Seni giyeceğim İstanbul!

Güncelleme Tarihi:

Seni giyeceğim İstanbul
Oluşturulma Tarihi: Aralık 21, 2013 01:42

Dice Kayek’in ‘Istanbul Contrast’ koleksiyonu, İslam sanatlarına farklı bir boyut getirdiği için Victoria & Albert Müzesi’nin prestijli tasarım ödülü Jameel Prize’ı kazandı. İlham kaynağı İstanbul’un simgeleri olan elbiselerin yaratıcıları Ayşe ve Ece Ege anlattı: “Bu tasarımlarda acı da var aşk da... ”

Haberin Devamı

İstanbul son dönemde çok revaçta. Kentten yola çıkarak böyle bir koleksiyon hazırlama fikri bu yüzden mi doğdu?
Ayşe Ege: Biz bu koleksiyonu hazırlamaya 2009’da başladık. İşin ilginç yanı, yola “İstanbul’a dair bir koleksiyon hazırlayalım” mantığıyla çıkmadık. 2010 SS koleksiyonunu hazırlarken, yani 2009’da bir elbiseyi Dolmabahçe Sarayı’ndaki pembe kış bahçesinden almıştık. Dantelleri, pembe rengiyle... Aramızda konuşurken, ismi ‘Dolmabahçe elbisesi’ olarak kaldı. Bu fikirden etkilendik. Daha sonra yarattığımız parçalarda hep İstanbul’dan binalarından, kubbelerinden esinlenmeye başladık. Baktık, yavaş yavaş bir koleksiyon ortaya çıkıyor. Şu an 27 parça ama o dönemde 21 parçalık bir çalışmaydı. Ama ilk başta her şeyin bu kadar muhteşem olabileceğini düşünmedik. Mesela, o dönemde neredeyse defilemizi yapamayacaktık.
Neden?
A. E: ‘Turquality’ projesini yeni bitirmiştik, defile için sponsor arayışındaydık. Paris Moda Haftası’na 15 gün kala, sponsorumuz çekildi. Biz de şovu iptal etmek zorunda kaldık, Ece gitti, atölyedekilere durumu anlattı. Kıyamet koptu: Hepsi elde yapılan parçalar olduğu için çok zaman harcanmıştı. Ekip gözyaşları içindeyken sanat direktörümüz Franck Benhamou geldi: “Bunlar muazzam eserler, isterseniz kendiniz giyip metroda sergileyin ama ne yapın edin, bu koleksiyonu gösterin” dedi.
Moda Haftası’na 15 gün kala yer bulmak imkânsız sanırım...
A.E: Kesinlikle ama bir şekilde şansımız yaver gitti. Ömer Acar, Paris Ritz Hotel’in müdürüydü, bize otelin barını açtı. Özel bir etkinlikle koleksiyonumuzu sergiledik. Bir sergi tekniğiyle koleksiyondaki parçaları gösterme şansı bulduk. İzleyenler kendilerini müzede gibi hissettiklerini söyledi. Bu da aklımızda bir müzede çalışma yapma fikrini doğurdu. O sırada Paris’te ‘Türk mevsimi’ etkinliği vardı, ‘Le Musée des Arts Décoratifs’de gerçekleştirdik. Hemen sonrasında ilk önce İstanbul Modern’de, sonrasında Hollanda- Türkiye arası diplomatik ilişkilerin 400’üncü yılını kutlamak için yapılan etkinliklerin bir parçası olarak, Amsterdam Müzesi’nde İstanbul Contrast’tan parçalar sergiledik. Hatta o etkinliğe Kraliçe Beatrix geldi ve çok beğendi. Bir defile bile yapmayacakken, ‘İstanbul Contrast’ı birçok önemli müzede göstermiş olduk.
Victoria &Albert Müzesi’ne giden yol nasıl açıldı?
Ece Ege: Zeynep Uzuner, Paris’teki sergide ‘Istanbul Contrast’ı görüp beğenen isimler arasında. O sırada V&A’de çalışıyormuş (artık çalışmıyor) Jameel Price’a katılabilmek için aday olarak gösterilmeniz gerekiyor, o da bizi göstermiş. Katılım formu yolladılar, biz de doldurduk. Sonrasında kurul, 270 tane aday adayı arasından 10 aday belirledi. Bizim de onların içinde olduğumuz bilgisi geldi. Sevinçten havalara uçtuk ama “Kazanırız” demedik. “10’a kalmak, katılmak da önemli” düşüncesindeydik.
A.E: Moda tasarımcısı olduğumuz için hiç ihtimal vermedik. Yarışma tasarım dalında herkese açık tabii ama daha önce hiçbir modacıya verilmemişti. Hatta bu yıl çok iddialı isimler yarışmadaydı, katılanlar arasında önemli çağdaş sanatçılar vardı. Bizim favorimiz Nada Debs’in betondan halısıydı mesela.
E.E: Faig Ahmed’in projeksiyonunu çok beğendim. Waqas Khan’ın sufizmden esinlenerek yaptığı minyatür çalışması da çok güzeldi. Laurent Mareschal’in baharatları kullanarak yaptığı peyzaj da çok enteresandı mesela… Tüm sanat simsarları peşinde koşuyor bu isimlerin. Birinin eserlerini MoMa satın almış, diğerinin Belçika Güzel Sanatlar Müzesi’nin peşindeymiş filan…
Ancak ödülü onlar değil siz aldınız. Şu an bile üzerinizde aşırı mütevazı bir hal var… Neden?
A.E: Doğru, nedense öyle. Yarışmanın ertesi günü İSTANBUL’74’le birlikte hazırladığımız ‘Istanbul Contrast’ kitabının lansmanını Arts Club’da yapacaktık. Kitap sınırlı sayıda, sadece 200 tane basıldı. “Ne güzel hem aday olduk, tasarımlarımız Victoria & Albert Müzesi’nde, hem de kitabımızı tanıtıyoruz” motivasyonuyla hareket ediyorduk. Bizi destekleyenler de orada olacaktı: Mesela Elif Şafak çok güzel bir konuşma yaptı gecede, zaten kitabın da önsözünü o yazdı. Tabii kazanınca, kitap lansmanı da kutlama yemeğine dönüştü.
Bu kadar ‘iddiasız’ bir ruh haliyle gidip, kazandığınız zaman ne yaptınız?
E.E: Orası da enteresan... Royal Albert Hall’da toplandık. “İyi açıklansın da yemeğe gidelim” modundayız. Nasılsa kazanmayacağız ya? Sonra Jüri Başkanı Martin Roth konuşma yaptı, Jameel Vakfı’nın başındaki Fady Jameel kürsüye çıkarak kazananı açıkladı. ‘Dice Kayek’ dedi, inanamadık! Konuşma filan da hazırlamamıştık. Neyse, gönlümüzden geçenleri söyledik.
A.E: Ertesi gün Wall Street Journal’dan Telegraph’a herkes arayıp röportaj isteyince daha iyi idrak ettik olayı. Bu ödül daha önce moda tasarımcısına verilmemişti, onun için sanat dünyasında da büyük ses getirdi.

