Satırarası reklamlı roman

Güncelleme Tarihi:

Satırarası reklamlı roman
Oluşturulma Tarihi: Ocak 29, 1998 00:00

Hürriyet Adana Yazıişleri Sorumlusu Sinan Tanyıldız'ın kitabının dünyada benzeri yok!
Haberin Devamı

Edebiyatı, Düzce'de Aysel Abla'dan öğrendim. Fahriye Abla gibi bir şeydi’’ diyor. Taşra yıllarında da yazdığı bir kitabı nasıl yayımlatacağını öğrendi. ‘‘Bir yazarı Öldürmek’’ adlı kitabını, satır aralarında Zaimoğlu AŞ.'nin reklamları sayesinde çıkardı. Söylediğine göre reklamlı roman, dünyada tek örnek... Romanda bir yazar var, ama iyi bir yazar. Kitap nasıl satar, diye düşünüyor. Yazarın yardımcısı, kitap satsın diye Nasrettin Hoca fıkraları ve mağaza reklamları koyuyor satır aralarına. Kitabın kapağını değiştiriyor. Armut yiyen çıplak kadın fotoğrafı bastırıyor. Yazarın adını da değiştirip Yazan Gülizar diyor... Kitabının halini gören yazar, kahrından ölüyor. Aslında roman böyle başlıyor. Alın, 50 bin liraya, okuyun. Tabii bulabilirseniz. Beş bin basan kitap, hemen tükendi.

Kitabınızda yazdığınızı, onu yayımlatmak için uyguladınız, niçin?

- Belirli çevrem var. Anadolu'da gazeteci ve yazarların belli çevresi var. Kentin ileri gelenlerine ben roman yazıyorum, bastırın demek gelmiyor aklına tabii. Ben bunu Aydın Doğan Vakfı Roman Yarışması için hazırladım.

Projenizi hayata geçirmek için ileri gelenler listesi mi hazırladınız?

- Hayır. Zaimoğlu AŞ.'nin sahipleri arkadaşım. Onlara anlattım. Çok hoşlarına gitti. Özellikle Fatih Zaimoğlu, yurtdışında eğitim gördü. Dünyanın hiçbir yerinde reklam alan roman görmedim, hemen uygulayalım, dedi. Hatta oturup kitaba önsöz yazdı. Diğer firmalara örnek olsun, dedi.

Yeni kitaba yeni yöntem

Bu fikir etik olarak hiç rahatsız etti mi sizi?

- Hayır. Gazetelerde çok değerli yazarlarımız var. Gazetede yayımlanan reklamlar onları nasıl rahatsız etmiyorsa, buna da alışacaklar. Okunduğu zaman, zaten rahatsız etmediği ortaya çıkıyor. Gazeteyi açtığınızda direkt ilanla, reklamla karşılaşıyorsunuz. Oysa kitapta satır aralarında. Bu ne, demiyorsunuz. Öyle heyecanlı yerinde geçiyor ki farketmiyor bile. Bilinçaltına yerleşiyor.

Örnek oldunuz, kapı açtınız?

- Türkiye'deki büyük firmalar, Anadolu'daki yazarların eserlerini mutlaka basmalı. Bu yazarların lokal anıları var. Ama ölüp gidiyorlar anılarıyla. Mesela Diyarbakırlı Mehmet Mercan, Gaziantepli Yusuf Ağar... Sayısız gazeteci-yazar arkadaşımızın eserleri tozlu raflarda duruyor. Büyük firmalar bunu sağlasın ki insanlar okusun. Okuyan insan daha iyi tüketici olur. Okumayan insan, sadece karnını doyurur. Onun da hiçbir firmaya faydası olmaz.

Reklam artık romanımıza da girdi sayenizde?

