Popvirüs...Olmadı Çelik!

Güncelleme Tarihi:

Popvirüs...Olmadı Çelik
Oluşturulma Tarihi: Eylül 26, 1997 00:00

Lale Barçın İMER
Haberin Devamı

Geçtiğimiz günlerde Elele Dergisi moda editörü Fulya Güngör ile bir Çelik arasında tatsız bir olay yaşanmış. Çekim yeri ve zamanı konusundaki anlaşmazlık, tartışmaya dönüşünce; müzisyen, meslektaşımın üzerine yürümüş. Üzerinde duracağım nokta, kimin haklı kimin haksız olduğu değil; söz konusu olan sanatçının son günlerdeki genel tavrı. Üstelik kendisi çok da güvendiğim bir isim olduğundan şaşkınlığım da büyük oldu. Olayı tamamen gazetecinin omuzlarına yükleyerek bu işten sıyrılmanın yollarını aramanın, sözkonusu yayının yöneticisini arayıp veryansın etmenin, reddedilince öfke kusmanın bir anlamı yok bence. Bir de ‘‘Siz Tarkan'a böyle mi davranıyorsunuz?’’ sözü var ki ağzından çıkmış olanlar kendisi adına ayrı bir şanssızlık. Ah şu Tarkan takıntısı... Tarkan'ı bu kadar eleştirmeye hak sahibi olduklarını düşünen müzisyenlerin ondan öğreneceği o kadar çok şey var ki...

ÖNCE İNSAN SONRA SANATÇI

Şu kendini ‘‘sanatçı’’ olarak adlandıran bir grup insan var ya müzik piyasasında, zaman zaman insanı az çileden çıkarmıyorlar. Bir kere kendilerinin ‘‘biz’’ ölümlü insanlardan çok daha duygusal, çok daha hümanist olduğuna inandırmışlar gidiyorlar. Öylesine ‘‘çok daha’’ları var ki diğer ülkelerin sanatçılarına bir şey kalmadığını düşünmemek elde değil. Bu ‘‘tip’’ üstün yaratıkların bir avantajı da görünmez kurallardan faydalanmalarıdır. Mesela sanatçının zamanı çok değerlidir, çünkü üstün ürünlerini yaratabilmeleri için bol bol uyumak zorundadırlar. Sonracığıma bol bol ‘‘çok şeyler’’ yapmak zorunda olduklarından beş dakika bile beklemeye tahammülleri yoktur. Gazeteciler onlar için en ‘‘ölümcül’’ insan kategorisine girer. Bu yüzden gözüne kestirdikleri gazetecilere özel kalem müdürleriymiş gibi davranmaktan pek haz alırlar. Mesleğimizin bu tip yüzkaraları ile istediği gibi konuşabilen, ‘‘üstün bilgileriyle’’ onlara istediği gibi ahkam kesebileceğini sanan dahası ona fırça atmayı bile kendinde hak gören sanatçı, karşısına ‘‘dişli’’bir gazeteci çıktığındaysa hemen o gazetecinin yöneticilerine başvurur, ‘‘Bak abi, bak abla muhabirin şöyle yaptı’’ diyerek veryansın eder. Muhabirine güvenmeyen ve ‘‘ben onun kulağını çekerim’’ muhabettine sıkça başvuran yöneticilerin sayısı da az olmadığından sanatçı bu cüreti sık sık gösterir.

Sanat insandır... Sanatçı olmak ‘‘insan olmakla’’ eşdeğerdir. Bu yüzden içimizdeki ‘‘sanatları’’ keşfetmenin sırrı önce insanlığımızı bulmak, korumak ve geliştirmekte gizlidir.

Sanatçı yaşamını Türkiye'de işte böyle sürdürür gider. Bu yaşantının şöyle bir tehlikesi vardır: Yıllar geçip de dönüp arkasına baktığında, onu ne hatırlayan ne de sevenin olduğu farkeder. Ve bir de aslında sanata dair pek bir şey üretememiş olduğunu...

Küçük İbo okula yetişememiş!

‘‘Küçük şarkıcılar’’ konusunda ne düşündüğümü biliyorsunuz. Onların tamamen sömürüldükleri, müziğe hiç bir katkıları olmadığı konusundaki fikirlerim hala geçerli. Bu akımın devam etmesi gelecek konusunda beni epeyce endişelendiriyor. Bir örnek vereyim, geçtiğimiz günlerde bir TV programda Küçük İbo yine konuktu. Yine yaşından büyük hareketler yapıyor, yine anlamsız ve sinirbozucu sohbetiyle tüylerimi diken diken ediyordu. Çocukça bir masumiyeti, çocukça bir sevimliliği ara ki bulasın. Başta ‘‘doğu kökenli’’ tüm 'sanatçı abileri' gibi ‘‘ben’’ yerine ‘‘biz’’ kelimesini kullanıyor. Bu da ‘‘Arkam var, güçlüyüm. Benden korkun!’’ anlamına geliyor sanki... Neyse, okullar açıldı ya... Küçük İbo da okul hayalleri kuruyordu ya (inanmıyorum!) işte bu düşü sonunda gerçekleşmiş. Ancak Küçük İbo çok yoğun işlerinden dolayı iki gün geç gidebilmiş çok sevdiği okuluna. Çünkü okul için gerekli malzemelerini almaya o sabaha kadar fırsatı olamamış yavrucağın. Ama olsun, daha okula gittiği gün sınıf başkanı seçilmiş... Ne de olsa ‘‘Küçük İbo’’ o. Bu kadar ayrıcalığı olsun değil mi?

Böyle devam ederse ‘‘Küçük İbo’’ kısa sürede büyük abilerininin ‘‘Ben en büyüğüm. Bu ülkede ne yaparsam yırtarım’’ yolunda hızla ilerleyecek!

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!