Skandallar yalısı, prestij mekánı oldu

Güncelleme Tarihi:

Skandallar yalısı, prestij mekánı oldu
Oluşturulma Tarihi: Eylül 02, 2007 00:00

Arnavutköy’deki Akıntıburnu’nda bir zamanlar bir kasır vardı. İzzetábád Kasrı’nın geçmişi dört asır öncesine kadar uzanıyordu. Bu binada çok maceralar yaşandı. Defalarca yandı, yıkıldı, hep yeniden doğdu. Padişah III. Selim’in ve Mustafa Kemal Atatürk’ün sessizce sığındığı mekándı burası. Cumhuriyet döneminde kasrın birçok ünlü sahibi oldu.

Önce Selanikli ünlü Sandalcı ailesinden Kudret Azmi Bey, sonra Atatürk’ün yakınlarından Recep Zühtü Soyak, ardından film yapımcıları Özdemir ve Nihat Birsel kardeşler ve son olarak da yazar Cahit Uçuk’un eşi, Ece Ajandaları’nın sahibi Murtaza Sadık Kağıtçı burayı satın aldılar. Kağıtçı, 1975’te köşkü bir gecede yıktırdı. Yerine Vezir Sitesi diye bir bina yapılacaktı. Ama Boğaziçi İmar Yasası buna izin vermedi. Sonunda Bayraktar Holding’in sahibi Hüseyin Bayraktar 1989’da boş araziyi satın aldı. 10 yıl süren bir çabayla İzzetábád Kasrı’nı, aynı malzemeyle yeniden inşa ettirdi. Bir taraftan da Emine Çiğdem ve Mehmet Selim Tugay çifti "Akıntıburnu’nda Akıp Geçen Zaman" adlı bir kitap yazdı, kasrın çalkantılı hikayesi bu kitapta toplandı.

Rauf Denktaş’ı, Kadir Has’ı futbolcu Cihat Arman’ı yetiştiren lise

Bugün yeniden inşa edilen köşk, eskiden denize kadar uzanan büyük bir arazinin parçasıydı. Deniz kenarında Çiftesaraylar adlı binayı 1930’da Selanikli Kudret Azmi Bey (Sandalcı) satın alarak Feyziati Liseleri adıyla eğitime başladı. 1935’te adı Boğaziçi Liseleri oldu. Okulun öğrencileri arasında eski KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, işadamı Kadir Has, gazeteci Emil Galip Sandalcı, F.Bahçe kalecisi Cihat Arman, büyükelçi Şefik Fenmen, Can ve Sadık Eliyeşil de vardı. Okul 1951’de kapandı. 1958’de de Boğaziçi yollarının genişletilmesi sırasında Çiftesaraylar yıkıldı.

Belgin Doruk, bu köşkte intihar teşebbüsünde bulundu

Yönetmen ve yapımcı Özdemir Birsel, yazar Salah Birsel’in yeğeni. Belgin Doruk ise Küçük Hanımefendi filminde
/images/100/0x0/55eb661bf018fbb8f8be9886
oynadıktan sonra bu lakapla anılan film yıldızı. Güzel oyuncu, 1960’ların ortalarında Birsel’in yönettiği "Yeşil Köşkün Lambası" adlı filmde rol alıyor. Doruk, o sırada Faruk Kenç ile evli. Ama eşiyle anlaşamıyor. Film Çengelköy’de çekiliyor. Bazı günler Özdemir Birsel, arabasıyla onu karşıya geçirip evine bırakıyor.

Belgin Doruk, aşk hikayesini şöyle anlatıyor: "Aramızda söylenmiş tek bir söz yoktu ama gözlerimiz pek çok şeyi halletmişti. Nihayet çekim sona erdi. Özdemir benimle karşıya kadar gelmeyi teklif etti. Kabataş isimli araba vapuruna bindik. Birden yüzüne baktım. Bu bakıştan cesaret alıp bir nefeste şunları söyledi: ’Böyle bir şeyi asla temenni etmem ama evliliğinizin yolunda gitmediğini hissediyorum. Günün birinde eşinizden ayrılacak olursanız sizi beklememe izin verir misiniz?’ Birden hıçkırarak ağlamaya başladım. Bir ay boyunca kendimi tutmuştum. ’Olur’ der gibi başımı hafifçe önüme eğdim."

Bundan 20 gün sonra Küçük Hanımefendi, eşiyle oturduğu evi terk ederek annesinin yanına taşınıyor. Bir yıl sonra aşıklar muradına eriyor. Üç yıl sonra Özdemir Birsel, Belgin Hanım’a, "Bir sürprizim var" diyor. Arnavutköy’ün yolunu tutuyorlar. Araba İzzetábád Kasrı’nın önünde duruyor. Bu köşkü satın aldığını söylüyor Birsel. Halk arasında kasra, "Belgin Doruk Köşkü" adı veriliyor.