- Girmeli. Reklamsız hiçbir şey düşünülemez. Allah bile namazın reklamını ezanla yaptırıyor. Amaç, insanlarla iletişim kurmak. Bu nedenle reklama şiddetle inanıyorum. Her yere girmeli. Bilgisayar ekranlarınızın yan çeperleri bomboş. Buralara neden reklam girmiyor?

Reklam ajanslarından bir ses geldi mi?

- Hayır. Büyük firmalar, kesinlikle romanı kendileri yayımlamamalı. Kaliteli bir şey ortaya çıkaramazlar çünkü. Biz bu görevi Hece Yayınları'na verdik.

Kitap kaça maloldu Zaimoğlu'na?

- Tanesi, 800-900 bin liraya.

Ama kitap 50 bin liraya satılıyor, neden?

- Çünkü ben öyle istiyorum. Zaimoğlu bundan bir şey beklemiyor ki? Eğitime katkısı olsun diye.

Yeni kitap mı var ufukta?

- Var. Kitabım yayına hazır. ‘‘Elveda Ankara’’. Bu kitaba başka bir yöntem uygulamak istiyorum. O kadar çok reklam talebi var ki... Romanımı alana ben para vereceğim ya da hediye edeceğim.

Siyah beyaz yazıldı

Neden bu kadirşinaslık?

- Sadece taşradaki yazar arkadaşlarımın eserlerinin ne kadar kolay basılabileceğini anlatmak için.

O kitaba da reklam aldınız mı?

- Bu kitaba 30 sayfaya yakın reklam vermek isteyen firma var.

Para kazanıyorsunuz öyleyse?

- İstesem çok güzel para kazanırım. Yayınevi de firma da kazanır. Yazar artık ben kitabımı nereye bastırırım, diye düşünmemeli. Yazarlar firmalara bağlı olmalı. Kitaplarını basmalı, paralarını ödemeli bu firmalar. En önemlisi, devlet firmaları teşvik etmeli, yazarları değil.

Nerelisinz, Anadolu'yu Kuvayı Milliye ruhuyla gözetiyorsunuz?

- Trabzonluyum. Ben buna mecburum. Gazeteciliğimin 17 yılı taşrada geçti. Orada yazarları, eserleri gerçekten çok güzel. Ama bastırmaları mümkün değil. Bu acıyı ben taşrada yaşadım. Bu acıdan çıkış yolu, kitaba reklam almak. İddia ediyorum, büyük firmalar kitaplara reklam vermek için yarışacaklar. Kitaplar kalıcıdır çünkü.

Adanalılar ne diyor kitaba ve yönteme?

- Yöntem herkesin hoşuna gidiyor. Özellikle işadamlarının. Adanalılar, beş bin baskıyı tüketti. Yakında bu kitabı insanlar birbirine satacak. Romanımın konusunda da bu vardı. Aynen ben de uyguladım.

Bazı yerler koyu yazılmış.

- Gözler yorulunca alt satırla karıştırıyor. Rahat okumayı sağlamak için ilk kez bu romanda siyah-beyaz yazıldı. Kısaca ben ilklere imza atmayı çok seviyorum.

Başka hangi ilkleriniz olmuştu?

- Mesela vantilatörlü mangal... Mangalı körüklemiyorsunuz, o kendi kendine harlıyor. Bu kitap, çok güzel bir Türk filmi olabilir. Film olursa, kesinlikle reklam alacak. Başka türlü izin vermem çünkü.

Cemal Süreya'nın ‘‘Yürüyor muyduk, yoksa bir doğa parçasının altını mı çizdiriyorlardı bize’’ dizelerinin arasında Nike markasını görmek gibi?

- Bu, Nike'ı onurlandırır. Nike'ı gençler alıyor daha çok. Cemal Süreya'nın şiirini bütün gençler ezberleyecek, ne güzel.

Sponsorsuz yürümez

Şiirin tüketim nesnesi, markası olduğunu düşünmek ürpertti birden?

- Çok olursa beni de ürpertir. Tek, sade olursa ürpertmez.

