiyaç yok ama ben yine de bir anımsatayım dedim.

Biraz fesatlık yapalım

ŞU Kayseri yolsuzluğu iddiasıyla ilgili durumun fotoğrafını çekelim:
? Kemal Kılıçdaroğlu iyi bir şekilde izah edemedi.
? CHP Kayseri Milletvekili Şevki Kulkuloğlu, konuyu iyice dağıtı.
? Başbakan Erdoğan anında yanıt verdi.
? Kayseri Belediye Başkanı her gün ekranda...
? Yandaş medya “Yine çaktın Kemal” manşetleriyle dolu.
? Öbür medyada “Meseleyi anlamadık” çığlığı atılıyor.
¡¡¡
İşte tam da böyle bir ortamda...
“Tarafsız” olması gereken Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, çıkıp Kayseri Belediye Başkanı’na kefil oluyor.
Acil bir ihtiyaç söz konusu olmadığına göre...
Acaba Abdullah Gül, sadece hemşerisine mi sahip çıkıyor, yoksa siyasi geleceği adına bir yatırım mı yapıyor?

Bedavacının pişkini

ADAM, köşesinden üç gündür yazıyor:
“Parasız eğitim” talep eden öğrenciler bedavacı imiş. Ekmek elden su gölden geçinip gitmek istiyorlarmış. Hem üniversite eğitimi göreceklermiş, hem de Allah’ın kuruşu para vermeyeceklermiş. Böyle olur muymuş?
¡¡¡
Bunu yazan adamın kişisel tarihinin...
Devasa promosyonlarla, muhteşem beleş tatillerle, süper hanutlarla, ücretsiz yemeklerle dolu olduğunu bilmesek...
“Bedava mı sandın / Parayı bastırıp okuyacaksın” diye döktürdüğü yazılardan etkilenebiliriz.
Ama fakat lakin...
O “Sizi gidi bedavacılar sizi” diye öğrencilere çemkirdikçe...
Bizim aklımıza...
Promosyonlar, bedavacılıklar, hanutlar falan geliyor.

Dil muhtırası

TAM da “Genelkurmay Başkanlığı’ndan bildirilmiştir başlıklı bildiriler artık yayınlanmıyor, ne güzel...” diyordum ki...
Hevesim kursağımda kaldı.
Genelkurmay Başkanlığı, eski bir hatırayı yad eder gibi yine bildirdi.
Askerlerimiz, bu kez BDP’lilerin başlattığı “iki dilli hayat” tartışmasından rahatsız olmuşlar.
“Endişeyle izliyoruz” diyorlar. “Biz bu konuda tarafız” diyorlar. Kanun maddelerini falan anımsatıyorlar.
Bense şu türden gelişmelerin olmasını bekliyorum:
? BİR: Hükümet’ten “Bu konu sizin görev alanınıza girmiyor” diye bir açıklamanın gelmesini...
? İKİ: CHP’den hiç değilse “Bildiri tam zamanında yayınlanmıştır, baştan sona katılıyoruz” diye bir açıklamanın gelmemesini...
? ÜÇ: Medyadan bu bildiriye fazla bir önem atfetmemesini...
? DÖRT: MHP’den “Siz işinize bakın, biz bunlarla mücadele ederiz” diye bir demeç gelmesini...

Miadı dolmuş üç cümle

? Ruh ikizimi arıyorum: İlk duyulduğunda kulağa hoş geliyordu ancak bir de baktık ki aramayan kalmamış. Hem demode olmamak, hem de olası hayal kırıklığına uğramamak adına kullanmaktan da, aramaktan da vazgeçilmesinde yarar var.
? Yüreğinin götürdüğü yere git: Bu cümleyi kitabına isim yapan yazar unutuldu. Hatta bu isme övgüler düzen Hıncal Uluç bile yıllardır aynı yerde... Yani kullanılmasın. Eğer ille de kullanılacaksa kafa bulmak maksadıyla kullanılsın.
? Sevgilim beni taşıyabilmeli: Bir daha kullanmanızı engellemek için bu cümlenin tipik bir Seray Sever ya da Seren Serengil cümlesi olduğunu belirtmem sanırım yeterli olacaktır.

Siyasette lidere öykünme meselesi

? Süleyman Demirel öyle baskın bir karakterdi ki, partisindeki herkes onun gibi olmaya çalışırdı. Onun gibi şiveli konuşmaya çalışırlar, onun gibi aforizma söylerler, onun gibi espriler yaparlardı.
? Bülent Ecevit de partililerini etkileyen liderlerden biriydi. Ecevit’e öykünen partililer, “sayın” demeden muhataplarına hitap etmezler, aşırı nazik bir tutum alırlar ve “olanak”, “olasılık” gibi Öztürkçe sözcükler kullanmaya özen gösterirlerdi.
? Necmettin Erbakan’ı es geçmeyelim. Özellikle Refah Partisi döneminde genizden gelen ses tonuyla konuşan, muhataplarına “muhterem kardeşim” diye hitap eden, muarızlarına “sizi gidi sizi” diye ayar veren “küçük Necmettinler”i unutmak ne mümkün!
¡¡¡
Ve şimdi de Tayyip Erdoğan karizmasının etkilediği yeni partililer kapladı ortalığı...
AK Parti’de herkes ayar veren, zılgıt çeken, posta koyan, meydan okuyan bir Tayyip Erdoğan olmaya çalışıyor.
Uyan da taklit ediyor Erdoğan’ı, uymayan da...
Durum böyle olunca...
“Dünyanın en şeker insanı” olarak bildiklerinizden biri, öyle bir posta koyar hale geliyor ki, şaşıp kalıyorsunuz.
Hayatında polemiğe girmemişler, birden ülkenin en azılı polemikçisi oluyorlar.
Türkiye’nin en halim selim adamları, “İspatlayamazsan şerefsizsin” cümlesini dillerinden düşürmüyorlar.
Orantısız cevaplar, meydan okumalar, burunlardan kıl aldırmalar gırla gidiyor.
¡¡¡
İşte bakın:
Devlet Bakanı Egemen Bağış, sırf kendisine “yumurta lekesi tutmayan takım elbise” hediye etmeye kalktı diye CHP’li Mehmet Sevigen’e nasıl çıkışmış:
“Mehmet Sevigen’e her yere saklanan, uzun süre çekim yapabilen mini kamera getireyim. O ve arkadaşları, o kamerayı ne yapacaklarını iyi bilirler.”
Lütfen söyleyin:
Mehmet Sevigen’in yaptığının karşılığı bu mu?
Yoksa sorun Egemen Bağış’ın, Tayyip Erdoğan’ı taklit etme çabasından mı kaynaklanıyor?
Yazarın Tüm Yazıları