Tanpınar ve Yahya Kemal'le mahalle arkadaşı gibiyim

Güncelleme Tarihi:

Tanpınar ve Yahya Kemalle mahalle arkadaşı gibiyim
Oluşturulma Tarihi: Aralık 15, 2003 00:00

Ben artık bir Orhan Pamuk uzmanıyım! Bu üçüncü röportajım. Ancak şimdi, ağzından itiraf almak, onu kırmızı divana yaptırmak nasip oldu. Bir de uyardım sizi, bu ‘‘etli butlu’’ bir iş. İstanbul Hatıralar ve Şehir kitabı üzerine sorulacak tonla sonu var. Dünden devam ediyoruz...İstanbul'un kaderiyle, Orhan Pamuk'un kaderi hep mi birebir çakıştı?- Kitabımda, çakıştığı yerleri anlattım: Benden iki kuşak evvel, ailem daha güngörmüş ve zengin bir aileyken, babamların kuşağından başlayarak paraları kaybettiler ve dağıldılar. Yani dağıldık. İstanbul'a gelince, 1800'lerde Avrupa'nın ve dünyanın önemli şehirlerinden biriyken, 1900'lerin ortasında, iş işten geçmişti. 52'de ben doğduğumda o zenginlik, o şaşaa çoktan bitmişti. Ve İstanbul'un dünyaya bakışı şöyleydi: ‘‘Bir zamanlar bir şey idik, şimdi kenarda köşedeyiz! Avrupalılar bizim hakkımızda ne diyor acaba?’’ Önemli olabilmek için tarihimizi hatırlatmamız gerekiyordu. Hálá öyle. Bu duygu da, tuhaf bir hüzün olarak, farkında olsak da olmasak da, çöküyor üzerimize...Batılı gezginler, bu kenti, bu kentin hüznünü, Türklerden daha mı iyi anlatmışlar?- Türkler, bu kenti yaşamışlar ama onun hakkında ne resim yapmışlar ne de yazmışlar. Tamam, Tanpınar ve Yahya Kemal gibi insanlar yazmış ama onlar da bunu Batılılardan görmüş. Bu kitabı yazarken fark ettim ki, Tanpınar'ı da diğerlerini de, Batılı gezginlerin İstanbul hakkında yazdıkları çok belirlemiş....Yani Tanpınar'ın yazdıklarını Batılılar, sizin yazdıklarınızı da Tanpınar belirledi. Öyle mi?- Ben hem Batılıların hem de Yahya Kemal ve Tanpınar'ın yazdıklarıyla konuşarak bu kitabı yazdım. Siz, ‘‘küçük bir Ahmet Hamdi Tanpınar’’ sayılabilir misiniz?- Açıkçası, ‘‘O çok önemli bir yazar, ben onun eşiti değilim!’’ gibi endişelerim yok! Tanpınar’ı da Yahya Kemal'i de mahalle arkadaşlarım gibi görüyorum. Onlarla senli benli konuşuyorum. Yazmak için onlardan korkmamam, hatta onlarla savaşmam gerektiğini düşünüyorum.Batılılar, kitaplarım için fazla Türk Türkler fazla Batılı diyorHemingway, Paul Auster gibi yazarlar da anılarını, babalarıyla ilişkilerini, ilk gençlik yıllarını yazdılar. Ama sizinki çok daha ‘‘masa başı’’ gibi duruyor. Kızmıyorsunuz değil mi böyle deyince...- Yoo, hayır. Bir eve, bir masaya, bir çevreye bağlı olmak kitabımın ruhunda yatar. Yazarlığa başladığımdan beri, başkalarının bende kusur olarak gördüğü şeyleri, ben ruhum ve karakterim olarak benimsedim. Bunları zafer olarak dışarı vurmak, benim içgüdüsel davranışım. Hayatımı ne başarı ne başarısızlık olarak algılıyorum. ‘‘Böyle oldu!’’ diyor bu kitap...Sizinki ‘‘masa başı edebiyatı’’ mı? Soru bu!- Bütün edebiyat masa başıdır! Ama tabii yerim olmadığı için yazamadığım, anlatamadığım şeyler var. Kitap 2000 sayfa olsaydı...Demek istiyorum ki, bir tek hayal gücü yeter mi? Yaşanmışlık da gerekmez mi?- Elbette iyi edebiyatta bir yaşanmışlık da vardır, olmalıdır. Bende de var.Bu eleştiri nasıl olsa gelecek, ben şimdiden sorayım: İstanbul kitabını da Batılılara yaranmak için mi yazdınız?- Tepki, her zaman ikili. 35 dile çevriliyor kitaplarım. Sırada Kar var şimdi. Amerikalı editörlerim, ‘‘Bu çok Türk bir kitap!’’ diyorlar, ‘‘Türkiye'nin sorunları filan.’’ Türkiye'den gelen tepki ise, ‘‘Orhan Pamuk, fazla Batılı yazmış, Batılılar için yazmış.’’ İkisi de doğru, ikisi de değil. İkisi arasında gidip geliyorum. Ama ikisinde de gerçek payı var!
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!