Yazın köşkün bahçesi dostlarla dolu: Sadri Alışık, Çolpan İlhan, İzzet Günay, Ayhan Işık... Ama Belgin Doruk kilo almaya başlıyor. O senelerde peynir ekmek gibi satılan bir zayıflama hapı Küçük Hanımefendi’nin hayatını zindana çeviriyor. Belgin Doruk, bu hap sayesinde zayıflıyor ama beyin hücrelerinde tahribat oluyor. Üstelik hapı bırakır bırakmaz verdiği kiloları da geri alıyor. Ve bir gün bir kutu hap yutup intihara kalkışıyor. La Paix Hastanesi’nde aylarca tedavi görüyor, nihayet taburcu olup evine dönüyor. Ama köşkü satıp terk ediyorlar Akıntıburnu’nu.

Örtbas edilen aşk cinayeti

Recep Zühtü Soyak, Atatürk’ün "Mustafa Kemal’in silahşörleri" namıyla bilinen arkadaş çevresinden. Kılıç Ali, Kazım Özalp, Ali Çetinkaya gibi ilk halkada yer alıyor. Recep Zühtü Bey, 1925’te 20 yaşındaki Medeniye Hanım’la tanışıyor. Birlikte olmaya başlıyorlar ama evlenmiyorlar. İttihatçı gelenekte yetişmiş Recep Zühtü Bey, kendini genç cumhuriyetle evli hissettiğini söylüyor. Sevgilisi için de Çengelköy’de bir ev kiralıyor.

Bir süre sonra Recep Zühtü Bey, Medeniye Hanım’ı ihmal etmeye başlıyor. Gecelerinin çoğunu Atatürk’ün sofrasında geçiriyor. Gündüzleri ticaret ve komisyonculuk yapıyor. Sonunda Medeniye Hanım, bu ilişkiyi sonlandırmak istediğini söylüyor. Recep Zühtü ise, "Bir tanecik şebboyum, yakında bir köşk alacağım, birlikte o köşkte oturacak ve çok mutlu olacağız sabret" diye oyalıyor genç kadını.

1934’te İzzetábád Köşkü’nü satın alıyor. Çift bu köşke taşınıyor ama Çengelköy’deki ev duruyor. Bazı geceler Recep Zühtü, Atatürk’ün, arkadaşlarının geleceğini söyleyerek Medeniye Hanım’ı Çengelköy’e postalıyor. O da köşkte yalnız başına sabahlıyor.

Bir gece Recep Zühtü Bey’in bir yakını kulağına eğilip müzevirlik yapıyor. "Seninki, Beyoğlu’nda bir Yahudi’yle birlikte sarmaş dolaş geziniyormuş. Abdullah Efendi Lokantası’na gitmişler. Senin kravatını, kol düğmelerini takmıştı şerefsiz adam..."

Hemen tekneyle karşıya geçen Soyak, soluğu Çengelköy’de evde alıyor. Medeniye Hanım’ı uykudan kaldırıp dövmeye başlıyor. Genç kadın, söylentilerin yalan olduğunu söylese de Recep Zühtü Bey, silahını çekip kafasından ve bacaklarının arasından kurşunluyor onu. Kanlar içinde kıvranan kadını bırakıyor. Medeniye Hanım kan kaybından ölüyor.

Atatürk, olayı duyunca çok kızıyor ama tam o günlerdeki seçimlerde Soyak’ın Sinop milletvekili seçilmesine de ses çıkarmıyor. Yakın arkadaşları, Mazhar Osman’dan "cinnet halindeyken bu cinayeti işlemiştir, cezai ehliyeti yoktur" yollu bir rapor almaya çalışıyor. Doktor, "Madem cezai ehliyeti yoktur, milletin meclisinde ne işi vardır" deyip gönderiyor gelen ekibi. Ama asistanı Fahrettin Kerim Gökay istenilen raporu tanzim ediyor.

Refik Halit Karay, şiddetle karşı çıkarak şunları söylüyor: "Aşkın güzelliği, yüksekliği ve herkesin kárı olmaması da buradan gelir, derinine şefkat hissinden ve uçsuz bucaksız fedakarlıktan; yoksa iç rakıyı, çek tabancayı, vur sevgilini... Nedir o? Aşk! Hakiki aşık sevdiği kadını ihanetini de görse öldürmez. Aşkın en tatlı zehri ıstırap çekmektir..."
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!