Güncelleme Tarihi:
◊ 7 yaşından beri müzikle uğraşıyorsun. Eğitimini aldın, şarkılar yaptın ama bir “Yatıya” dedin, işin rengi değişti. Kariyerinde bu şarkıyla gelen yükselişi nasıl değerlendiriyorsun?
- Bu şans gibi görünebilir. Tabii ki şans değildi, çünkü bunun 10 sene öncesi var. Hatta ve hatta “Yatıya” tam 7 yıl önce yayınlanmış bir şarkı. Aslında konudaki enteresanlık biraz o...
◊ Neden ilk yayınladığında değil de geçen yıl patladı şarkı?
- Beklediğimiz bir mucizeydi bu aslında. Mucizeyi beklemek zorundasın bir artist olarak, çünkü her artistin hayatında bu kırılmalar bir ya da iki kez oluyor. Tabii o kadar emek verip, mental bedeller ödedikten sonra “Daha ne kadar sabretmeliyim” diyorsun. İnsan bir şeyleri deniyor, deniyor sonra “Ben vakit mi kaybediyorum acaba” diye sorguluyor.
◊ Müziğe küstüğün bir dönem mi oldu yani?
- Üç-dört kere müziğe küstüm. Mental olarak komple koptum. Yok oldum 4-5 ay. Sonra tekrar ayağa kalktım. Her dönüşümde kabuk değiştirdim. Bu bir maraton, sürekli üretmen gerekiyor. Özellikle pop artistiysen toplumu anlayıp ona göre de üretmek durumunda oluyorsun. Yani “Ben sanat yapıyorum, kimse anlamıyor” demek gibi bir durumum olmadı. Bunu tercih de etmedim. Mesela piyanistim, cazcı olabilirdim. Dünya müziğine çok ilgiliydim. Ama piyano çalarken sıkılıyordum. Şarkı söylemeye bu yüzden başladım. “Yatıya”nın yapım aşamasında şarkının halkla buluşabileceğine çok inanıyordum. İlk yayınlandığında da ilgi gördü ama yıllar sonra büyük bir hit haline geleceği kimsenin aklına gelmezdi.
TİKTOK’TA KEŞFEDİLİNCE PATLADI
◊ Bu nasıl oldu sence?
- Otoriteler ortadan kalktı. Köşe başındaki otoriteler yerlerini terk etmek zorunda kalmaya başladıktan sonra, baktık ki halkın, Türkiye’nin, müziğin gerçeği ortaya çıktı. Özlenen daha farklı bir şey. Tamam, bu toplum acılarla yoğruluyor da sanat zaten bir şeylere nefes olmak için var. Ben de bu düşünceyle yürütmeye çalışıyordum. Klip TikTok’ta keşfedilince patladı. Eskiden bir klibi müzik ve radyo kanallarında yayınlatabilmek için çok farklı yöntemler uygulamak gerekiyordu. Biz bir şarkının iyi olduğuna inandırmakta güçlük çekiyorduk. 7 yıl sonra bir kuşak geldi ve o kuşak bunu anladı.
◊ 7 yıl sonrasını öngörerek şarkı yapmışsın o zaman!
- Evet, ben de “Geleceğe şarkı yapıyorum” diyorum! Çünkü öngördüğüm şey gerçek. Ve bana 10 senedeki emeğim geri döndü. O bütün patronlar, bütün otoriteler bir anda eksiksiz işlemeye başladı.
ŞARKININ TÜM HAKLARINDAN VAZGEÇMİŞTİM
◊ Otoriteler derken neyi kastediyorsun?
- Sektör birkaç beyin, birkaç yapımcı tarafından kontrol ediliyordu. Bu niye değişti? Çünkü biz bağımsızlaşabildik. Rap’çiler neden bu kadar hızlı geldi? Çünkü bağımsız dijital dağıtımcı firmalar geldi. Direkt internetle bu işi yaptılar, kimseye ihtiyaç yoktu. Gerçek sanat doğrudan ulaşabildiği zaman enerjisini kaybetmiyor. Ben mesela “Yatıya”nın bütün haklarını 7 sene önceki firmaya bırakıp şarkıdan vazgeçmiştim.
◊ Sonra o hakları nasıl aldın?
- Yeniden protokol imzalandı. Bu da yaklaşık 5-6 ay kadar sürdü.
◊ 7 yıl sonra gelen bu popülarite hayatının miladı mı oldu?
- Kesinlikle. Bir “Yatıya öncesi ve sonrası” durumu var.
O YARIŞMADA İYİ Kİ BİRİNCİ OLMADIM
◊ Sadece müziğini biliyoruz, magazinde görmüyoruz seni...
