‘Sinsi düşman’ virüslerle ilgili 10 soru 10 yanıt

Güncelleme Tarihi:

‘Sinsi düşman’ virüslerle ilgili 10 soru 10 yanıt
Oluşturulma Tarihi: Mart 18, 2004 22:32

Bugüne kadar 2000 kadarı saptanan virüsler, yaşamak ve çoğalmak için, bakterilerin tersine, bir canlı organizmaya parazit olarak yerleşmek zorunda. Her virüsün etkisi, genetik özelliklerine göre farklı. Virüsler genellikle ‘tür bariyeri’ni aşmaz.

Bitkilerin virüsleri hayvanlara, böceklerinkiler ise memelilere bulaşmazlar. Ancak istisnalar var.

1- VİRÜS NEDİR?

Proteinlerden ve nükleik asitlerden oluşan virüsler (Latince ‘zehir’ anlamında) bakteriler ya da organizma hücreleri gibi çevrelerinden enerji alamazlar. Çoğalmak için bulaştıkları hücreleri kullanırlar.

Virüsler çok farklı biçimlere ve genetik oluşumlara sahiptir. Bilim 2000’i aşkın virüsü tanımlamış olsa da, bunların sayısı çok daha fazla. Bir hücre birkaç mikrometrelik (10 üzeri -6 metre) bir ölçüye sahipken, vürüsün çapı 30 ila 300 nanometre (10 üzeri -9 metre) arasındadır.

‘Kalbi’ viryon olarak adlandırılan RNA ya da DNA’yı içeren genetik bilgisidir. Viryon bir zarfın içinde saklanan ya da saklanmayan bir koruma yapısı olan kapsidle çevrilidir. Kapsid ya da zarf, ev sahibi hücrelerin hücresel reseptörlerine bağlanan ve virüsün viryonu bunlara enjekte etmesini sağlayan proteinler olan ‘viral belirleyiciler’ içerir. Bu enjeksiyondan hemen sonra ya da yıllarca sürebilecek bir gizlilik döneminin ardından (HIV virüsü gibi) virüsün genetik materyeli proteinleri sentetize etmekle görevli hücre düzeninin egemenliği altına girer.

Uçuk: Gizli virüs

Virüs bu durumda tekrar oluşturulur ve başkalarını enfekte etmek üzere kendisine mekan olan hücreyi terk eder. Genetik düzlemde, virüsler katlanarak çoğalma sırasında DNA’yı düzeltme mekanizmalarından arınmış olduklarından sayısız mütasyonlara maruz kalırlar.

Yaşam tarihinde çok erken ortaya çıkan virüsler parazit olarak yerleştikleri hücrelerle az çok uyum içinde yaşadılar. Hatta zaman içinde genetik kalıtımlarından birazını bulaştıkları hücrelere bıraktılar.

Kendilerine kucak açan hücreyle uyumlarını kanıtlamak için örnek olarak da, insan vücudunda hiç ortaya çıkmadan gizli halde kalabilen uçuk virüsünü gösterebiliriz. Bu virüsün aynı zamanda herhangi bir anda uyanıp birkaç gün için organizmayı zayıflatma olasılığı da vardır.

Tersine bazı virüsler ise son derece etkilidir (Ebola virüsü gibi). Enfekte ettikleri virüsleri yok edip ya da onların işleyişlerini bozarak en kötü ihtimalle organizmanın bütünüyle ölümüne neden olabilirler. Tıp aralarında, nezle, grip, kuduz, çiçek gibi hastalıkların da bulunduğu 300 kadar virütik hastalığı tanımlamış bulunuyor.

SARS: SARS virüsü koronavirüsler soyundandır. Pek çok türe (domuz, kedi, dana, köpek, tavşan v.b.) bulaşabilen koronavirüsler şimdiye kadar nezle vakalarının dörtte birinden sorumlu tutuluyordu. Yeni koronavirüs ise halen bilinen herhangi bir kökle yakın bağlantılı gözükmüyor.

2- VİRÜSLER NASIL BELİRLENİR?

