Sevgilim şimdi bana daha hayran

Güncelleme Tarihi:

Sevgilim şimdi bana daha hayran
Oluşturulma Tarihi: Haziran 16, 1999 00:00

Haberin Devamı

Dr. Oktar Babuna haftada bir arayan sevgilisinin her gün aramaya başladığını söylüyor

Sevgilim şimdi bana daha hayran

-------GİRİŞ, GEREKİRSE DİYE---------------------

Hiç hasta gibi değil. Sakin. Güvenli. Türkiye'ye gelmeden önce kafamızda oluşturduğumuz Oktar Babuna imajına uygun değil. Ölümü bekleyen biri hiç değil. Farkında. Her şeyin... Beyni tıkır tıkır işliyor. Beyin cerrahı olduğu için herhalde, kafanızı karıştırıyor. Son altı aydır metafizik kitaplar okuyor. Kuran'ı başucundan ayırmıyor. Farklı bir kadercilik anlatıyor. Ufak çapta halter çalışıyor, yakında sahilde koşmaya ve yüzmeye başlayacağından söz ediyor. Ve en önemlisi kendisini çok ama çok şanslı hissediyor.

---------------RÖPORTAJ BAŞLIYOR-----------

Bugüne kadar hep aileniz konuştu. Sizinle ilgili bir sorun hakkında doğrudan sizin konuşmanız nasıl bir duygu?

- Güzel bir duygu. Bir de daha rahat oluyor, biliyor musunuz? İnsanın kendi kendini ifade etmesi daha kolay. İnanılmaz bir karşılama oldu. Hiç beklemiyordum. Basın gelecekti biliyorum ama o anda şok oldum. Yüz tane muhabir ve inanılmaz bir polis koruması vardı. Ancak Cumhurbaşkanı'na olur. Ya da olmaz. Mükemmel. Mikrop kapmamam için beni koruyorlar. Muhabirler birbirlerini uyarıyordu, aman yaklaşmayın diye. Bu kadar şefkat! İnsan bir kişiden görür, belki de görmez. Milyonlarca insan bana şefkat gösteriyor. Daha ne isteyebilirim ki?

Lösemi olduğunuzu ilk öğrendiğinizde ayın kaçıydı?

- Ekim ayıydı.

Hangi gün?

- Hatırlamıyorum.

İnsan geriye döndüğünde ne hissediyor? O günün farklı olacağını hissetmiştim mi diyor? Hatırlıyor musunuz?

- Bir arkadaşımla benim New York'ta çalıştığım hastaneye gittik. 98 Şubat'ında bir şişlik başlamıştı, burada boynumda. Ben çok spor yaparım, tenis oynarım, kayak, sörf, futbol, hatta koşarım. Çok spor yaptığımın bir günün ertesinde bir şişlik oldu. Antibiyotik kullandım, bakteriyel olabilir diye. Bİr hafta sürdü, belki şikayetlerim azaldı ama müthiş bir rahatsızlık başladı. Spor yapamamaya başladım. Bir, bir buçuk ay sürdü. Ondan sonra Zona döküntüsüyle çok ağır ateşli bir hastalık başladı. İyileşme sürecine girerken ne oluyor diye hemen tekiklere başladık. Bunlar bağışıklık sisteminin etkilendiğini gösteren bulgular. Bir süre virüs hastalığı mı diye düşündük, biopsi yaptık. Şişliklerim büyümeye devam etti. Halsizliğim de devam ediyordu, sinüzit geçirdim, Akciğerde bir rahatsızlık çıktı. Sebebini bulamıyoruz. Onun üzerine New York'a gittim.

Burada check-up için her hangi bir yere başvurmadınız mı?

- Çapa, Cerrahpaşa, Şişli Etfal... Birçok hastanede birçok doktor gördü. Tanı konamadı tanı. Teşhis bulguları yeterli değildi. Bazı ayrıntılı testler var, onlar TÜrkiye'de yapılamıyor. Şubat'tan Ekime kadar Türkiye'de tanı konulamadı: 9 ay.

Normal midir?

- Değil. Bu özel bir durum. Bana rastladı. Amerika'daki doktor çok iyi tanıdığım beraber çalıştığım birisiydi. Enfeksiyon hastalıkları uzmanı, ben bir virüs hastalığı olduğunu düşündüğüm için ona gittim. Muayene etti. Ben hangi virüs hastalığı diye sormadan kanser dedi. Ben hemen biyopsiye gönderdi. Tanı belirlendi.

Ve insan öyle bir günü hatırlıyor değil mi üzerinde ne vardı, bermuda mı, pantolon mu?

- Gri pantolon, beyaz gömlek, siyah ceket.

