TRT’nin yeni yüzü

Güncelleme Tarihi:

TRT’nin yeni yüzü
Oluşturulma Tarihi: Haziran 19, 1999 00:00

Haberin Devamı

TRT 1'de, uzun bir süre hafta içi her gece, şimdilerde ise sadece cuma günleri Ayşe İdem Tümer'in sunduğu programlar, mevcut yayınlar arasında oldukça farklı bir görüntü sunuyor. O programlara ‘‘tolkşov’’ değil de ‘‘müzikli sohbet’’ tanımı daha çok uyuyor. Konukları, ne son zamanlarda ‘‘bir mahalle çekişmesi’’ nedeniyle gündeme gelmiş; ne de beğenilmese de ‘‘ilginç’’ bulunan birşey yapmıştır! Üstelik sesleri gayet güzeldir, şarkılarını canlı ve kendilerine özgü yorumlarıyla okumayı ve hiç detone olmamayı becerirler.

Vefakár bir programdır bu; ama asla yavan bir nostalji programı değil. Şöhreti yakalayamasa da işini iyi yapan gençlere de akışında yer bulan bu program, pop kültürün bastırıp kendi dünyalarına ittiği pek çok ‘‘eski’’ sanatçıyı da zarif bir şekilde unutturmamayı, kendine misyon edinmiş gibidir.

Tatil Gecesi'nin yönetmeni, eski bir kurt, eğlence programları duayeni Erşan Başbuğ. Sunucusu ise genç bir kadın; 31 yaşındaki Ayşe İdem Tümer. Genç olduğu kadar, güzel, alımlı. Ama bir fazlası var: Türkçe'yi gayet iyi konuşuyor! Bu programı keşfedenler, eğer TRT'yi çok zaman önce terkettilerse, tanıyamıyorlar. Çünkü hiç hatırımızda kalan TRT gibi değil. Bir yandan özel kanalların ‘‘rahat’’ ortamıyla rekabet ettiği belli olan TRT, bir yandan da fazla sulandırmadan keyifli sohbet programları yapılabileceğini kanıtlıyor.

İşte bütün bunları konuştuğumuz Ayşe İdem Tümer, bir canlı yayın kompetanı. İş hayatına başlar başlamaz, Erzurum Radyosu'nda tanışmış canlı yayınla... Ankara TRT'den sonra İstanbul'a gelmiş. Tüm sohbet programcıları gibi konuşmayı dehşetle seviyor! (Ama dinlemeyi de beceriyor) Üstelik öyle iki üç kişiyle değil, on onbeş konukla yapıyor programlarını. Dilekolay, hafta içi her gece yayınlanan ‘‘Gece Başlarken’’de birbuçuk yıl içinde 1500'den fazla insanı konuk etmiş. Mart'tan itibaren her cuma gecesi yayınlanan Tatil Gecesi'ne çıkanların sayısı ise yüzü geçmiş durumda. Kimler mi? Alpay'lar, Ayten Alpman'lar, Salim Dündar'lar... Mesela Ruhsal Öcal'ın Evita'dan bölümler okuduğu programda, Soner Olgun halk türkülerini icra ediyor. Ya da Arif Sağ, Amerikalı gitarist Preston Reed ile birlikte, daha önce tek kelime konuşmadan on beş dakika boyunca doğaçlama yapıyor. Çiğdem Talu, Tanju Okan ve Esin Engin'in anıldığı programda Engin Evin, Tanju Okan'ın bir şarkısını seslendirmeden önce, ‘‘Ayağa kalkmadan söyleyeceğim kusura bakmayın, çünkü heyecandan dizlerim titriyor’’ diye özür diliyor izleyicilerden.

Bu işte öyle bir program...

Favorim Zaga!

Size gerçek sunucu denir, değil mi?

- Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu Radyo Televizyon Bölümü mezunuyum. TRT'ye almadan önce çok sınav yapıyorlar, kurslar, ardından yine sınav filan. Ölüm kalım meselesi. Bayağı bir elemeden geçtim. 18 bin kişi girmişti, 36 kişi alındı.

Peki diğer kanallardaki ‘‘meslektaş’’larınızı nasıl buluyorsunuz?

