Şarkı söylemek benim için ibadet

Güncelleme Tarihi:

Şarkı söylemek benim için ibadet
Oluşturulma Tarihi: Ekim 17, 2005 00:00

O bir yorumcu, o bir mimar, o bir beyefendi ve iyi de bir aile reisi. Bugünkü ‘Ramazan Sohbeti’mizin konuğu Erol Evgin ile hem müzik hayatını, hem de kız çocuklarının eğitiminden, kahramanlık türkülerine kadar uzanan konser projelerini konuştuk.

Bu kaçıncı bahar, bu kaçıncı Ramazan sevgili Erol Evgin? Vallahi çok oldu... Çok Ramazan oldu! Çocukluğumdan beri oruç tutarım. Bir ara yazın çok sıcaklara denk geldiğinde su koyvermiştim, izin istedim Allah’tan. Enteresan bir şey, orucun bir iç disiplin yanı var. İnsan ruhuna ve bedenine bir disiplin getiriyor. Bende reflü var fakat iftar sofralarının atmosferinde o kadar yavaş ve ağır yiyorum ki Ramazan’da reflü kalmıyor.

-İlk oruç tuttuğunuz günü hatırlıyor musunuz?

İlkokulda, bir sabahtan öğlene, sonra da öğleden akşama kadar iki oruç tutardım öğle yemeğini kaçırmamak adına. Sonra da farkında olmadan bir şeyler yiyip içip üzüldüğümde de annem ‘Tanrı ziyafeti bu sana’ derdi.

-Size göre Ramazan nedir?

Ramazan; insanların kendi içine döndüğü, daha bir içsel muhasebelerin yapıldığı, beden olarak da ruh olarak da insanın modern yaşamının gürültüsü ve süreti içinde hafif frene basıp, şöyle bir kendine döndüğü çok özel bir aydır.

EV KADININ KALESİDİR

-İçkiden, sigaradan ve fazla kilolarından kurtulmak için Ramazan’ı bekleyenlere ne diyorsunuz?

Aslında bu hizmet için yılın 12 ayı hizmetinizde, yalnızca Ramazan değil. Ama Ramazan ayının insan bedenine yönelik faydalarını gözetmemek gerekir. Uhrevi bir hava içinde, dinsel bir hava içinde aynı zamanda insan bedeni de dinleniyor. Dünyadaki en eski toksit atma yöntemi oruçmuş. Yani bu bedeni dinlendirmek İslám öncesi de varmış. Bu arkadaşlar; arkalarına böyle bir manevi gücü alarak rejim yapabilirler.

-Unutamadığınız bir Ramazan anınız var mı?

Çocukluktaki kokular ve sesler, insanın hayatına siniyor. Çocukluğumda babam beni pide almaya yollardı. Moda’da otururduk, Moda Çarşısı’nda bir fırın vardı ve orada kuyruğa girerdik. İftar vaktine beş dakika kala, şöyle beyaz bir kağıdın üzerinde dizi dizi pideler, biz beş kardeş ve bir de anne, baba tam yedi kişiydik. Bir oturuşta üç-dört tane pideyi yok ederdik. Üstü böyle susamlı, dumanı tüten, bazen de yumurta filán kırılan...

-Acıktınız galiba...

Vallahi gözümde tüttü şimdi... İşte o pideler benim için en büyük Ramazan anılarımın başında gelir, hiç unutmam.

-Bildiğimiz kadarıyla başkalarının yuvasını yapmaya devam ediyorsunuz! Gerçek mesleğiniz olan mimarlık da bunu gerektiriyor! ‘Dünyada mekan, ahrette iman’ diyenlerden misiniz?

Hakikaten dünyada insanın yaşadığı mekánın iyi olması, konforlu olması, huzur içinde olması çok önemli. Hele bizim gibi estetikle uğraşanlar düzensiz mekánlarda mutsuz oluyoruz, randıman alamıyoruz. Kadınlar da eve çok önem verir. Ev; kadının kalesidir. Biz, evleri yaparken hep kadınları hayál ederek düşünürüz. Kadınlar mutfağa bayılırlar. Dolapları çok severler. Bunlar önemli şeyler elbette.