Virüs biliniyorsa, hastanın vücudunda antikorlar aranıp virüsün bir bölümüyle (antijen) tuzağa düşürülebilir. Tersine, vücut sıvısında ise virüsün varlığı antikorlarla belirlenebilir. Her iki durumda da bu bağışıklık testleri antikorun kimyasal tepkime yoluyla virüse sabitlenmesini ortaya koyuyor (renklenme, floresan molekülün eklenmesi v.s.)

Bir diğer yöntem ise, karşılaştığı genetik materyeli kopyalayabilecek bir enzimle gerçekleştirilen genetik sondanın Ğvirüs genomunun bir parçasıĞ kullanımına dayanır. Sonda viral bir sekansı tanıdığında söz konusu gen belirlenmesini sağlayacak kadar büyür. Bu PCR yöntemidir (Polymerase Chain Reaction). Ancak genetik sondalar bir desteğe de sabitlenebilir: Bu destek DNA çipidir. Floresan bir markörle viral genetik malzemeyi ele geçirdiği sırada sonda görüntülenebilir.

HIV nasıl anlaşıldı

Bilinmeyen bir virüsün niteliğini belirlemek için incelenen hastalığın özellikleri viral bir enfeksiyonu çağrıştırdığında virologlar genellikle hastaların vücut sıvılarında elektronik mikroskopla virüs parçacıklarını tararlar.

Virologlar aynı zamanda sağlam bir dokuyu hastanınkiyle de karşılaştırabilirler. Enfekte dokuda farklı bir genetik materyelin bulunması bir virüsün varlığına işaret edebilir. Bu virüs önce izole edilip sonra incelenecektir. AIDS vakasında ise Pasteur Enstitüsü’nden araştırmacılar kültür ortamındaki hücrelerin yok oluşunu inceleyerek ve RNA’lı virüslerin karakteristik enzim aktivitesini keşfederek HIV virüsünü belirlediler.

SARS: Virologlar mikroskopla tarama ve PCR’yi bir arada kullanarak SARS virüsünü izole edip hangi soya (korona) ait olduğunu belirlediler. Genomundan parçalar çıkarıp PCR sondaları olarak kullandılar.

3- NİÇİN YENİ VİRÜSLER?

Burada, mütasyon, gen karışımı ve bir türden diğerine geçilmesi söz konusu. Çünkü virüsler belli bir tür organizmaya aittirler (bitkilerin virüsleri hayvanlara, böceklerinkiler ise memelilere bulaşmazlar). Ancak aynı silsilede bazen bir türden diğerine geçişler de gözlenebilir. Bu durum, HIV ve Ebola virüsü vakalarında geçerlidir.

Türleri ayıran doğal bariyeri aşabilmek için bunların yakın temas halinde olmaları (örneğin çiftliklerde) ve bir türün virüslerinin çeşitli mütasyonların ardından bir başkasının hücrelerinde çoğalabilme yetisini edinmeleri gerekir.

Bazen virüsler hücreleri ortaklaşa enfekte ettikleri diğer virüslerle karışabilirler. Bu ‘hibridler’ yeni özellikler sergileyebilirler; bazıları hayvanlar için zararsız olsa da bazen hiç beklenmedik bir biçimde insanlar için ölümcül olabilir.

İnsanla çeşitli evcil hayvan türleri arasındaki birliktelik ve gelişmekte olan ülkelerde hala geçerliliğini koruyan eski zirai yöntemlere özgü iyileştirilmemiş hijyen kuralları da türler arasındaki alışveriş için uygun bir zemin oluşturuyor. Gelişmiş ülkelerde yoğun besi hayvancılığı uygulamaları da hayvana özgü virüslerin insana bulaşmasına neden oluyor. SARS: SARS’ın hayvanlardan bulaştığı hala kanıtlanamamış olsa da pek çok uzman hastalığın, mutfak kültürünün çok çeşitli hayvan türleriyle hazırlanan yemeklere dayandığı Çin’in Kanton bölgesinde büyük miktarda tüketilen etlerden kaynaklanan bir mutant olduğunu varsayıyor. Öte yandan, suçlu virüsün genomunun analizi virüsün hayvanda bilinen çeşitli koronavirüs gruplarına özgü pek çok sekansı içerdiğini gösterdi. Bu da kaynağıyla ilgili olarak öenmli bilgiler sunabilir.

