Psikiyatristi, şovu bırak diyor

Güncelleme Tarihi:

Psikiyatristi, şovu bırak diyor
Oluşturulma Tarihi: Aralık 06, 1998 00:00

Haberin Devamı

Şöhretli biri, şöhretten hoşlanmadığını söyleyince dışınızdan ‘‘evet kardeş sizin işiniz de zor’’ şeklinde bir kibarlık cümlesi kursanız da içinizden ‘‘ya sev, ya terket!’’ sertliğinde cümleler geçiyor. Okan Bayülgen de şöhreti sevmeyen şöhretlerden. Ama onun duygularında sahici birşeyler var. Bir kere onu Televoleler'de görmüyorsunuz. Gazetelerde eşleriyle, sevgilileriyle çektirdiği oyuncak ayı fonlu şirinlik fotoğraflarına rastlamıyorsunuz. Peki, tanınmaktan, izlenmekten, hatta sevilmekten hoşlanmayan bu adamın televizyonda ne işi var? Okan Bayülgen şov yapıyor, çünkü bu işi iyi yapıyor ve bu işten para kazanıyor. Üstelik doktorunun uyarılarına rağmen: ‘‘Ara sıra gittiğim psikiyatristim, bu işi düzenli olarak yapmamamı salık verdi. Şov illüzyonu beni sıkıyor, toplum içinde konuşurken çarpıntı tutuyor, heyecanlanıyorum, fenalık geçiriyorum. Eğer şöhreti seviyorsanız bunlara katlanırsınız. Ama benim böyle bir durumum da yok. Doktora göre, ödediğim bedel karşılığında elde ettiklerim zararımı karşılamıyor.’’

Okan Bayülgen, çocukluğunu anlatırken sisli puslu bir atmosfer yarattı. Zaman zaman yoğunlaşan sis görüş masefesini kısaltınca, bazı hikayelerin başı, bazılarının sonu eksik kaldı; bir çok şey hiç konuşulamadı. Zaten Okan'ın istediği de tamı tamına buydu. Hayatın en önemli referans noktası dediği çocukluğunu, hiç tanımadığı bir gazeteci üzerinden binlerce okur ile paylaşırken tedirgin oldu. Aynı tedirginliği albümlere bakarken de yaşadı. Başkalarının çocukluk fotoğraflarını görmek hoşuna gidiyordu, ama kendi çocukluğunu bir kerede teslim etmek istemiyordu. O yüzden bir sürüsünü bana bile göstermedi. Oraya albümlere bakmak için gittiğimi sanırken, bir ara kendimi avcumu yalarken buldum ve işimi yapamadığım duygusuna kapılıp gerildim. O da sağolsun beni hissetti ve röportajın ilk sorusunu kendi kendine sordu: ‘‘Neden fotoğraf konusunda bu kadar cimri davrandım?’’ Ve cevap verdi: ‘‘Çünkü onlar benim için çok mahrem nedense. Annem babam ben çocukken ayrıldığı için çocukluğum değişik evlerde, değişik insanlarla, dağınık geçti. O yıllardan kalan fotoğraflar öyle bir özellik kazanmış ki gözümde, sanki onları verirsem bir şey olacakmış gibi geliyor... Bir de şu var; çocukluk fotoğraflarımla sempati toplamak istemiyorum.’’ Görüldüğü üzere, öne sürdüğü nedenler son derece anlaşılır, tabii eğer sorgulamazsanız.

