Yeşilçam'ın son transferi

Güncelleme Tarihi:

Yeşilçamın son transferi
Oluşturulma Tarihi: Ekim 04, 1997 00:00

Haberin Devamı

Siz aslında bir tiyatrocusunuz. Neden sinemaya böyle bir geçiş yaptınız?

- Özellikle bir geçiş düşünmedim. Çok tesadüfi başladım her şeye. La Mama tiyatrosuyla Türkiye'ye gelmiştim. Ali Özgentürk gazetedeki haberleri görünce benimle konuşmak istemiş. Ben zaten İstanbul'a iki geceliğine gelmiştim. Konuştuk, anlaştık ve ben senaryoyu alıp Avusturya'ya gittim. Ben oyuncuyum sinema yapmayacağım, sadece tiyatro oyuncusuyum gibi bir kuralım olmadı. Fakat hiç sinema yapmamıştım ve bu da ciddi bir şeydi. Özellikle ilk deneyim çok zor.

Senaryoda sizi çeken ne oldu?

- Senaryo çok hoş. Türkiye'nin geçmişini, şu anki halini anlatıyor. Sonra başka birinin yurtdışından gelip kendi köklerini araması, o anlayışla gelmesi çok hoş bir hikaye. Ayrıca insanın öylesi bir yolculuğa çıkması, bir şey araması... Bir şey arıyorsanız kendinizi de arıyorsunuz demektir.

Her ne kadar oyunculuğunuza güveniyor olsanız da, farklı bir dala, sinemaya geçiş yapınca insanın eli ayağı titriyor mu?

- Kuşkusuz. Ayrıca ben tiyatro yaparken de çok heyecanlı bir oyuncuyum. Oyun başlamadan önce kimse benimle konuşamaz. Kendi yerim olacak. Orada meditasyon yapacağım, makyajımı yapacağım. Tam bir ritüel halinde. Yemek yemeye filan hayatta çıkmam tiyatrodan. Sinemada hata yapmak istemedim. Bir sürü teknik kısıtlamalar var. Işık altındasınız, çok büyük oynamamanız gerekli. Her zaman zeki olmalı, kuralları bilmelisiniz. Oyunculuk son derece kontrol gerektiren bir meslek. Yüzünüzün her kemiğini, kasını bilmeniz gerek. Ne kadar gülebiliyorsunuz, baktığınız zaman nasıl bakabiliyorsunuz. Bütün bunlar çok önemli.

Siz bu anlamda kendinizi bütünüyle tanıyorsunuz herhalde?

- Tabii ki. Bunun eğitimini yapıyorum ve kaç yıldır çalışıyorum. Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nin Tiyatro Bölümü'nde okudum. Sonra İstanbul'a geldim Cevat Çapan, Ayşın Candan'la Mimar Sinan Güzel Sanatlar Akademisi'nde iki yıl master yaptım. Şu anda Colombia Üniversitesi'nde ikinci master'ımı yapıyorum. Bu yılki eğitimim beni için önemli çünkü değerli hocalarla çalışıyorum. Okulun sistemini seviyorum. Yoga yapıyoruz her zaman.

Meditasyon da yapıyorum demiştiniz. Yoga ya da meditasyonun bir oyuncu için önemi nedir?

- Yoga vücudunuzu tanıma açısından bir disiplin. Nereye kadar uzanabilirsin? Kolunu, bacağını, ayak parmağını farkında olma, bütün bunlar yoganın size sağladığı olanaklar. Yani vücudunuzu tanıma. Sürekli bir jimnastik sözkonusu. Bu da sizin performansınızı etkileyecektir. Bir de konsantrasyon için çok önemli. Meditasyon derken, her zaman yapıyorum demek istemedim. Yani ritüelleri olan şeyler. Dışarı çıkmama, oyun öncesi oturup yoga yapma, kendimle başbaşa olma, makyaj yapma, suyunuzu içme, sanki tapınakta gibisiniz.

Peki bu sinema için de geçerli mi? Sete çıkmadan önce neler yapıyorsunuz?

