Görkem Sevindik'ten çarpıcı itiraf! 'Onsuz uyuyamıyorum'

Güncelleme Tarihi:

Görkem Sevindikten çarpıcı itiraf Onsuz uyuyamıyorum
Oluşturulma Tarihi: Şubat 10, 2021 15:11

Oyuncu Görkem Sevindik hurriyet.com.tr'de Ferit Ömeroğlu'nun konuğu oldu. Yakın zamanda Kırmızı Kamyon dizisinde başrol oynayacak olan Sevindik dizinin perde arkasını anlattı. Daha önce Kurtlar Vadisi, Söz ve Ramo'da oynadığı karakterlerle adından sıkça söz ettiren başarılı oyuncu hakkında merak edilenleri yanıtladı.

Haberin Devamı

Başarılı oyuncu lezzetten anlayıp anlamadığı ile ilgili soruya, "Sen desen gel seni kebap yemeye götüreyim hayatta seninle gelmem. Biliyorum ki bana berbat bir kebap yedireceksin. Ama ben seni götüreyim desem gözün kapalı gelmen lazım." yanıtını verdi. 

 Görkem Sevindik, kariyer sürecinde bugüne gelinen noktayı nasıl değerlendiriyor?

Önce gerçekten bu kariyerin oluşabilmesinde çok ciddi bir çalışma var. Aynı zamanda çok ciddi bir şans olduğunu ve doğru insanlarla doğru zamanda karşılaştığımı düşünüyorum. İlk başta Kurtlar Vadisi’ne başladığım zaman bana çok yardımcı olan Erdem Ergüney vardı. Şu an hatta kendisi menajerliğimi yapıyor. Bana o zamanlar çok destek oldu. Birçok insan ilk defa kamera karşısına geçtiği zaman mutlaka eksikleri olur, mutlaka heyecan yapar. İstediği kadar eğitim alsın ama hodri meydan derler ya orası bir farklı oluyor. Orada benim çok gelişmemi sağlayan, bana yardımcı olan Erdem ağabey ile beraber bir çalışma temposuna girdik. Sonra Kurtlar Vadisi’nde güzel bir yol kat etmeye başladık. 5 sezon 200 bölüm oynadım o dizide. O dönemlerde, o yaşlarda herhalde 200 bölüm oynayan ender insanlardan biriydim. Bu da dediğim gibi tamamen şans. Biraz da azmimiz vardı ve destek aldım Erdem ağabeyden. Akabinde o iş bittikten sonra ben tabii biraz mutluydum. Çünkü uzun süre o işte yer aldım. Herhalde bu saatten sonra çok güzel işler gelecek dedim. Çünkü orada önemli bir karakteri oynadım ben. Güzel de bir kitle yakaladık. Yakalamamın amacı zaten oynamış olduğum karakterin aslı olan Çakır’ın ciddi bir hayran kitlesi vardı. Çakır’ın oğlunu oynamak benim en büyük avantajımdı ve 1-0 önden başladım. Çünkü onun hayran kitlesini otomatikman arkama aldım. Çok büyük bir avantajla başladığım için 5.sezon bittikten sonra çok güzel işler geleceğine inanıyordum. Her şeyin güzel olacağına çok inanan bir adamdım. Bekleme sürecimiz oldu 7-8 ay kadar, bazı teklifler geldi ama seçmedik. Sonra “Söz” diye bir iş geldi. Çok güzel bir projeye imza atıldı. O projede yer almak çok gurur verici bir durum ve bana çok şey kattı. Akabinde zaten “Ramo” adında bir iş oldu. Senaryosu çok kuvvetli ve ekibi çok güzel bir işti. Orada serüvenimiz biraz kısa sürdü. Ama her şeyde bir hayır olduğunu düşünüyorum. Şimdi yeni bir işe başladık. Bu işten de çok umutluyum ve uzun soluklu olacağına inanıyorum.