İlk reaksiyon ne oldu?

- Çok rahattım. Ama ben öyleyim, belim kırılsa bile fazla şaşırmam. Bir kere insanın başına her şeyin gelebileceğini çok iyi bir şekilde öğrendim. Kanser olduğum zaman samimi olarak söylüyorum üzülüp hayal kırıklığına uğramadım. Kabullendim hemen.

Aileniz ve arkadaşlarınız parti kursalardı ancak bu kadar başarılı olabilirlerdi. Kendinizi kahraman gibi mi, kurban gibi mi hissediyorsunuz?

- İkisi de değil. Ben, insanların sahip oldukları bazı özellikleri bir şeye kanalize etmeye vesile oldum. Bunda benim payım var ama benden daha fazla insanların payı var. Müthiş bir destek geldi. Medyanın desteğini de yadsımamak lazım. Medya, bu kadar sahip çıkmasaydı, her şey başka türlü olurdu, isteseydi medya kampanyayı tersine de çevirebilirdi. Başka kimlerin rolü var? Elbette ki, halkın.

İnsan hiç değilse ölümüm işe yarayacak diyor mu?

- Öyle hissetmemeye çalıştım. Çünkü çok büyük haksızlık. Bu bir kişiye bağlanabilecek bir şey değil. Bir insanın bir takım özelliklerinden kaynaklanabilecek bir başarı değil.

Henüz uygun ilik halen bulunamadı.

- Bulunamadı. Çok yakın olanlar var. Uzun bir liste var. İnşallah bulunacak. Şimdiye kadar 160 binin yarısı değerlendirildi. Diğer yarısı da elimize geçtiğinde ben bulunacağına inanıyorum.

Truman Show'daki gibi ölümle hayat arasındaki çizgiyi herkesin gözü önünde yaşıyorusunuz. İnternet'te sevişen iki çifti seyretmek gibi. Bu durumu kendinize nasıl açıklıyorsunuz?

- Herkese karşı büyük bir sorumluluk hissediyorum. Ama en önemlisi halime şükrediyorum. Hastanede hakikaten mucizevi şeyler oldu. Doktorlar itiraf etti. İkinci şükrettiğim şey kampanyanın bu boyutlara gelmesi. Bir hastaya bir kişi sevgi merhamet gösteriyorsa o insan çok şanslıdır. Amerika'da o kadar yalnız insanlar var ki, çocukları var hastanede, bir buket çiçek getirip gidiyor mesela. Karısı kocası yapıyor aynı şeyi. İki kişi varsa, üç kişi varsa başından ayrılmayan, o hasta çok şanslıdır. Size milyonlar ilgi ve şefkat gösteriyorsa ne kadar şanslı bir durum. İnsan bu kadar şanslı olabilir mi?

O mucizevi durumlar hangileri?

- Kemoterapi vücuda girer, haftalar ve aylar sürer etkisini göstermesi. Benim bezelerim inanılmaz şişmişti. Elma gibiydi. Dediler ki, iki üç tedavi alırsın ondan sonra bunlar kaybolur. Bana kemoterapiyi vermeye başladılar daha ilaç damarıma girer girmez bunlar küçülmeye başladı. İnanamadılar! Birbirlerine gösterip bakıyorlardı. Beş günün sonunda tamamen kayboldu. Adam, bu bir mucize dedi. Başka mucizeler de var: Akyuvarların mutlaka sıfıra düşüyor bu tedavide, hiç bağışıklığın kalmıyor. Doktorum mutlaka ateşin olacak hastaneye geleceksin dedi. Altı ay tedavi oldum, bir kere bile ateşim çıkmadı. Tüm kanser hastaları bunu yaşıyor. Ama bana bir kere bile olmadı.

Bütün bunlar aşılıp tekrar normal hayata dönerseniz, doktor olarak farklı mı davranacaksınız?

- Doktorluk hayatım boyunca bunun hep böyle olmamasına çalıştım. Ama eminim ki, şimdi geriye dönsem tavırlarım daha da düzelir. Mutlaka yanlışlarım olmuştur. Gerçi hep kendimi hastanın yerine koymaya çalışmışımdır. Ama yine de, şimdi doktor olsam daha iyi doktor olurum. Doktorların mekanik davranması insanı çok etkiliyor, dünyadaki tek hastanın kendisi olduğunu düşünüyor. Kendi açısından haklı.

Oktor Babuna yalnız bir adam mıydı, sevgilisi var mıydı?

- Sevgilim vardı. Çok yoğun da bir çalışma hayatım...

Sevgili ne yaptı?

- Eskiden haftada bir arıyordu, şimdi her gün arıyor. Daha hayran bana.

Ölümden korkuyor musunuz?