- Sanki olmalı artık. Biraz yüz bilinirliğine ihtiyacım var. Ama sahte bir magazinle kendi onurumu da, aile onurumu da incitecek bir şey yapmak istemem...
◊ Seni ilk olarak 2011 yılında katıldığın “O Ses Türkiye” yarışmasında gördük. İrem Derici de ilk bu şekilde tanınmıştı. Yarışmanın artıları veya eksileri neler oldu?
- İrem Derici’yle aynı sezon yarıştık. O Hülya Avşar’ın takımındaydı, ben Murat Boz’un. Yarı finale kadar tatlı bir dostluk gelişti aramızda. Aynı gece elendik. Ben ona göre daha şanssız bir pozisyondaydım.
◊ Hangi yönden?
- Antakyalıyım. Antakya ile bu işin mutfağı arasında bayağı bir kilometre farkı var. Ne kadar ailen vizyoner de olsa, ulaşman gereken insanlar, yoğrulman gereken bir mutfak var burada. Ben mimarlığı kazanıp İstanbul’a geldim. Müzikle ilgili çabalarım da hep devam etti. Bazı şeyleri delice yapman gerekir. “O Ses Türkiye”ye katılma hikâyem de tam olarak bu duyguyla başladı aslında. İrem de ben de müziği ciddiye alan eğitimli kişiler olarak o yarışmaya katılmak istedik. Yarı finalde halk ve jüri oyları değerlendirildi. İşler o gün değişti. Ama orada kendimi tanıttım. Benim derdim birinci olmak değildi zaten. İyi ki de olmadım. Çünkü hayatım boyunca “O Ses Türkiye birincisi” olarak anılacaktım. Ben kendi yazdığım şarkılarla bu işi yürütmek istiyorum.
LVBEL C5’İN ŞARKISI KÖTÜ
DEĞİL AMA BEN HAVLAMAM
◊ “Yatıya” şarkına Lvbel C5 ile farklı bir versiyon da yapmıştınız. Rap’çi şimdi “HavHavHav”la gündemde. Nasıl buldun şarkıyı?
- Bu “Wiggle Wiggle” gibi bir şey. Dünyada böyle örnekler var. Kötü değil. Ama onlar müzisyen değil. Parti müziği bu. Buna da ihtiyaç var. Yeter ki müzisyen olarak konumlandırılmasınlar. Bizim emeğimize ayıp oluyor çünkü o zaman. Yani havlayarak yeni bir önerme yaratamayız. Sadece birilerini eğlendirebiliriz. Çok iyi paralar kazanabiliriz. “Bakın bu kadar basit kazanılıyor” imajı verip bir sürü genci inandırabiliriz!
◊ Böyle bir şarkı söyler misin?
- Ben havlamam.
DİŞLİ VE CESUR BİR KADINIM
◊ Hareketli bir şarkıda aşk acısını anlatabiliyorsun. Aşk acısıyla eğlenerek mi başa çıkarsın?
- Acılara çok tutunmuyorum. Yazmak meditatif bir şey.
◊ Açıklamaların, attığın adımlar cesur bir kadın imajı yaratıyor.
Öyle misin gerçekten?
- Kendimi dişli ve cesur görüyorum, evet. Çünkü özgür yetiştirildim. Bir erkek çocuğu ne kadar özgür büyüyebilirse, ben de öyle büyüdüm. Anneme “Mervelere gidiyorum” demek zorunda kalmadım. Ailemle çok doğru ilişkiler geliştirdim.
ŞANTİYE ŞEFLİĞİ YAPTIM
◊ Aynı zamanda mimarsın. O mesleği yaptın mı hiç?
- Yaptım. O bir altın bilezik olarak hayatıma girmişti. Yakın zaman önce çok büyük bir deprem yaşadı benim şehrim, biliyorsunuz. Hatta yok oldu diyebilirim. Ailem orada 30 yıldır yaşıyordu, sonra İstanbul’a gelip bizimle yaşamaya başladı. Tam da o dönem mimarlığa döndüm. Çünkü sanat işleri durmuştu. Şantiye şefliği yaptım.
İNGİLİZCE ARAPÇA ŞARKI YAPACAĞIM
◊ Müzikle ilgili en büyük hayalin nedir?
- Ben Arap kökenliyim. Arapça müziği, Arap düğünlerini çok gördüm, içinde yoğruldum. Bir yandan Batı müziğiyle de haşır neşirim. Dünyaya açılmanın yollarından biri kendi kültürünü doğru harmanlayabilmekten geçiyor. Globalde İngilizce-Arapça sözlü bir şarkı yapmayı deneyeceğim. Ben o Arap gırtlağına sahibim. Bir yandan caz, İngilizce şarkılar da söylüyorum. Hedefim bu yönde.