Haberin Devamı

 Proje geldiğinde sırf iş olsun diye kabul etmeyip belki de risk alıp bekleyip nokta atışı yapmak ve tercihler çok önemli sizin işinizde...

Haberin Devamı

 Evet, bence bunu herkes yapmalı. Biraz da tabii bu riski almak lazım. Daha önce ben bunu birkaç yerde söyledim. Bazı insanlar gerçekten meşhur olmak istiyor bazı insanlar gerçekten bu işi yapmak istiyor. Ben bu işi gerçekten yapmak isteyen taraftayım. O yüzden hep güzel bir iş bekledim. Hep inanacağım bir iş bekledim. Zaten senaryoyu okuduğun zaman ve belli başlı çok güçlü firmalar var. O firmalardan bir iş geldiği zaman zaten ona ısınıyorsan, kendini gösterebileceğini düşünüyorsan o işi kabul ediyorsun.

Görkem Sevindikten çarpıcı itiraf Onsuz uyuyamıyorum
Komedi yanın var mı? Biz hep seni bıçkın karakterlerde gördük. Tek bir tipte kanalize olan ve onu gösteren insanların aykırılığını kabul etmemiz biraz zor olabilir. Sen de komedi iyi durur.

Haberin Devamı

Bıçkın yönümüzde var. “Söz” dizisi çok güzel bir işti dememin sebebi bana çok şey kattı. Keşanlı isminde bir karakter oynadım. Karakterin gerçekten bir komedisi vardı, dramı vardı, savaş esnasında öfkesi vardı, bayrak tutkusu vardı. Aslında orada 2 ya da 3 karakteri bir anda oynama imkanı buldum. Senaristimiz de sağ olsun o zamanlar çok güzel yazdı bunu. Ben de biraz iyi değerlendirdim. Orada alanı iyi kullanabildim.

 Kırmızı Kamyon” için bir itfaiye projesi deniyor. Fragmanlarda itfaiye kıyafeti giymiş itfaiyecilerin hayatı anlatılacak gibi net bir tanım var. Bu dizide biz itfaiyecilerin zorlu hayatını yaşayacağız ama burada dram olmayacak mı? Burada bir aşk olacak mı? İtfaiye dışında vereceğiniz mesajlar var mı?

Haberin Devamı

Dram ve aşk fazlasıyla olacak. Aslında zaten dram ve aşkın üzerine kurulu bir dizi. Dramı ve aşkı belki daha çok görecek iken itfaiye kısmı biraz daha az görülebilir. İtfaiyecilerin hayatını, yaşadıkları zorlukları, yaşadıkları güzellikleri, kendi aralarındaki birlik ve beraberliği işleyeceğiz. Gerçekten onların gizli kahraman olduğunu bu dizide herkes görecek. Bazen gözümüzden kaçırıyoruz ama aslında çok önemli yerleri olan insanlar. Bunların işlenmesinin yanı sıra içinde dram barındıran, çok polisiye bir iş olan, çok tatlı ufak komedisi de olan bir iş. Senaristimiz Meriç Demiray çok yönlü yazabilmiş. Onun da ellerine sağlık. Su gibi akıyor senaryo ve herkese hitap edebiliyor. Bir senaryodaki en önemli şey o. Yani çocuklar çekecek olayımız da var, orta yaşı çekecek de var. Tabii ki ana konumuz itfaiye olacak ama içinde her şey olacak.

Haberin Devamı

 İtfaiyecilerin kıyafetleri ağır mı?