Haberin Devamı

Seni giyeceğim İstanbul
SENEYE JÜRİ KOLTUĞUNDA

Haberin Devamı

Bu ödülün prestij dışında size getirisi ne?
A.E: Koleksiyon, 21 Nisan’a kadar Victoria & Albert Müzesi’nde sergilenecek. Daha sonra 2 yıl boyunca Victoria & Albert’ın onayladığı müzeleri dolaşacak, yani dünya turuna çıkacak. İngiltere’den Dağıstan’a birçok yerde teşhir edilecek. İki yıl sonraki Jameel Price’da jüri üyesi olacağız. Ayrıca şubat ayında workshop’umuz var. Şimdiden dolmuş vaziyette.
İstanbul’la ilgili tasarımlarda genelde desen kullanılır. Ama sizin koleksiyonunuz bir hayli sade bu anlamda...
E.E: Yapısallık ön planda çünkü. Ben işin mimari yapısını çözdüm. Nasıl bir binada sağlam bir temel atarsın, üzerine demir filizi, çimento ekler, kiremitleriyle, camlarıyla projeyi hayata geçirirsiniz, bu elbiselerde de aynı modeli uyguladık. İnşaat prensibiyle üretildi her elbise. Tasarımını yaptık, malzemelerini belirledik. Sonra şeklini verecek kalıbını yarattık. O elbiselerin hepsinin içinde mimari bir yapı var: Demir teller ve balenlerle kalıbını oturttuk, sonra kumaşları drape, pli yaparak üzerine dikildi. Krinolin dediğimiz çok sert bir madde var mesela, kabarık eteklerde onu kullandık. Daha sonra işlemeleri yapıldı. Satma ve yeniden üretme kaygısı olmadığı için coştuk. Teknik olarak yapılması imkânsız olan her şeyi denedik. Paris’teki atölyede Çinli bir ustamız var, yapmak istediklerimizi anlatınca hemen makineleri kapattı, elle dikmeye başladı. Böyle daha iyi oldu. Aşkımızı verdik elbiselere. Tüm teknik bilgilerimizi aktardık.
A.E: Zaten ilk yarattığımız parçalar, örneğin Dolmabahçe daha giyilebilir bir tasarımken, son yaptığımız Ayasofya bir sergi parçasıydı. Üzerinde 6626 parça özel üflenmiş murano camı var örneğin. Nasıl giyilsin? Koleksiyon böyle evrim geçirdi kendi içinde. Çok meşakkatli bir süreçti ama çok sevgiyle yapıldı. Mesela atölyedekiler ellerine yüksük bile geçirmedi daha iyi hissedebilsinler diye. Elbiselerin hepsi elde dikildiği için, atölyedekilerin hepsinin elleri delik deşik oldu, kanlar içinde kaldı. Çok acı çekildi ama büyük bir tutku ve sevgi de vardı.

Haberin Devamı

Sadece 200 adedi piyasada

ISTANBUL’74’ün kurucusu Demet Müftüoğlu Eşeli, Istanbul Contrast’ koleksiyonunu neden kitaba dönüştürdüklerini şöyle anlatıyor: “Bu Ece ve Ayşe’nin rüyasının bir eseri esasında…Ayşe ve Ece’nin gözünden İstanbul’un çoksesliliğini görüyoruz. Ayşe ve Ece’ye ilham veren noktalarda özel fotoğraf çekimleri gerçekleştirerek İstanbul’u onların gözünden aktardık. Koleksiyonun anlatıcısı da Elif Şafak oldu. Onun anlatımı ile kitap adeta masalsı bir etkiye ulaştı. Sadece 200 adet bastık, ocak ayında İstanbul’da bir partiyle tanıtacağız.”

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!