ESKİLERDEN ÇOK AZ İNSAN KALDI

-Bir zamanlar iki muhteşem üçlü vardı: Erol Evgin-Melih Kibar-Çiğdem Talû, bir de Nükhet Duru-Mehmet Teoman-Cenk Taşkan! Ne müthiş şarkılar üretirdiler! Melih’le Çiğdem melek olup uçtu. Nur içinde yatsınlar!

Gerçekten Türkiye’de kitlelerle kucaklaşan iki önemli ekip çalışmasıydı ve ilkti bunlar. Bizimkiler daha Türk Müziği’ne yaslanan müziklerdi, şiirsel sözlerdi, aksak ritmlerdi. Benim Türk Müziği tarzındaki okumalarımla kimlikli bir ‘Kent Türküsü’ oluşturmuştuk. Nükhet Duru da daha entellektüel bir tavırda, Batı tarzında ama o da kimlikli bir kent türküsüne imza atmıştı. Günümüz şartlarına baktığınız zaman o değeri göremiyorum. Bizim şarkılarımız, anılara sinmişti. Gününümüzün şarkılarında ne var? Remixlerle, ışık ve volümle atmosfer yaratıyorlar. Bunlardan gelecek yıllara, çocukların anılarına ne kalacak? Çekiç sesleri gibi remixler kalacak. Dolayısıyla geçmişteki bu iki ekip çok önemliydi.

-Sahi eskilerden kimler kaldı?

Bugün karşılığını bulamadığım insanlar var! Türk Müziği’nde Zeki Müren’in karşılığı yok. Muazzez Abacı’nın karşılığı yok. Emel Sayın’ın da karşılığı yok. Barış Manço’nun, Cem Karaca’nın, Fikret Kızılok’un, Tanju Okan’ın da karşılıkları yok... O yüzden eskilerden kimler kaldı? Çok az insan kaldı!

-Son beğeni hanenizde Tarkan’la Kenan Doğulu vardı. Onlardan sonraki kuşaktan listenize eklenen yeni isimler oldu mu?

Tarkan gerçekten çok iyi bir ses. Kenan Doğulu da çok iyi bir müzisyen. Onu da çok beğeniyorum. Şimdiki gençlerden gruplar var. Ama ‘şudur’ diyebileceğim çok önemli bir şey yok.

-Bir söyleşinizde ‘Güle sormuşlar ‘Niye kokarsın?’ diye ‘İbadetimdir’ demiş. Benim ibadetim de şarkı söylemektir’ demiş ve bazı kesimlerin tepkisini almıştınız! Bu konuda yeni bir şeyler söyleyecek misiniz?

Gülün görevi kokmak! İnsanın görevinin ibadet olduğu bir gerçek. Sabah evinden çıkıp, kimseyi kandırmadan çalışıp, akşam eve dönmek bir ibadettir. Bu din kitaplarında yer alan bir sözdür. Gerçekten insanın işini iyi yapması; bir ibadet. Bunun ötesinde ben baktım ki hayatta en zevk aldığım şey şarkı söylemek! Seyircinin önünde şarkı söylediğim zaman bir ayin gibi, bir ibadet gibi oluyor. Herkes o şarkıların içine giriyor. Bir saat iki saat yükseliyorsunuz. Bu ibadettir.

Yabancı damat aldık

-Kızınız Elvan yuvadan uçmuş! Artık sizin de bir yabancı damadınız varmış!

Elvan bu yaz İngiliz bir gençle evlenip, Londra’ya gelin gitti. Damat, spor organizasyonları yapan bir şirketi olan, Formula1’de çalışan bir genç. Elvan, İngiltere’de yaşayacak ama burada da bir evleri olacak. Biraz hasretlik çekeceğiz.

-Galatasaray Kulübü Divan Kurulu üyesi olduğunuz söyleniyor. Doğru mu?

Galatasaraylıyım ama Divan Kurulu üyesi değilim. Bir isim benzerliği.

-Erol Evgin ve Murat Evgin Türk Kalp Vakfı yararına beraber konser verdi. Baba-oğul musunuz, iki arkadaş mı?