4- NASIL KORUNMALI?

En az virüs çeşidi kadar korunma yöntemi de mevcut. Grip virüsü gibi bazı virüsler solunum suyu parçacıkları ya da aksırık, öksürük gibi nemli püskürüklerde gezinerek bir kişiden diğerine bulaşabilirler: Bazıları ise cinsel yolla ya da kan yoluyla (AIDS, hepatit), iğne ya sa ısırmayla (kuduz) bulaşabilirler. Bazılarının ise virüsü taşıyip bulaştıracak bir vektöre gereksinimi vardır. Kemirgenlerdeki hemorajik ateş (hantavirüs), kuş gribi, sivrisinek gibi bazı böceklerin taşıdıkları hastalıklar bu kategoriye girer.

Çiçek virüsü ise hastalığın bulaştığı su ya da yiyecekler yoluyla insanlara geçer. Başta grip olmak üzere bazı virüsler ise çevrede kalmayı sürdürüp virüsün bulaştığı yüzeyler ya da objeler aracılığıyla insanlara geçerler.

Temastan kaçınmak

Kuluçka ve bulaşma devresi ne kadar uzun olursa virüs de o derece sessizce yayılabilir. Semptomlar ortaya çıktığında hasta çoktan başkalarına hastalığı bulaştırmıştır bile... Nitekim AIDS gibi ‘yavaş’ olarak tanımlanan bir virüsten kaynaklanan salgının nasıl yayıldığı çok iyi bilinmektedir.

Virüsten korunmak için uygun bir aşı yoksa hasta insanlarla temastan kaçınılmalıdır. Bu konudaki yöntemler basittir ve iyi bilinmektedir: Cinsel ilişkiler için prezervatifler, havada ve çevrede yaşayan virüslere karşı maske ve eldivenler.... Virüsün bulaştığı kişilerin ve yaşadıkları yerlerin karantinaya alınması gibi kollektif önlemlere de başvurulabilir. Virüsün içinde çoğaldığı ortamı yok etmek de yararlı olabilir.

SARS: SARS virüsü solunum ve temas yoluyla yayılan su parçacıklarından bulaşır. Hastalığın bulaştığı kişi ve yerlerin tecrit edilmesi, insanların bir yerden yere gitmelerine getirilen sınırlamalar ve hastanelerde uygulamaya konulan çok sıkı hijyen önlemleri pek çok ülkede hastalıkla mücadelede etkin oldu.

5- İLAÇ VAR MI?

Virütik hastalıkları iyileştirebilecek ilaçlar çok fazla değildir çünkü enfekte organizmayı iyileştirmek üç aşamada son derece zor bir uğraştır: İlaçlar, ev sahibi hücreler zarar vermeden virüsü yok etmeli ya da çoğalmayı durdurmalı; virüsler çok hızlı mütasyona uğradıklarından ilaçlar sürekli evrim geçiren bir hedef belirlemeli; pek çok virüs enfeksiyonu şiddetli olduğu kadar kısa süreli de olduğundan ilaçlar çok çabuk etki göstermeli.

Bu nedenle antivirallerin sayısı azdır ve bazen hastaların dayanmakta zorlanacakları yan etkilere yol açabilirler. Bu alanda eczacılık araştırmaları oldukça fazladır.

Etkileri fazla değil

‘Klasik’ antiviraller AIDS, hepatit ve uçuk virüslerine karşı az çok etkin bir mücadele yürütebilmektedir. Bazıları viryonun ev sahibi hücreye yerleşmesini, bazıları da viryonun hücrede kopyalanarak çoğalmasını engellemektedir. Ancak virüslerin tedavilere karşı direnç kazanmaları (HIV gibi) hastanın kendisini toparlama sürecini başarısızlığa uğratmaktadır.