GECE İŞKENCELERİ

Biz böyle derin konulara yekten girince, doğum yeri, doğum tarihi gibi nüfus cüzdanı bilgilerini unuttuk tabii. Ama laf arasında söylediğine göre, bundan 35 sene önce dünyaya gelmiş. Dağınık, hatta fırtınalı olarak tanımladığı çocukluk yıllarında başına gelmeyen kalmamış hakikaten. İlkokul çağına geldiğinde, anne babası artık ayrılma noktasındaymış. Okan, durumdan etkilenmesin diye Göztepe Pansiyonlu İlkokulu'na yatılı olarak verilmiş: ‘‘Müdürler çocuklarla baş edemedikleri zaman onlara korkunç cezalar verirlerdi. Mesela gece gürültü yapanları kalorifer dairesine kapatırlardı. Hayatım, o yaşta bu cezalara maruz kalan biri olarak, bu tip abuklukları temizlemekle geçti. Onun için çocukları hiç sevmeyen adam olarak görünüp onlarla başka bir düzlemde iletişim kurduğuma inanıyorum hep.’’ Okan Bayülgen'in o gün olduğu gibi bugün de uyumak için herkesin yatmasını beklemesi, hatta işi garantiye almak için ‘‘gece kuşu’’ olması, evde ölür kalırsam beni bulamazlar diye korkup yalnız kalmaktan kaçınmasının sebeplerini Göztepe'deki ilkokul yıllarında aramak lazım belki de.

Filmi hızlandıralım... Yatılı okul faciası ortaya çıkınca Okan Şişli 19 Mayıs İlkokulu'nda alınır. Kış aylarında avukat babası ve ciciannesinin yanında kalır, yazın Bodrum'da ressam olan annesiyle ‘‘dolçe vita/tatlı hayat’’ yaşar. Ortaokulda Galatasaray Lisesi'ne girer. Anne babasına kızıp okulun daimi yatılı öğrencisi olur. Ortaokula kadar iftiharla geçerken lisede sınıfta kalmaya başlar. Liseyi Şişli'de tamamlar. Lise bittiğinde tek derdi iyi bir fotoğrafçı olmaktır. Kalkar Fransa'ya gider. Aileye jest olsun diye iktisat fakültesine kayıt yaptırır: ‘‘Orada antikacı bir Fransız kadınla yaşamaya başladım. Ahır mezatlarından Paris'in en ünlü açıkartırmalarına kadar girip çıkmadığım yer kalmadı. Tüm Fransa'yı otostopla dolaştım. Az zamana çok şey sığdırdım ama okulu işin içine katamadım. Bir yıl sonra bir aşk hikayesi yüzünden geri döndüm. Sonra da konservatuvara girdim.’’

KADINLAR KAZIKLAR

Hayatının bundan sonrasında kadınlar, kadınlar ve yine kadınlar var. Tanıştıklarının 13. günü evlendiği ve dört ay sonra ayrıldığı ilk karısı, Gece Kuşu ile çıkış yaptığı yıllarda evli olduğu ikinci karısı Gaye, geçenlerde boşandığı üçüncü karısı tiyatro oyuncusu Zeyno Gönenç. Birbirlerine ne fizik ne de karakter olarak benzemeyen üç karısının ortak özelliğini hiç düşünmeden söylüyor: ‘‘Üçü de iyi insanlardı, çok temiz kalplilerdi. Ve üçünün de çocuksu bir tarafı vardı. Ben de diğer çoğu erkek gibi, bir kadının bana ihtiyacı olmasına dayanamıyorum. Ama ondan sonra da sana ihtiyacı olduğu için o kadından nefret ediyorsun. Bu konuda ne kadar deneyim sahibi olursan ol, bir kadın seni kazıklar. Ama kazıklanmak hoşuma gidiyor benim.’’

Okan Bayülgen kazıklanmaktan korkmuyor, çünkü o terkedebilen bir insan: ‘‘Bundan da çok memnunum. Herşeyi, her işi kolaylıkla terkedebilirim. Bunun iki sebebi var; bir çabuk sıkılmak, iki kendine fazla güvenmek. Ne bir kadına, ne bir işe, ne de bir mala körü körüne bağlı değilim. Hepsini bırakabilirim. Bunu bir kaç kere yaptıktan sonra kendinize güveniyorsunuz. Yanınıza almamanız gereken şeyleri de almıyorsunuz.’’ Şaire göre yolun yarısını almış olan Okan Bayülgen, yoluna hafifleyerek devam ediyor. Biz de onu izlemeye.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!