Evet, çok ağır. Yapım şirketimiz bize eğitim aldırdı önden. Bizim bilmediğimiz şöyle bir durum var. Kıyafetleri biz giydiğimizde bunlar ne kadar ağır dedik. Sonra danışmanımız bize “Sen buna ağır diyorsun ama bir yağmur yediğinde ve su yediğinde bu kıyafeti o zaman gör. Ağırlığı iki katına çıkıyor ve o sırada sen mücadele ediyorsun. Ya birini kurtarmak için ya da bir yeri söndürmek için.” dedi. Gerçekten gizli kahramanlar. Ben içine girdiğim zaman çok daha iyi anladım. Olağanüstü bir saygım arttı onlara karşı. Sıkıntı şu meslek sınıfı değiller. Aslında bu dizi ile biraz da onu yapmak istiyoruz. İtfaiyeciler meslek sınıfına girebilsinler.

 En son en çok istediğin şey neydi?

Ben biraz sağlık ve huzur kafasında bir adamım. Her zaman Allah’tan tek istediğim önce sağlık oluyor sonra huzur oluyor. Çok şükür sağlığım yerinde, huzurumuz var. Bunun yanı sıra da istediğim şey iyi bir işte yer almak. Çünkü işi çok seviyorum ve yapmak istiyorum. Yine Allah dualarımızı kabul etti ve çok güzel bir işe imza attım. Çok istiyordum böyle bir iş. Hem kendimi gösterebileceğim hem keyifli bir iş olsun diye dileklerim vardı. İstediğim şeye sahip oldum şu an. İnşallah yayınlandığı zaman da güzel reytingler alır ve uzun soluklu olur.

 Normal bir projeye girişten daha farklı bir heyecanın var. Niş içerik olmasından dolayı kaynaklanıyor olabilir.

 Çok dürüst konuşayım. İlk defa ismim başrol adı altında geçiyor. Çok böyle şeylere takılan bir adam değilim. Ama şunu öğrendim başrol denildiği zaman istemeden sana bir sorumluluk yükleniyor. Onlar sana yüklemese dahi sen otomatikman beyninde sana mı bağlı acaba bazı şeyler diye düşünüyorsun. Onun sorumluluğu da ayrı bir heyecan veriyor. İnşallah alnımızın akı ile yapacağız.

 En son en çok hüzünlendiğin anı paylaşabilir misin?

Zaten genelde her gün hüzünlüyüz. Korona durumu gerçekten çok can sıkıcı. Bir an önce üstümüzden gitsin istiyoruz. Genelde akşamları haberleri izliyorum. İzlerken baya bir üzülüyorum, canım sıkılıyor. Çok ciddi kayıplarımız oluyor. Onlara çok üzülüyorum.

 En son en çok neyi yanlış anladın?

Mutlaka yanlış anladığımız şeyler oluyor. Ama ben biraz empati yapmayı seviyorum.

 Empati rahatlatıyor mu?

Hem rahatlatıyor hem karşındakini çok daha iyi anlamamı sağlıyor. Sen bana kötü bir hamle yaptığın zaman ben fevri davranmayıp empati yapmaya çalışıyorum. Neden böyle yaptı? Ben olsam böyle yapar mıydım? O yüzden çok yanlış anlamamaya çalışıyorum.

 En son en çok neye hayır dedin?

En büyük sıkıntılarımdan bir tanesi de hayır diyememek. Hayır diyememekten dolayı çok canımın sıkıldığını ve yandığını hissettim. Artık hayır diyorum, demeye başladım. Mesela çok sevdiğim arkadaşlarım uzak mesafelerde oturuyor. Gel akşam oturalım dediklerinde sırf onlar kırılmasın diye tamam diyorum. Aslında hiç gidesim yok. Ama artık bunlara hayır diyorum.

 Kaliteli yaşamayı seven biri olduğun söyleniyor.

Kaliteli derken kazancımıza göre iyi şeyler yapmayı seven bir adamım. Bunu da herkes ister sonuçta. Marka düşkünü filan değilim. Güzel yaşamayı seviyorum.

 Nerede ne yenir bilir misin?

Evet, bilirim.

 Bir yere gittiğinde rezalet bir tabak geliyor ve ödediğin ücretin performansını almıyorsun. Oluyor mu öyle?