SARS: Şimdiye kadar eczacılık araştırmaları nezle virüsü olan koronavirüslerle fazla ilgilenmemişti. Geçen yıl nisan ayı sonunda SARS virüsüne karşı tedavi amaçlı tek cephane ribavirin ve interferondan ibaretti. Geniş spektrumlu bu iki antiviral molekül hücrede nükleik asitin kopyalanarak çoğalmasını engelliyorlar. Bunların SARS’a karşı etkileri zayıf. Her ilaçta olduğu gibi antiviral tedavi yöntemleriyle ilgili araştırmalar yıllarca sürebilir. Halen başta Atlanta’daki Hastalık Kontrol Merkezi (CDC) olmak üzere pek çok laboratuvar bu yönde çalışıyor. Ancak araştırmalar bir sonuç vermeden hastalığın ortadan kalkması oladılığı da var.

6- AŞILAR NASIL İŞLİYOR?

Aşılamak, bağışıklık sistemine mücadele etmesi gereken mikrobu tanıtmak demektir. Böylece bilgilenen bağışıklık sistemi organizmayı bütünüyle kaplamadan önce zamanında virüsü tanıyabilecektir. Bunun için de sayısız aşı etkisi azaltılmış virüsten içerir. Bazıları ise kimyasal bir etken (Javel), fiziksel işlem (ısı şoku, UV ışınları, mikrosentrifügasyon v.s.) gibi yöntemlerle öldürülen virüsleri içerir.

Bu işlemlerin amacı viryonu yok edip bağışıklık sisteminin tanıdığı zarfı saklamaktır. Nitekim, aşının bu görevde uzmanlaşmış hücreler aracılığıyla belirlediği, virüslerin yüzey parçacıkları yani ‘viral belirleyiciler’ ya da ‘antigenler’dir. Aşı, virüsün organizmaya saldırması halinde müdahale etmeye hazır özel antikorlar üretmesini sağlar.

Zayıflatılmış virüs

Bunun adı, zayıflatılmış ya da ölü virüsler değil doğrudan uygun antikorları içeren ‘pasif’ aşılardır. Burada koruma birkaç hafta ya da birkaç ay gibi kısa sürelidir. Bu seroterapiler genellikle enfeksiyondan sonra virüsü yok etmek umuduyla uygulanır.

Aşılar, çiçek hastalığında olduğu gibi istikrarlı virüslere karşı etkilidir. Ancak virüslerin büyük bir bölümü çok hızlı mütasyona uğradıklarından Ğ HIV virüsünde yaklaşık üç ayda bir!- burada uygun aşıyı bulmak çok daha zordur. AIDS vakalarında ise HIV’ın bulaştığı organizma antikorları sentetize etmediğinden sorun çok daha karmaşıktır.

SARS: SARS’a karşı aşı geliştirebilmek için ilk önce koronavirüsün antikor salgısına yol açıp açmadığını belirlemek gerekir. Daha sonra da test için virüs kültive edilip hayvanlara bulaştırılmalıdır. Bu durumda, hareketsiz bir virüsten geleneksel bir aşı elde edilmesi gündeme gelecektir. Bir diğer araştırma alanı da antikorlardan oluşan tedavi amaçlı aşıya odaklanabilir. Enfekte bir hastaya uygulanan bu aşı virüsü etkisiz hale getirebilir.

7- SEKANSLARI BELİRLEMEK NEYE YARAR?

Bir virüsün genomunu deşifre etmek genetik oluşumunu ortaya koymaya yarar; böylece buradan yola çıkıp virüsü kesin olarak saptamaya yönelik testler geliştirilebilir. Bu testler, viral hastalık semptomları sergileyen hastanın kuşkulanılan virüsün taşıyıcısı olup olmadığını kesin bir şekilde saptamaya yarar. Ayrıca virüsün sekanslara ayrılması, dinamiğini anlamayı ve özellikle mütasyon oranını analiz etmeyi sağlar. Tüm bunların yanı sıra viral bir genomun sekanslara ayrılması bir antiviralin geliştirilmesinin ilk aşamasıdır.

SARS: SARS vakasında sekansların belirlenmesi, bir tarama testi geliştirilip tıp insanlarının hizmetine sunulmasını sağlar. Böyle bir test nezleli insanların korkularını giderip, gereksiz karantinalardan kaçınılmasına, risk altındaki insanların daha iyi izlenmesine ve virüsün etkilediği kişilerin hemen tecrit edilmesine olanak tanır. Doktorlar değişik hastalarda tanımlanmış olan koronavirüsün genomunun sekanslarını karşılaştırarak virüsün mütasyon kapasitesini araştırmaktadırlar.