- İnsanların fotoğraflarına bakarak sunucu seçiliyor Türkiye'de. Belli güzel bir kız ama bu arada doğru dürüst konuşuyor mu, konuşmuyor mu bakılmıyor. İnanılmaz bir lakayitlik var. Resmiyeti savunmuyorum, özgün olabilir, çılgın olabilir, ama bir tarzı, tavrı olsun. Herkesin yapabileceği bir iş haline getirdiler bunu. Aslında bu ciddi bir sorumluluk. Çünkü gençlerin konuşmalarında da onların tarzı hakim olmaya başladı: Yuvarlak r'ler, ters çevrilmiş cümleler, ne demek istediği anlaşılamayan ve sürekli kendinden bahseden insanlar... Tabii bilmiyorum, başkalarının beş gün yapabileceği bir iş ama benim on yıldır yaptığım ve emekli olmayı düşündüğüm bir iş. Asıl onları buralara getirenler sorumlu. Bu işi yapabilecek, hem görüntüsü güzel, hem de konuşabilen insanlar da var, bunu farketseler çok iyi olacak. Biraz zahmet edip arasınlar da biz de bu pespayelikten kurtulalım.

Diğer kanallardan favori talkshowcunuz hangisi?

- Zaga! O da sıradan örnekler içinde öne çıkan çok farklı birşey.

Sizce ne olacak bu tolkşovların hali?

- İzlenirliliğe kaptırmışlar kendilerini, bir arayışa da yönelmiyorlar herhalde. Eminim ben, o programları sunan insanların belleğinde bizim çağırdığımız insanların şarkıları var hálá. Ama bir olayla, skandalla gündeme geldiğinde çağırıyorlar. Sanatçılarda da benzer bir tavır var, kaseti çıkmadan programa gelmek istemiyor. Oysa 20-25 yıldır piyasada olan bir insan sözkonusuysa, gelebilir, iki sene önceki şarkısını canlı da söyleyebilir. Medyadan da yakınayım yeri gelmişken: Bunca zamandır bu işi yapıyoruz, medya bu da yapılıyor demiyor.

Programınızın seçilen konuklarla ilgili sağlam bir konsepti var... Sizce nedir bu konsept?

- Belki klasik bir cevap ama ben ‘‘kalite’’ diye özetlemek isterim. Sanatçının eskiliği/yeniliği önemli değil. Önemli olan neyi, nasıl icra ettiği. Anma günlerine, yıldönümlerine denk getirmeye çalışıyoruz. Aşık Veysel'le ilgili bir yıldönümüyse onu anıyoruz, veya Çiğdem Talu'yu andık.

Sanki bazı insanların unutulmasını önlemek ister gibi bir tavrınız var. Mesela geçenlerde İnci Çayırlı'ya rastladım.

- Şu ünlü popüler kültür herşeyi etkilediği için, insanlar İnci Çayırlı'nın hálá TRT'de olduğunu, hálá koro yönetip şarkı söylediğini bilmiyor. Bazen konuklar da soruyor; nerede TRT sanatçıları, diye. Yerlerinde duruyorlar. Yenileri ekleniyor. Onların da çok meraklısı var.

CEBELİTARIK'TAN GELEN TELEFON

Ama sizin konukların hemen hiçbirini gazetelerde, magazin programlarında görmüyoruz.

- Maalesef. Bizim programı, Tatil Gecesi'ni de görmüyorum açıkçası. Yani bir tanıtım yazısı filan. Yok çıkmıyor! Oysa iki hafta önce Selda Bağcan, Cem Karaca, Moğollar ilk defa biraradaydı, hiç bahsedilmedi. Görmüyorlar.

Sizce neden görmüyorlar?

- Bizim yaptığımız bence zor olanı. Bu zamanda, işi fazla rayından çıkarmadan, belli bir ölçü içerisinde, hem kaliteyi, hem coşkuyu, hem düzeyi dinamik bir şekilde tutturabilmek ve böylece ilgi çekebilmek çok zor.

Reyting hesaplarıyla aranız ne durumda?

- Ara sıra ilk yüze giriyoruz. Ama bizim için ölçü o değil. Bildiğimiz yolda devam ediyoruz. Yurtdışında çok izliyorlar. Almanya, Danimarka, Fas, Tunus. Sadece Türkler de değil. Cebelitarık'tan bir gemiden aradılar mesela bir gece, onu hiç unutamıyorum.

Kendinizi hangi programcılarla karşılaştırıyorsunuz?

