Türkiye’de assolist yok

Güncelleme Tarihi:

Türkiye’de assolist yok
Oluşturulma Tarihi: Ekim 27, 2005 00:00

Yılların sanatçısı Berkant ile Söğütlüçeşme’deki Özgürlük Parkı’nda buluştuk. Onunla hem Ankara’nın Hasanoğlan Köyü’nde geçen çocukluk günlerini ve o dönemin Ramazan’larını konuştuk, hem de sözü bugünlere getirip günümüz sanatçılarını ve Ramazan’larını masaya yatırdık.

- Geçtiğimiz mart ayında Denizli yakınlarında ağır bir trafik kazası geçirdiniz. Uzun süre tedavi gördünüz. Sağlığınız şimdi ne durumda?

Sağlığım çok şükür normale döndü. Ufak tefek arızalar var ama onlar da yakında geçecek inşallah.

- Yeni yıla girerken 67’inci yaşınızı da devireceksiniz inşallah! Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

Yorgun... Yorgun ama görevini yapmış insanların huzuru ve rahatlığı içinde!

- Çocukluğunuzun geçtiği Ankara’nın Hasanoğlan Köyü’nde Ramazan’lar nasıldı, hatırlıyor musunuz?

Biz evde yedi kişiydik. Anne, baba ve beş kardeş... Annem de babam da oruç tutardı. Heyecanla davulcunun geçeceği saati beklerdik. Keyifliydi...

- Amerikalı bir yazar 110 yaşın sırrını, ‘Stresten uzak, köyde bir hayat’ olarak açıkladı. Yeniden köyde yaşamayı düşünür müsünüz?

Türkiye’de köy kaldı mı? Ben köy olarak Hasanoğlan’ı hatırlıyorum. Kerpiçten yapılma binalar, büyükbaş hayvanların geçtiği çamurlu yollar... Bugün köydekiyle şehirdeki evler aynı evler...

- Peki ya bugünkü Ramazan’ları nasıl buluyorsunuz?

Yatılı okulda okudum, orada genelde bütün öğrenciler oruç tutardı. Bizim için güzel senelerdi. Bugünleri o günlerle hiçbir şekilde kıyaslayamayız ki, Ramazan’ları kıyaslayalım!

SAMANYOLU GUINNES’E GİRER

- Geçmişten söz açılmışken... Müziğe ilginiz ne zaman başlamıştı?

Ben köy çocuğuyum. Türkülerle eğitildim. Oklavayı bağlama yapıp, ağzımla çalardım bütün köy türkülerini. Annemin oklavası ile geliştirdim repertuvarımı. Bilecik Ortaokulu’nda yatılıyken küçük bir mızıka geçti elime. Revirdeydim. İnce hastalığa yakalanmıştım. Duygusal şarkılar çalarken bir yandan da ağlıyordum...

- Ne zaman profesyonel oldunuz?

Askerden geldiğimde beş parasızdım. Giderken varımı yoğumu satmıştım. Yıl 1955... Ankara’da çalışan Jüpiter Kentet Orkestrası’na gittim. Gitaristleri Yurdaer Doğulu’ya beni şarkıcı olarak almalarını söyledim. Düşünmesi gerektiğini söyledi çünkü Selçuk Ural’ın da adı geçiyormuş. Sonunda beni tercih ettiler.

- Şimdi aklıma 1971’de, Yenikapı Çakıl’da ‘Samanyolu’nu 10 bininci kez okuduğunuz gece geldi! Sayı 100 binleri bulmuştur herhalde...

Herhalde... Oturup hesaplamak lázım. Şöyle diyelim; 68 senesinden beri ben ‘Samanyolu’nu her gün bir kere söyledim. Hatta aynı anda iki gazinoda çalıştığım dönemde, aynı gece şarkıyı iki kere söylüyordum.

- Hesaplansa Guinness’e girersiniz belki de...

Kesinlikle girer!

- Bu bayram sahneye çıkacak mısınız?

Eh, niyetim var...

GAZİNO DEVRİ KAPANDI

- Sahne deyince akla hemen Çakıl Gazinosu, Gar Gazinosu geliyor... Gazino hayatı neden bitti?

Gazino hayatını ekonomik olaylar bitirdi. Artist fiyatları artınca, gazinoların fiyatları arttı, artan fiyatlar masalara yansıdı. Bir de televizyon olayı işin içine girince, halk istediği sanatçıları her gece evinde izleme olanağını bulunca, gazinolar bir bir kepenk indirmeye başladı.

- Eskiden assolist denilince Emel Sayın, Gönül Yazar, Muazzez Abacı, Zeki Müren, Bülent Ersoy gibi birçok isim gelirdi akla. Ya şimdi?

Assolist yok şimdi. O zamanların assolistleri büyük görevler ve sorumluluklar üstlenen gerçek sanatçılardı. Yenilerden böyle bir kadro çıkmaz!

KADINA SAYGISIZLIK OLMAZ

- Şu anda pop müzikte dinlemeye değer bulduğunuz kimler var?

Manga, Athena, Mor ve Ötesi’nin yaptığı müzik hoşuma gidiyor. Rahmetli arkadaşım Yurdaer Doğulu’nun oğlu Kenan’ı da seviyorum, takdir ediyorum.

- Biraz da özel hayat... Engin Hanım’la evleneli kaç yıl oldu?

10 Ağustos 1975’te evlendik.

- Evliliklerinin daim olmasını isteyen gençlere neler öğütlersiniz?

Evlilik, tek taraflı değil karşılıklı yürütülebilecek bir olay. Bir de evlenmiş olmak için evlenmemek lázım.

- İbrahim Tatlıses, köşe yazarı oldu. ‘Kadınlar, bizim kadınlarımız... Yemek tuzlu olduğunda tabağı kafasına fırlattığımız kadınlarımız’ diye yazdı. Sizin bu konudaki yorumunuz nedir?

Yoo, ben hiçbir kadının kafasına tabak fırlatmadım! Bunlar yazılacak şeyler de değil. Kendini bilen insanın kadına saygısı vardır.

SAMANYOLU HEM ŞANS HEM DE ŞANSSIZLIKTI

1966’da 150 liraya plak dolduruyordum. Ev kiram 350 liraydı. Bir adam geldi. Adı Metin Bükey’miş. ‘Elimde bir şarkı var, plağa okursan sana 4 bin lira veririm’ dedi. Ev kiram birikmişti. Hemen kabul ettim. Tarlabaşı’ndaki Şençalar Plak Stüdyosu’nda, iki saatlik provadan sonra ‘Samanyolu’nu okudum. O günden sonra bana yapıştı kaldı. Aslında ‘Samanyolu’ hem şansım hem şanssızlığımdır. Çünkü ondan sonra toplum benden hep ‘Samanyolu’ gibi bir şarkı istedi. Oysa o kadar çok şarkım vardı ki.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!