8- NE ZAMAN SALGINDAN SÖZ EDİLİR?

Salgın hastalıkları inceleyen bilim dalına göre, gözlem yapıldığı sırada vaka sayısı alışılageldik vaka sayısından daha yüksekse salgından söz etmek gerekir.

Örneğin, Fransa’da Inserm’in nöbetçi ağı (Sentiweb) 2003 yılının on beşinci haftasında bir grip salgını olduğunu belirledi çünkü grip vakası haftada 100.000 üzerinde 137’ydi; oysa geçmiş yıllardaki ortalama eşik 100.000 kişi için 99’du. Öte yandan, o güne dek bilinmeyen bir virüsün insanoğlunda neden olduğu ilk vaka salgın sayılması için yeterlidir.

Salgın geniş bir bölgeye, kıtaya hatta dünyaya yayılıp çok sayıda insanı etkilediğinde ise pandemi adını alır; 1917’de patlak veren İspanyol gribi, AIDS ya da SARS pandemi kategorisine girer.

SARS: Bu koronavirüs tanınmadığı için ilk vaka salgın sayıldı. Ancak uzmanlar pandeminin daha da yayılmasından korkuyorlar. Örneğin, hastalığın bulaştığı insanlar Afrika ya da Güney Amerika’ya gittiklerinde burada hastaları saptayabilecek sağlık yöntemleri yetersiz olduğundan salgın daha da ciddi hale gelebilir.

9- NE ZAMAN BÖLGESEL BİR SALGIN SÖZ KONUSUDUR?

Hastalık belli bir bölgenin sınırlarının dışına çıkmamışsa bölgesel bir salgın söz konusudur.

AIDS dünya çapında bir salgınken bölgesel bir salgına dönüşmüş olan hastalıklar kategorisindendir çünkü HIV taşıyıcıları enfekte olduklarını bilmeden önce çok sayıda insana hastalığı bulaştırmış olabilirler.

Avrupa’da halen AIDS vakası öngörülenin altında kaldığından geniş çaplı bir salgından değil sadece bölgesel bir salgından söz edilebilir. Başka yerlerde ise özellikle Çin ve Afrika’da AIDS pandemidir çünkü çok geniş bir alanı etkileyen bir salgın söz konusudur.

SARS: Kuluçka döneminde (2-10 gün) hastalığın bulaştığı kişiler virüsü ortaya çıktığı bölgeden çok daha uzaklara taşıyıp başka insanlara da bulaştırabilirler. Bu durum, halen kanıtlanmamış olsa da sağlıklı ancak taşıyıcı kişilerin varlığıyla daha da ciddi hale gelebilir.

10- VİRÜSLER İNSANLIĞI TEHDİT EDİYOR MU?

Uzun bir kuluçka döneminin ardından su ve hava yoluyla bulaşan virüsler, hastalığı taşıyan sağlıklı kişiler ve öldürücü hastalık gibi etmenler insanlık için tehlikeli olabilir mi?

Bu pek olası değil; şimdiye kadar hiçbir salgın türlerin soyunu devam ettirmeleri önünde bir engel olmadı. İnsanların sıklıkla yer değiştirmeleri virüslerin yayılmasına neden olsa da her zaman için hastalığı durduracak coğrafi sınırlar ve hastalığa doğal olarak direnç gösteren insanlar vardır.

Yine de bir virüs insanlığa büyük zararlar verebilir; nitekim, çiçek hastalığı 1900 ila 1967 yılları arasında 135 milyon kişiyi öldürdü. Hızla bulaşma özelliği ve bu hastalığa yakalananlarda yüksek ölüm oranı (yüzde 30) tehlikenin ne derece ciddi boyutlara varabileceğini gösterdi. Neyse ki, 1977 yılında geliştirilen bir aşıyla yok edilebildi.