Tabii ki, kesinlikle oluyor.

 Artık bunları seçebiliyor musun?

Bir kere pandemiden dolayı zaten herkes uçmuş durumda. Pandemi dışındaki hayatta seçebiliyorum. Az çok anlıyorum ve sürekli gittiğim birkaç mekan olduğu için artık onlar da beni tanıyor. Biraz da dobra bir adam olduğum için baktım hesapta bir şey geliyorsa bunu düzeltin, bari bize yapmayın diyorum.

 Köfte ayran gibi küçük kaçamakların var mı?

Ben onlarsız zaten yapamam. Benim oturduğum semtte balık ekmek var. Müthiş bir şey; onsuz ben yaşayamam. Taburede oturuyorsun, denize sıfır, martılar geliyor. Onun keyfi başkadır. Bendeki en büyük özellik bukalemun gibiyim. Her yere ayak uydurabilirim ve çok da severek. Beni bugün köfteciye götür, sanki oraya köfteci tezgahını ben kurmuşum. On numara yerim içerim, muhabbetimi ederim. Beni götür üst seviye bir yere, orada da oturur muhabbetimizi ederiz. Orayı da yaşıyorum orayı da. Oyunculuk için çok önemli bir şey bu. Adapte olabiliyorum ve müthiş gözlem yapıyorum.

 Anlar mısın tattan?

Biz Adanalıyız, tabii ki anlarız. Sen desen gel seni kebap yemeye götüreyim hayatta seninle gelmem. Biliyorum ki bana berbat bir kebap yedireceksin. Ama ben seni götüreyim desem gözün kapalı gelmen lazım.

 Sadece ……….. anlarımda huysuz olurum.

Açken ben, ben değilim.

 Çoğu kişi öyle biliyor ama aslında doğrusu ………… .

Çok duygusal bir adamım, naif bir adamım aslında. Dışarıdan dizilerin etkisinde kalıp da asarım keserim gibi bir insan değilim.

 Ona aslında öyle olmadığını anlatır mısın?

Ben her şeyi anlatıyorum.

Üstü kapanmamış bir şeyin yok mu?

Yok, gerçekten hiçbir şeyim yok. Biraz şeffaf yaşıyorum.

 Büyülü bir şey olmasına gerek yok. O an bir şey olmuştur ve söyleyememişsindir.

Biz iki kardeşiz. Annem genç yaşta anne olduğu için bizi dışarı çıkardığı zaman gezdirirken yaşlı bir kadın geliyor “Bu çocuklar çok tatlıymış. Sen de gençsin bilmezsin bunlara nazar değer. Bunların üstünü tülbentle ört.” demiş. Annem de bizim üzerimizi tülbentle örtüyor. Ben yıllarca onu koklaya koklaya uyuyorum ve adını da Naynay koyuyorum. Beraber olduğum insan ilk başta bilmiyordu sonradan ona anlattım bu durumu.

 Ne dedi?

Şaşırdı tabii ki. Önce bir hoşuna gitti sonra bir merakla baktı. Sonra “Ver bir koklayayım.” dedi. Kokladıktan sonra kokuyu alamadığını söyledi. Ben de onu kimse alamaz bir tek ben alıyorum dedim. Hala onunla uyuyorum. Asıl adı Naynay, yalnız kaldığımızda kuzu diyorum. Benim biraderim bıraktı. Onu takdir ediyorum bırakabildi. Ben bırakamadım, onsuz uyuyamıyorum.

 Kendini affettireceğin bir andasın ve seni dinliyor. Anlatır mısın?

Ben yalan söylemediğim için affettirecek bir durumum yok.

 Onu nasıl sevdiğini tarif eder misin?

Heyecan oluyor. Uyuyamamak belki ilk başlarda. Sonrasında her dakika onu görme heyecanı oluyor, onunla beraber uyanma heyecanı, hep yanında olma isteği filan.