- Sete çıkmadan önce de nefes egzersizleri yapıyordum. Yemek yiyemiyordum çekim öncesi. Çünkü yemek yiyince vücudun enerjisi değişiyor.

Amerika'ya neden gittiniz?

- Tiyatro yapmak için, tiyatroda daha yoğun bir şekilde yaşamak için gittim.

Başka bir ülkede farklı bir kültür birikimi içerisinde, farklı bir dilde sanat yapmak zor olmuyor mu?

- Benim La Mama tiyatrosunda olmam bir avantajdı. Başka kültürleri içinde barındıran bir tiyatro anlayışını destekliyor. Ben onlar için bir avantajım. Başka danslar biliyorum, başka alışkanlıklarım var. Tiyatro yapmak, dünyanın her yerinde olduğu gibi New York'ta da çok zor. Rekabet çok, oyuncu çok, şarkıcı çok. Bunların hepsi çok yetenekli. Bir de New York'un kendi ritmi var. Ben ise onlara göre zaten doğuluyum. Ve benim doğu ritmim var. Benim için bir an durup düşünmek çok önemli. Bir anda durmak, duruma bakmak, uzak açı kazanmak. Yani oyun nereye gidiyor, ne oluyor, ne yapıyoruz? Doğululuğun getirdiği başka bir dünya var onlara sunduğum.

Tiyatronun yeri başka

Mektup ilk sinema deneyiminiz. Nasıl bir haz aldınız?

- Sinema oyunculuğunu sevdim. O konsantrasyon anı var ya, o çok yoğun an, o anda bütün duyguları anlatabilme... O anı çok kontrollü bir şekilde yaşamak çok hoşuma gitti. Sinema oyunculuğunu anlayış olarak seviyorum. Kamerayı da seviyorum.

Peki şimdi sinema mı tiyatro mu gibi bir tercih yapmak zorunda kalsanız...

- Böyle bir tercih yapmak istemiyorum çünkü tiyatro bambaşka bir şey.

Amerika'da sinema yapma şansınız var mı? Böyle bir şey düşünür müsünüz?

- Sadece düşünmekle olmuyor. Tabii ki ben oyuncuyum, eğer böyle bir teklif gelirse olur.

Oyunculukta belli kurallarınız var mı?

- Ne tiyatroda ne de sinemada bir kuralım var. Son oynadığım Troyalı Kadınlar'da Helen rolündeyim. Helen bir ara sahneye çıplak çıkıyor. Tiyatroda üstelik. Dediğim gibi, eğer gerekiyorsa, o sahne bir parçasıysa ve de eğer gerçekten ‘‘çıplak kadın satar’’ mantığıyla yapılmıyorsa tabii ki karşı değilim. Bu da benim işimin bir parçası. Kurallarım yok tek bir kuralım var o da oyuncu olarak dürüst olmak.

Zişan Uğurlu Önce tiyatrocu olarak tanıdık onu. Üstelik bütün dünyada deneysel tiyatro adına önemli bir yeri olan La Mama tiyatro grubuyla İstanbul'a geldiğinde... 35 yaşında ve beş yıldır Amerika'da tiyatro yapıyor... Sinema dünyasına ise Mektup filmiyle adım attı. Üstelik kocaman adım. O Yeşilçam'ın son transferi. Mektup'un dev kadrosu içinde oyunculuğuyla ön plana çıkan Uğurlu'nun tek kuralı dürüst olmak.

Araştırmayı seviyor Sürekli kendi içinde yolculuklara çıkıyor. Tıpkı filmde olduğu gibi. Gerçekleri sevmiyor, zaten ayakları yere basan bir insan olmadığını da önemle belirtiyor. Yengeç burcunun duygusallığı ve takıntıları var. Aşık oldu mu unutamıyor. Yaşamda onu en çok ilgilendiren şey ‘‘magic’’ler. Düşünmeden asla hareket etmiyor, oynamıyor. Doğu ritminden gelen bu özelliği Amerika'da onu ayrı bir yere koyuyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!