Basit ve etkili önlem

Günümüzde AIDS 30 milyondan fazla insanı etkilediği Afrika’yı etkiliyor; Çin’de ise bu hastalığın hangi boyutta olduğu bilinmiyor. Uzmanlar, mevcut HIV ilaçlarının salgını kontrol altına alabileceğini ancak bu ilaçlara herkesin sahip olamamasının durumu daha da vahim hale getirdiğini kaydediyorlar.

Çelişkili bir biçimde Ebola gibi son derece öldürücü bir virüsü (vakaların yüzde 60-80’i) kontrol etmek grip virüsünü kontrol etmekten daha kolay: Virüsün bulaştığı insanlar kolayca belirlenebilir ve hastalığın bulaşması da virüsün enfekte ettiği kişiyle yakın temas kurulmasıyla meydana gelir. Bu nedenle, alınacak tecrit önlemleri basit ve etkilidir.

SARS: Virüse karşı dünya çapında başlatılan mücadele hastalığın yayılmasını engelleyebilir. Ancak SARS vakası her an yeni bir virüsün insanoğlunu tehdit edebileceğini gösteriyor. Bu yazı, Science et Vie dergisinden özetlenerek alınmıştır.

atipik pnömopatiden ölüm oranı oldukça yüksek

Virüsün bulaştığı hastaların yaklaşık yüzde 14’ü ölmüş bulunuyor. Virüslerin öldürücülük oranı hastalığın çeşidine göre değişiyor. Örneğin, hemorajik Ebola ateşi vakaların yüzde 80’inde ölümcülken Nil ateşinde bu oran yüzde 10. Tedavi olmaması halinde AIDS’ten ölüm oranı yüzde 100. Fransa’da bu oran halen yüzde 37. Her yıl AIDS Fransa’da 978 kişiyi dünyada ise 2.943.000 kişiyi öldürüyor. 1983’de saptanan bu patoloji 20 yılda 25 milyon kişiyi öldürdü.

Bernard Vallat

(Hayvanlarda salgın hastalıklar uluslararası bürosu sorumlusu)

‘Hayvanlarda görülen salgın hastalıklar insanlar için de risk’

SARS’ın hayvanlardan kaynaklandığı henüz kanıtlanmamış olsa da bu olasılık son derece yüksek olduğundan bize hayvanlardan insanlara bulaşabilecek hastalıklar konusunda ciddi bir uyarı. Bu olgular halen dünyada 156 laboratuvarda inceleniyor. Binlerce hayvanın modern çiftliklerde bir arada tutulması virüsle yeni patojenlerin ortaya çıkışı arasındaki genetik bağa uygun zemin hazırlıyor. Açık havada dolaşan kümes hayvanlarının yabani kuşlarla temas kurmaları halinde risk daha da artıyor.

Ne ne demek?

Bakteri: Bakteriler, genomunun tek bir çekirdekte toplanmadığı genellikle tek hücreli bir mikroorganizma grubu oluştururlar. Prokaryotlara aittirler. Tek çekirdekli hücrelere sahip organizmalara ökaryot denir.

Mikrop: Bu terim, enfeksiyon hastalıklarından sorumlu organizmaları kapsar. Virüsler yaşayan organizmalar olmasalar da patojen özellikleri dolayısıyla mikrop sınıfına sokulmaktadırlar.

Antigen: Bağışıklık tepkisini tetikleyebilecek organik molekül. Antikorlar antigeni nötrleştirmek ya da yok etmekle görevli bağışıklık hücrelerinin dikkatini çekmek antigenin üzerine yerleşirler.

Genom: Virüsün ya da organizmanın hücrelerinin genetik materyelini oluşturan genlerin tümü.

Proteinler: Hücre ve virüslerin belli başlı bileşenleri olan proteinler, genomun sağladığı bilgi aracılığıyla hücreler tarafından gerçekleştiriliyor.

Enzim: Belli kimyasal tepkimeleri hızlandırıyorlar.

İlk kurban Çin

Dünya Sağlık Örgütü 10 Mayıs 2003’te dünyada olası 7296 atipik pnömopati vakası belirledi. 526 kişi öldü. İnsanların sıklıkla yer değiştirmesinin de uygun bir zemin oluşturmasıyla salgın otuz üç ülkeye yayıldı.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!