- Hiç korkmuyorum. Ama hep düşünüyorum. Ölümü düşünmemek çok büyük hata. Biri ölümden söz etse hemen ne derler, aman ağzından yel alsın, Allah gecinden versin, değil mi? Aslında tek gerçek ölüm. Bir plan yapıyorsunuz, şunu yapacağım bunu yapacağım, aile kuracağım diye, hiçbiri gerçekleşmeyebilir ama mutlaka ölüyorsunuz. Bundan yüz sene sonra hiç kimse hayatta kalmayacak değil mi? Yüz sene önce yaşayanların hiçbirinin hayatta olmadığı gibi. Oysa kime sorsanız evet tabii yarın ölebilirim der ama kimse buna gerçekten inanmaz.

Bir taraftan müthiş bir manevi mücadele, bir taraftan para toplama gibi sufli bir mecburiyet?

- Bir vazife olarak görüyorum. Bizim görevimiz o çağrıyı yapmak. Hizmete devam etmek için para gerekiyor. Parasız hizmet olmuyor. Nitekim kampanyada bir tıkanıklık söz konusu. Maddi destek hala gerekiyor. Ama ben bundan hiç utanç duymadım. Çünkü kendim için istemiyorum. Benim tüm masraflarımı ailem karşılıyor zaten. Ben o fondan bir kuruş almıyorum, alırsam da çok büyük haksızlık olur. Çünkü ihtiyacı olan bir sürü insan var. Onlara yardımcı olmaya çalışıyoruz. Onların benden hiçbir farkı olmadığını düşünüyorum.

İnsan, böyle bir durumda hayatı farklı mı algılıyor?

- Evet, bir çok şeyin kıymetsiz olduğunu anlıyor.

Hiç hasta gibi değil. Sakin. Güvenli. Türkiye'ye gelmeden önce kafamızda oluşturduğumuz Oktar Babuna imajına uygun değil. Ölümü bekleyen biri hiç değil. Farkında. Her şeyin... Beyni tıkır tıkır işliyor. Beyin cerrahı olduğu için herhalde, kafanızı karıştırıyor. Son altı aydır metafizik kitaplar okuyor. Kuran'ı başucundan ayırmıyor. Farklı bir kadercilik anlatıyor. Ufak çapta halter çalışıyor, yakında sahilde koşmaya ve yüzmeye başlayacağından söz ediyor. Ve en önemlisi kendisini çok ama çok şanslı hissediyor.

Bugüne kadar hep aileniz konuştu. Sizinle ilgili bir sorun hakkında doğrudan sizin konuşmanız nasıl bir duygu?

- Güzel bir duygu. Bir de daha rahat oluyor, biliyor musunuz? İnsanın kendi kendini ifade etmesi daha kolay. İnanılmaz bir karşılama oldu. Hiç beklemiyordum. Basın gelecekti biliyorum ama o anda şok oldum. Yüz tane muhabir ve inanılmaz bir polis koruması vardı. Ancak Cumhurbaşkanı'na olur. Ya da olmaz. Mükemmel. Mikrop kapmamam için beni koruyorlar. Muhabirler birbirlerini uyarıyordu, aman yaklaşmayın diye. Milyonlarca insan bana şefkat gösteriyor. Daha ne isteyebilirim ki?

Lösemi olduğunuzu ilk öğrendiğinizde ayın kaçıydı?

- Ekim ayıydı.

Hangi gün?

- Hatırlamıyorum.

TÜRKİYE’DETANIKONULAMADI

İnsan geriye döndüğünde ne hissediyor? O günün farklı olacağını hissetmiştim mi diyor? Hatırlıyor musunuz?

- Bir arkadaşımla benim New York'ta çalıştığım hastaneye gittik. 98 Şubat'ında bir şişlik başlamıştı, burada boynumda. Ben çok spor yaparım, tenis oynarım, kayak, sörf, futbol, hatta koşarım. Çok spor yaptığımın bir günün ertesinde bir şişlik oldu. Antibiyotik kullandım, bakteriyel olabilir diye. Bir hafta sürdü, belki şikayetlerim azaldı ama müthiş bir rahatsızlık başladı. Spor yapamamaya başladım. Bir, bir buçuk ay sürdü. Ondan sonra Zona döküntüsüyle çok ağır ateşli bir hastalık başladı. İyileşme sürecine girerken ne oluyor diye hemen tekiklere başladık. Bunlar bağışıklık sisteminin etkilendiğini gösteren bulgular. Bir süre virüs hastalığı mı diye düşündük, biopsi yaptık. Şişliklerim büyümeye devam etti. Halsizliğim de devam ediyordu, sinüzit geçirdim, Akciğerde bir rahatsızlık çıktı. Sebebini bulamıyoruz. Onun üzerine New York'a gittim.

