Zen

Güncelleme Tarihi:

Zen
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 16, 1998 00:00

Haberin Devamı

Bir çaldıklarını bir daha çalmıyorlar. Konserlerinin ve hatta kasetlerindeki parçaların bile tekrarı yok... Zaten onlar içinde bulundukları atmosferden aldıkları elektriğe göre üretiyorlar. Sürekli bir değişim içindeler... Bu nedenle kendilerini tekrarlama fikri onları bunaltmaya yetiyor...

Zen'in geçmişi 1980'lerin sonlarına kadar uzanıyor. Tohumları Boğaziçi Üniversitesi Müzik Kulübü'nde atılan grup, önceleri alışılmış rock formatlarında müzik yaparak bunları konserlerinde seslendiriyordu. Zamanla grup, bu yerleşik tarzdan radikal bir biçimde koparak doğaçlama yoluyla müzik yaratmaya yöneldi. Doğunun ezgileri, Batı'nın tınıları, caz, blues, sufi geleneği, çingene müziği, arabesk, senfonik öğeler grubun potasında eriyip bir birleşim oluşturdu. Bazı konserlerinde sahne arkasına çeşitli görüntüler de yansıttılar ve görsellikle müziği bir araya getirdiler. Topluluğun Türkiye sınırlarını aşarak alternatif müzik dünyasında bir yer edinmesi de deneyci yaklaşımının bir sonucu oldu. Grup, uzun süre çalışmalarını isimsiz olarak sürdürdü. Sonra Murat Ertel'in bir arkadaşı ona Zen isminden bahsetti ve bir kızı olsa adını Zen koyacağını söyledi. ‘‘Kadın’’ ve ‘‘enstrüman çalan’’ anlamlarına gelen bu kelime önce Murat'ın, sonra da grubun bütün üyelerinin çok hoşuna gitti. Artık grubun adı Zen'di...

ANINDA MÜZİK

Zen'in hayran kitlesi giderek kalabalıklaşıyor. Emprovize çalmaları hiç kuşkusuz bunun en önemli etkenlerinden... Kalıplardan sıkılanlar ve önceden hazırlanmadan o anda üretilen müziği dinlemek isteyenler onları hiç yalnız bırakmıyor. Zen, Suda Balık ve Derya albümlerinden sonra bu yaz Tanbul adlı albümleriyle dinleyicilerinin karşısına çıktı. Murat Ertel, Levent Akman, Emre Onel, Bill Macbeath, Merih Öztaylan ve Fahrettin Aykut'tan kurulu olan grup bir yıl içinde dördüncü albümlerini çıkarmaya hazırlanıyor... Zen, sorularımıza doğaçlama cevaplar verdi...

İlk yıllarınızda rock müziği ağırlıklı çalışmalar yapıyordunuz, şimdi ise giderek doğuya kayıyorsunuz. Hatta Murat bu son albümde gitarı da bırakıp, elektro saz çaldı. Bu çerçevede yaptığınız müziği nasıl tanımlıyorsunuz?

ZEN: Çok klasik olacak ama yaptığımızın bir doğu-batı sentezi olduğunu düşünüyoruz. Zaten coğrafi açıdan da bu konumdayız. İstanbul hem Asya'da hem de Avrupa'da olan bir şehir. Biz de öyleyiz... Türk kültürüyle büyüdük. Kültür emperyalizmi bombardımanından sağ çıktığımızı düşünüyoruz. Gerçekten yaşamış olduğumuz, bize ait olan kültürü yansıtmak bile daha mantıklı geliyor. Şimdilerde batıdan da çdk uzaklaşmadan doğuya yönelik yanımızı vurgulamaya başladık. Bu yönde gidiyoruz.

Müziğinizde sürekli bir değişim ve sınırtanımazlık var... Neden?..

ZEN: Biz müzikte kurallar olmaması gerektiğini düşünüyoruz. İnsanlar yıllardır müziği çeşitli kalıplara sokmaya çalışmış. Hep böyle daraltma mantığı var. Halbuki yeni sesler kuralların ve kalıpların bozulmasıyla oluyor. Biz müziği şu kadar nota, şu kadar gam, bu kadar makam, bu kadar ritm olarak görmüyoruz. Bizim için bir sürü ses var. Ve bu sesler her şekilde düzenlenebilir. Bu yüzden insanlara melodik gelmeyen ve kuralsız, bozulmuş şeyler de yapabiliyoruz. Ama onları da seviyoruz. Bozmak aşkı için yapmıyoruz, ama içimizde hissetiğimiz sesleri de engellemiyoruz.

Neden hiç beste yapmıyorsunuz?