Herşey rant, herşey satılık gibi yani?

- Taşrada bunun acısını duyuyorum. İnsanlar üretiyor ama piyasaya sunamıyor. Biraz da yardımlaşma oluyor. Sanata karışmıyor, karışırsa buna ben de kızarım. Ama sanata destek veriyorsa alkışlarım. Koca İstanbul Festivali, sponsorsuz asla yürümez.

Ama icra edilen eserlerde sponsorların reklam metinleri ya da besteleri yer almıyor?

- Romanın satır aralarına reklam alan, yazarın kendisi değil. Yayınevi. Bu da yazara kabul ettirilmek şartıyla. Yazar, kendi eserine müdahale olursa karışmalı bence. Aşırısına ben de karşıyım. Kesinlikle rahatsız etmemeli. Şimdi size Kadeh Bar reklamında yayımlanan şiirimden okumak istiyorum:

Çılgınları oynadım dün akşam yine/ Denizin ortasına koydum güneşi/ Balıklara kafes yaptım kuşlara tekne/ Çılgınları oynadım dün akşam yine...

Bu kitap çılgınlıklarınızdan mı?

- En güzel örneği... Yaşadıklarımın, yapmak istediklerimin, çılgınlıklarımın toplamı oldu bu kitap.

KİTAPTAN...

Şimdi reklamlar!

(...)

Bekliyorum.

Zeus kitabını hâlâ Gülizar yazıyor, ikinci baskısı yapıldı. Kitabın içindeki ve satır aralarındaki reklamları değiştirdim. Arka kapak Zaimoğlu Oteli'ne ait. ‘‘Güneydeki Eviniz.’’ İnan muhteşem bir otel. Morpekmez Yayınevi'nin müşterileri Adana'ya gittikleri zaman hep bu otelde kalıyorlar. Bu oteli anlata anlata bitiremiyorlar. Ben şu an İstanbul'dayım.

Eğer Güneye Adana'ya inersem orada kalacağım.

Bir mayo firması satır aralarına talip oldu...

Ön kapaktaki Aynur, hâlâ armut yiyor ancak bikinisini değiştirdi. Paramız var ya, bize reklam veren firma Aynur'a bikini armağan etti. Beni sorarsan Sevgili Kemal, ben de çok değiştim.

Gözüm, gönlüm açıldı. Bazen gazinolara gidip eğleniyorum. Entellerin takıldığı barlara takılıyorum ve orada onlarla tartışıyorum. Orada onlarla oturuyorum. Orada çok mutlu oluyorum. Ben seni hep büyük bir yazar sanırdım, aslında bu konudaki fikrim değişmedi, sen gerçekten büyük bir yazarsın ama eksik yanların çok.

(...)

Artık yapabileceğim hiçbir şey kalmamıştı.

Şirketlerden gelecek olan telefonları bekleyecektim. Bir ara balkona çıktığımda Sezer'le Sinem'in bir şeyler konuştuklarını gördüm. Sonra da gülüşmeye başladılar. Ben de gülümsedim. Ne IBM ne de Vestel'in beni aramayacağını biliyordum. Bunu tahmin etmiştim. İnsan kendisiyle başbaşa kalınca yaptığı şeylerin ne kadar komik olduğunu daha iyi anlıyordu. Herhalde her gün binlerce kişi bu büyük firmaları arayıp iş teklifi yapıyordur. Benim teklifimi de ciddiye almayacaklar. Ama Sezer hemen devreye girerek kızını kandırdı ve dışardan birilerinin, sanki Vestel'den veya IBM'den arıyormuş gibi benimle konuşmalarını sağladı. Böylece moralim düzelecek, hayata daha sıkı sarılacaktım. Hâlâ işe yarıyor olmanın sevinciyle huysuzluktan vazgeçecektim. Benim amacım, onların beni sevip sevmediğini, bana değer verip vermediklerini anlamaktı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!