Burada check-up için her hangi bir yere başvurmadınız mı?

- Çapa, Cerrahpaşa, Şişli Etfal... Birçok hastanede birçok doktor gördü. Tanı konamadı tanı. Teşhis bulguları yeterli değildi. Bazı ayrıntılı testler Türkiye'de yapılamıyor. 9ay Türkiye'de tanı konulamadı.

Normal midir?

- Değil. Bu özel bir durum. Bana rastladı. Amerika'daki doktor çok iyi tanıdığım beraber çalıştığım birisiydi. Enfeksiyon hastalıkları uzmanı, ben bir virüs hastalığı olduğunu düşündüğüm için ona gittim. Muayene etti. Ben hangi virüs hastalığı diye sormadan kanser dedi. Biyopsiye gönderdi. Tanı belirlendi.

Ve insan öyle bir günü hatırlıyor değil mi üzerinde ne vardı, bermuda mı, pantolon mu?

- Gri pantolon, beyaz gömlek, siyah ceket.

İlk reaksiyon ne oldu?

- Çok rahattım. Ama ben öyleyim, belim kırılsa bile fazla şaşırmam. Bir kere insanın başına her şeyin gelebileceğini çok iyi bir şekilde öğrendim. Kanser olduğum zaman samimi olarak söylüyorum üzülüp hayal kırıklığına uğramadım. Kabullendim hemen.

Aileniz ve arkadaşlarınız parti kursalardı ancak bu kadar başarılı olabilirlerdi. Kendinizi kahraman gibi mi, kurban gibi mi hissediyorsunuz?

- İkisi de değil. Ben, insanların sahip oldukları bazı özellikleri bir şeye kanalize etmeye vesile oldum. Müthiş bir destek geldi. Medyanın desteğini de yadsımamak lazım. Medya, bu kadar sahip çıkmasaydı, her şey başka türlü olurdu, isteseydi medya kampanyayı tersine de çevirebilirdi. Başka kimlerin rolü var? Elbette ki, halkın.

İnsan hiç değilse ölümüm işe yarayacak diyor mu?

- Öyle hissetmemeye çalıştım. Büyük haksızlık. Bir kişiye bağlanabilecek bir şey değil.

Henüz uygun ilik halen bulunamadı.

- Bulunamadı. Çok yakın olanlar var. Uzun bir liste var. İnşallah bulunacak. Şimdiye kadar 160 binin yarısı değerlendirildi. Diğer yarısı da elimize geçtiğinde ben bulunacağına inanıyorum.

Oktor Babuna yalnız bir adam mıydı, sevgilisi var mıydı?

- Sevgilim vardı. Çok yoğun da bir çalışma hayatım...

Sevgili ne yaptı?

- Eskiden haftada bir arıyordu, şimdi her gün arıyor. Daha hayran bana.

HİÇ KORKMUYORUM

Ölümden korkuyor musunuz?

- Hiç korkmuyorum. Ama hep düşünüyorum. Ölümü düşünmemek çok büyük hata. Biri ölümden söz etse hemen ne derler, aman ağzından yel alsın, Allah gecinden versin, değil mi? Aslında tek gerçek ölüm. Bir plan yapıyorsunuz, şunu yapacağım bunu yapacağım, aile kuracağım diye, hiçbiri gerçekleşmeyebilir ama mutlaka ölüyorsunuz. Bundan yüz sene sonra hiç kimse hayatta kalmayacak değil mi? Yüz sene önce yaşayanların hiçbirinin hayatta olmadığı gibi. Oysa kime sorsanız evet tabii yarın ölebilirim der ama kimse buna gerçekten inanmaz.

Bir taraftan müthiş bir manevi mücadele, bir taraftan para toplama gibi sufli bir mecburiyet?

- Bir vazife olarak görüyorum. Bizim görevimiz o çağrıyı yapmak. Hizmete devam etmek için para gerekiyor. Parasız hizmet olmuyor. Nitekim kampanyada bir tıkanıklık söz konusu. Maddi destek hala gerekiyor. Ama ben bundan hiç utanç duymadım. Çünkü kendim için istemiyorum. Benim tüm masraflarımı ailem karşılıyor zaten. Ben o fondan bir kuruş almıyorum, alırsam da çok büyük haksızlık olur. Çünkü ihtiyacı olan bir sürü insan var. Onlara yardımcı olmaya çalışıyoruz. Onların benden hiçbir farkı olmadığını düşünüyorum.

İnsan, böyle bir durumda hayatı farklı mı algılıyor?

- Evet, bir çok şeyin kıymetsiz olduğunu anlıyor.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!