ZEN: Hayatla müziğinin birleştiği zaman müzik bizimki gibiymiş. Sonradan insanlar birilerine yaranmak uğruna yaptıkları üzerinde çalışmışlar, tekrarlamışlar ve belli kalıplara sokmuşlar. Krala yaranacak olan dalkavuk, ya da kıza yaranacak aşık, daha önceden alıştırma yaparak cilaladığı bir takım şeyleri hazır olarak sunmaya başlamış. Bu daha kolay ve beğeni kazanan bir yol olarak tutulmuş. Ama yine de dünyanın çeşitli yerlerinde hala doğaçlama yapan müzisyenler var. Çünkü ilk başlarda müzik böyleydi.

TEKRARI YOK

Hiçbir parçayı tekrar çalmıyorsunuz. Peki hiç konserlerde önceden sizden duydukları bir parçayı çalmanızı isteyen olmuyor mu?

ZEN: Oluyor tabii... Ama sürekli doğaçlama çalan bir grup için bu mümkün değil... Bazen istekleri yerine gelmeyenler bozuluyorlar, kapris yaptığımızı düşünüyorlar. Böyle birşey yok aslında... Hayatta hiçbirşey aynen tekrarlanmıyor. İşte bizim müziğimiz de böyle... Yüzlerce konser verdik ve sayısını bile bilmediğimiz pek çok parça çaldık. Ama bunlardan hiçbirini bir daha çalmadık. Bu da her konserimizin bir diğerinden farklı olduğu anlamına geliyor. İnsanlar her konserde başka birşey duyuyorlar.

Çalarken hiç birbirinize ters düştüğünüz oluyor mu?

ZEN: Genelde birbirimizi çok iyi takip ediyoruz. Trafikte nasıl araba kullanırken bütün arabaları seyredersiniz, aynaya bakarsınız, biz çalarken de o şekilde takılıyoruz. Herkes bir diğerinin ne yapacağını kestirebiliyor. Bir de insan ilişkilerine dayalı bir olay bu... Herkes birbirini çok iyi tanıdığı için, kimin ne yapacağı önceden kestirilebiliyor. Bazen herkes aynı anda tak diye durabiliyor ve bir süre sonra yine aynı anda çalmaya başlıyor. Sürekli birbirimizi kolluyoruz. Bir prensibimiz var, sıkılan çalmayı bırakıyor. Böylece bu sıkıntı diğerlerine yansımıyor.

Albüm çalışmalarını nasıl yapıyorsunuz?

ZEN: Onlar da doğaçlama oluyor. Stüdyoya girip, aynı konserlerde olduğu gibi o anki duygularımıza göre çalıyoruz. Pek çok parça kaydedip, sonra içlerinden en çok hoşumuza gidenleri albüme alıyoruz.

Geçtiğimiz günlerde Bakırköy Akıl Hastanesi'nde bir konser verdiniz. İzlenimlerinizi anlatır mısınız?

ZEN: Çok ilginç bir deneyimdi ve bundan büyük keyif aldık. Görsel malzemeyi hazırlamak için oradaki doktorlarla, hemşirelerle, fotoğrafçılarla çalışma yaptık ve dialar seçtik. Konser öncesi görsel malzemeyi hazırladık. Konser sırasında izleyiciyle çok iyi iletişim kurduk, onlara hasta hikayeleri anlattık. Neyzen Tevfik orada kalmış, onu anlattık. Saldırgan, kaotik ve karanlık çalmama kararı almıştık. Bunu yapmaya çalıştık. Sıkılıp gidenler de oldu, sonuna kadar kalıp, sürekli ritm tutanlar da. Ama inanılmaz bir katılımla karşılaştık.

İSTANBUL’UN SESLERİ

Biraz albümlerinizden bahsedelim...

ZEN: Şu andaki kadroyla yapılan Tanbul üçüncü ve Türkiye'de bulunabilen tek albümümüz. İlk albümümüz Suda Balık tükendi, ancak kıyıda köşede kalmış olabilir. İkinci albüm Derya, zaten Amerika'da çıktı ve buraya hiç gelmedi.

Tanbul'a gelelim...

ZEN: Tanbul albümü İstanbul'la ilgili. İstanbul'un karmaşık bir şehir olduğunu düşünüyoruz ve bu albümde buradaki kültür mozayiği fikrinden yola çıktık. Burada tam bir karınca durumu hakim, koşuşturmacalar, gitgeller, trafik, zorunluluklar. Tüm bunlar albüme yansıdı. İstanbul'da duyduğumuz sesleri çalalım dedik ve ortaya böyle bir albüm çıktı. Hem kapak tasarımında hem de müziklerde bunu hissetmek, İstanbul'dan birşeyler bulmak mümkün. Bu da İstanbul'un Tanbul'u işte...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!