- Bizim yayın saatlerimizde Kanal D'de Beyaz Show var; ama o şunu yapıyor, biz ne yapsak derdinde değiliz. Belki olmalı, ama onun rakibi daha çok Okan Bayülgen. Bizde yok böyle birşey. Olmasın da zaten. Çünkü onlar şovman, ben değilim.

Siz nesiniz tam olarak?

- Sunucuyum ama asıl olarak spikerim.

Programda hangisisiniz?

- İkisi birarada.

Tatil Gecesi'nin mütevazı ama inatçı bir hali de var. Diğer sohbet programlarını görmezden geliyormuş; bir yandan da özellikle onlarda olmayan şeylere önem veriyormuş gibi bir hal...

- Bu kendiliğinden gelişti. Farklı olalım diye bir kaygı gütmedik, hatta sınırları daha açık bir program düşünüldü.

Peki olmak istemediğiniz ne?

- Benim olmasını istemediğim; sıradan, klişe diye nitelendirilen, yavan bir program. Bir de şov yapacağım diye diğerlerine benzemek.

Özel kanallarda rakip olarak aldığınız kimse var mı?

- Yok. Ben benim. Geniş bir yelpaze var, bu yelpazede ben de varım.

Yani siz herhangi bir erkek konuğunuzun poposunu ellemek ya da diğerinin omuzunu yalamak ihtiyacı hissetmiyorsunuz!

- Hiç hissetmedim şimdiye kadar. Gerekseydi de yapamazdım herhalde. Ekran karşısında farklılaşıyorsunuz aslında, ben normal yaşamımda bu kadar güleç değilimdir. Ama herkesin yapabileceği şeyler vardır. Ben kendime uygun şeyleri yapabilirim ancak. Fazla dekolte de bana uzak. Kendimden ödün vermişim gibi hissederim. Ama yanlış anlaşılmasın, bunun TRT ile değil, kendimle ilgisi var.

NİHAYET BİRİ SÖYLEDİ!

TRT de o bildiğimiz asık suratlı, resmi TRT değil. Belli bir özgürleşme var galiba...

- Nihayet bunu birisi söyledi! Gelen konuklar da genellikle hálá eski denetimden yakınıyorlar. Şunu da söyleyebilir miyiz, gerçekten bundan bahsedebilir miyiz, diye tekrar tekrar soruyorlar. Biz denetim dönemi filan yaşamadık. Sunduğum hiçbir programda yönetimden özellikle hiçbir müdahaleyle karşılaşmadım. Onu çıkaralım, bunu çıkarmayalım gibi. Öyle olsa TRT sanatçılarını çıkarırız bol bol. Özel televizyonlarda bu rahatlığın olduğuna inanmıyorum. Bizim programımızda Devlet Sanatçılığı ünvanı eleştirildi, mesela.

Ama Nazan Öncel'in son şarkısı gibi sansürlenenler de oluyor hálá!

- Onu bilmiyorum. O tür tavırlar bazen olabiliyor, şarkı sözleri, klipler beğenilmiyor. Eskisi kadar olmasa da o denetim kısmen sürüyor. Ama bazılarına ben de şaşırıyorum; aa geçmiş diyorum. TRT ciddi anlamda bir değişim geçiriyor.

Devlet memuru gibi hissediyor musunuz?

- Ben hiç hissetmedim. Kılık kıyafet anlamında da. Bir ara Ankara'da etek giyin, filan oldu. Bunun dışında isterseniz şortla gidin, isterseniz dar kot pantolon giyin, farketmiyor. İnanın dışarıdan bakıldığı gibi değil.

Peki maaşlar nasıl?

- Eee, herşey birarada olmuyor!

TRT'DE DE TALK SHOW YAPILIR

Ayşe İdem Tümer, Tatil Gecesi'nde önceden akış hazırlamadıklarını, herşeyin spontane biçimde, stüdyo şefiyle işaretleşerek geliştiğini anlatıyor. Hatta o ‘‘Keşke konuklarla önceden de karşılaşmasak, direkt stüdyoda biraraya gelsek, o zaman daha da spontane olur’’ diyor. Ona göre en zoru konuşmayan konuk! ‘‘Kilitlenip kalıyorsa, bir cümlelik cevaplar veriyorsa, zorlanıyor insan.’’ Çok konuşanın da sözünü, ‘‘balla kesmek’’ zorunda.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!