Murat’la iki arkadaş gibiyiz, ama bazen de baba-oğul gibiyiz. Murat çok iyi besteler, aranjmanlar yapıyor, bilgisayar ortamında kayıtlar yapıyor. Yani kendi işlerinin tamamını kendi üretiyor. Çok iyi bir müzik adamı oldu. Artık o da ben de kendi kariyerlerimizde yürüyoruz.

KAHRAMANLIK TÜRKÜLERİYLE GENÇLERİ BULUŞTURACAĞIZ

-Akşamları bulmaca çözen amcalarla, yufka açan teyzelerin, dayı kızlarının ekran karşısına geçip keyifle izledikleri ‘Aileler Yarışıyor’ yarışması ne güzeldi! ‘Bir Sevda Masalı’ ise pek çok ünlünün bilinmeyenlerini yansıtmıştı ekrana. Yeniden düşünülemez mi bu programlar?

‘Aileler Yarışıyor’u 500 kez sundum. Başka ülkelerde 18-20 yıl sürüyormuş. Biz ne yazık ki çok çabuk tüketiyoruz. ‘Bir Sevda Masalı’ ise arkadaşlarımla özel sohbetler yaptığım bir programdı. ‘Nasıl tanıştınız, nasıl evlendiniz anlatır mısınız?’ gibi... 100 program yaptık. Giderek zorluklar başladı. Biz bir konuk listesi yapıyoruz, o hafta üç kişi boşanıyor. Tam siliyorsun listeden, bakmışsın yeniden evleniyor. Program, ünlü ve çok mutlu çiftlerin giderek azalmasıyla yürümez hale geldi... Ve bitirdik.

-Müzik hayatında 35’inci yılınız doldu. Sanıyorum ‘35 Yıl 35 Şarkı’ diye bir projeniz vardı.

1976-1980 yılları arasında Çiğdem Talû-Melih Kibar’la yaptığımız, aralarında ‘Söyle Canım’, ‘Sevdan Olmasa’, ‘İşte Böyle Bir Şey’, ‘Hep Böyle Kal’, ‘İçimdeki Fırtına’ gibi şarkılarımın bulunduğu 20 şarkıyı orijinal kayıtlarıyla CD formatında Şeker Bayramı’nda çıkarıp, müzikseverlerle buluşturacağım.

-Erol Evgin, kız çocukların eğitimi için sahneye çıktı. UNICEF Türkiye Milli Komitesi, ‘Erol Evgin’le Nostalji Konseri’ düzenledi. Bu konserlere devam mı?

UNICEF Türkiye Milli Komitesi, 23 yıl önce kurulmuştu. O tarihlerde ben Ankara’da çalışıyordum. Bana UNICEF’in Gönüllü Sanatçısı olmamı teklif ettiler ve oldum. Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, kadınları sosyal hayata katarak, kalkınmadaki en büyük adımı attı. Ama yazık ki hálá Türkiye’nin pek çok yerinde okula gidemeyen kızlarımız var. Bu proje çok önemli. Bu nedenle tekliflerini heyecanlanarak kabul ettim. Konserlere devam!

-Kurtuluş Savaşı ve Mustafa Kemal’ı anlatan bir başka projeniz daha vardı!

‘Uzun İnce Bir Yoldayım’la başlayıp ‘Yemen Türküsü’, ‘Çanakkale Türküsü’, kahramanlık türküleri ve benim şarkılarımla kucaklaşan 1.5 saatlik bir konser projemiz var. 28 Ekim’de Ritz Carlton’da bir gala yapacağız. Hürriyet gazetesi Yayın Koordinatörü sevgili Fikret Ercan’ın eşi Nesrin Hanım, Rotaryenler’in Sanat Danışmanı. Bu galamız onun önderliğinde gerçekleşecek! Bunu daha sonra üniversitelerimize taşıyacağız. 10 Kasım’da Karadeniz Teknik Üniversitesi’ndeyiz. Sonra Türkiye genelinde dolaşıp üniversiteli gençleri bu proje ile buluşturacağız.

-’Kurtuluş Savaşı’ dedik de, Turgut Özakman’ın ‘Şu Çılgın Türkler’ini okudunuz mu?

Turgut Özakman’ın kitabı muhteşem olmuş. O ağlayarak yazmış, biz de ağlayarak okuduk.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!