 Bu duygunun sana kattığı şey ne oluyor?

Bana biraz olgunluk katıyor bu. Beni biraz aşkın olgunlaştırdığına inanıyorum.

 Aşk, mutluluğun getirdiği bir süreç midir yoksa içinde acının ve üzüntünün de olduğu bir durum mudur?

Acı ve üzüntü bence iki tarafa bağlı. İki taraf birbirine yanlış yapmadığı ve acı yaşanacak bir durum yaşanmadığı sürece ben aşkın acı veya hüzün olduğunu düşünmüyorum. Tam tersi mutluluk olduğunu düşünüyorum. O Türk filmlerinde istemiş ama varamamış, zengin kız fakir oğlan gibi durumlarda herhalde aşkın acısı ortaya çıkıyor. Kavuşamamak, ulaşamamak… Bu duygular, aşk acısını ortaya çıkarıyor. Ama berabersen ve her şey güzel ise sen bir aşkın acısını neden yaşayasın?

 Çok utanmıştım.

Bir gün yazlık bir yerde yürüyorum. Bir abi var, çok sevdiğim ve saygı duyduğum. Fakat çok konuşuyor. Biraz da darlıyor. Ben yürüyorum, karşıdan da bir kalabalık geliyor. Ama seçemiyorsun tabii. Elimde telefon vardı bir baktım bu abi arıyor, açmadım telefonu. 30 saniye sonra karşıdan geldi “Oğlum, arıyoruz açmıyorsun. Bir de bakıp açmıyorsun.” dedi. Orada çok utandım ne diyeceğimi bilemedim.

 Üzerine düşündükçe kendimi tanıyamıyorum.

Çalışkan bir adam olduğumu gördüm. Bu kadar kendimi azimli görmüyordum. Ama belki yaptığım işi çok severek yaptığım için de olabilir. Çok azimliyim, çalışmayı seviyorum. Kendimde bunu gördüm ve biraz şaşırttı.

 O gün o kararı verseydik bugün ne olurdu acaba?

Benim bir basketbol geçmişim var. O gün o kararı verseydim bugün basketbolcu olabilirdim.

 Parayla elde edemeyeceğim bir duyguydu.

Parayla elde edemeyeceğim birçok duygu var. Benim şu an yaşadığım her an parayla elde edilemez. O kadar güzel anlar yaşıyoruz ki, insanlardan o kadar güzel olumlu tepkiler alıyorum ki ben şu an sokağa çıktığım zaman herkes bana bir kardeş, evlat, evin çocuğu muamelesi yapıyor. Bunu parayla değil dünyayı versen alamazsın. Bu çok önemli bir duygu. Yaşaması da çok keyifli. Bunu dengede tutabilmesi de biraz zor ama çok güzel bir duygu. Allah bu gördüğümüzden geri koymasın. Çok da alıştık bu duyguya. Evin çocuğu olma durumu beni çok mutlu ediyor. Hem işimizi güzel yaptığımızı gösteriyor hem de parayla bunu hiçbir şekilde satın alamazsın. Ben biraz daha samimiyetten yanayım. Bu samimiyeti, derecesini kaçırmadan ekrana yansıttığın zaman otomatikman evin çocuğu oluyorsun. Ayşe abla “Bu çocuk aynı bizim Mehmet.” diyor. Mehmet, “Aynı benim Ali ağabeyim.” diyor. Evin çocuğu olunca kucaklarını açıyorlar, benimsiyorlar. Her evde yerimiz olsun istiyorum.

 Dilediğin kişiye dilediğin bir soruyu 83 milyonun izlediğin bir programda sorma imkanı verildi. Bu kim olurdu ve ne sorardın?

Kesinlikle sormak istediğim bir şey var ama hayatta açıklayamam.

 Soruyu sorabilir misin?

Neden ve niçin sorusu ile başlarım.

 

BAKMADAN GEÇME!