Örtülü okurumla başbaşa

Güncelleme Tarihi:

Örtülü okurumla başbaşa
Oluşturulma Tarihi: Eylül 22, 2001 00:00

Çalışırken kafama tuhaf tuhaf tokalar takıyorum. Yüzüm açılırsa zihnim de açılır diye. Bilgisayarın karşısında parantez işareti gibi oturup, deli danalar gibi yazıyorum. Elif Çakır kapıyı tıkladığında, kaset çözüyordum. Kaset çözme faaliyetimi bölmesi beni rahatsız etmedi. Ne başının bağlı olması ne de inancını dilediği gibi yaşamak istediğini anlatması. Sadece 15 dakika kaldı odada. Çıkarken sarmaş dolaştık, o süre zarfında neredeyse bütün hayatımızı birbirimize anlatmıştık.Tatilde de kafama tuhaf tuhaf tokalar takıyorum. Yüzüm açık olursa daha iyi yanarım diye. Elimde kitabım kendimi güneşe atıyorum. Ve Napoli yakınlarındaki Procida adasında şezlong komşum Elizabeth'le tanışıyorum. Sürekli yanında taşıdığı bir çantası var. İçinde güneş kremi, saç fırçası, sigara filan. Bir de kitap var. Adını göremiyorum. Ama kitabın sayfaları çok okunmaktan kıvrılmış kulak gibi. Ne okuyorsun diyorum. Küt diye çıkarıyor. Şezlong arkadaşım 14 yıldır yanında sürekli İncil taşıyor. Elizabeth sıkı bir balerinken, bir gün ayağını kırıyor ve o çok sevdiği dans kariyeri sona eriyor. Artık IT firmalarından birinde çalışıyor. Hayatındaki bu ani değişiklik onun yerlerde sürünmesine sebep oluyor. Ve tüm bu süre içinde ona bir tek erkek destek oluyor: Hz. İsa. Bu iki kadını, tuhaf ama, birbirine benzettim. İkisi de inançlıydı. Tamam biri Müslüman biri Hıristiyan ama kalben inandıkları bir şey vardı. Ve kendi içlerinde yaşıyorlardı. Çok seviyorum böyle insanları ve saygı duyuyorum. Ne Elisabeth'in yanında sürekli güneş kremlerine bulanmış İncil'i taşımasını ne de Elif'in başını bağlamasını yadırgıyorum. Artık Elizabeth'i yakalayamam.Ama Elif burada, yanıbaşımda...Kafanızdakinin adı ne?- Örtü. Neden türban değil!- Onun şekli değişik de ondan. Daha estetiktir türban. Özel kumaştan yapılmıştır. Kıyafeti tamamlar, kadına daha bir güzellik katar. Benimki öyle değil, benimki basit, alelade bir örtü.ÊÖrtü sizin için tam olarak ne ifade ediyor?- İnanç. Benim için siyasi bir simge hiç olmadı. Örtünmek benim bilinçli tercihim.Sorması ayıp ama ayaklarınız niye açık?- Zaman zaman çorap giydiğim de oluyor. Bilmem, bugün giymedim. Kuran'ı Kerim'deki bir ayete göre el, yüz, ayak müstesna. Her zaman ayaklarımı örtme ihtiyacı hissetmiyorum. Ama örtünmesini söyleyenler de var. Ben kişisel tercihimi kullanıyorum.İyi de ayaklardan tahrik olan ayak fetişistleri var, onları hiç düşünmüyor musunuz?- Doğru öyle bir yazınız vardı, okuyunca çok gülmüştüm. Fetişistlerin benim ayaklarıma bakarak tahrik olmaları mümkün değil! Bir kere çok küçük, 36.Ama ayaklarınız bakımlı...- Ee örtünüyorum diye ayak bakımı, saç bakımı yaptırmayacağım diye bir şey yok ki! Makyaj yaptıracaksam, saçımı başımı yaptıracaksam ya da zayıflayacaksam kendim için yaparım. Kadınların başkaları için beden imajı kaygılarının olması üzücü değil mi? Peki bu kadar renkli giyinmekten korkmuyor musunuz?- Yoo, kendime yakıştırdığım renkleri tercih ediyorum. Çok renkli giyindiğim gibi lacivert, siyah gibi son derece sakin renkleri de tercih edebilirim.Yıllar önce Rafsancani'nin kızı ‘‘Rengin önemi yok’’ dediği için kıpkırmızı bir çarşaf diktirmiş, İran'da öyle dolaşmıştım. Eğlenceliydi. Yani örtünürken rengin önemi yok, öyle mi?- Tartışmalı bir konu bu. Kimi olduğunu söylüyor, kimi olmadığını. Ben batıl olduğunu düşünüyorum. Renkleri yaratan da Allah. En güzel şekilde istifade edilmeli. Ama bu benim düşüncem. Renklerle problemim yok benim. ÊBaşörtüsü yüzünden üniversiteye gidememekten pişmanlık duyuyor musunuz?- Üzülüyorum demek daha doğru. İki kere kazandım. Radyo Televizyon'u sonra da Açık Öğretim'i. Beni ben olarak gibi kabul etmedikleri için okuyamadım maalesef.Neden peruk takıp, takiye yapıp üniversiteye girmeyi ve bitirmeyi düşünmediniz?- Dürüst gelmiyor da ondan. Hatta riyakarlık. Neden abuk sabuk numaralar çekip kendimi gülünç duruma düşüreyim? Acıklı da geliyor böyle hikayeler.Benim hafif sıyırdığımı söyleyenler var! Sizin için de var mı?- Olgun olduğumu söyleyenler kadar uçuk ve çatlak olduğumu iddia edenler de var.Êİslami kesimde insanlar kolay kolay boşanamaz diye biliyorum. Siz nasıl becerdiniz?- Son yıllarda aynen Batı'da olduğu gibi Türkiye'de de boşanma oranları artıyor. Her kesim bu işten nasibini alıyor. Kaldı ki, Türk gelenek ve göreneklerine çok da uygun değil, ama yine de oluyor. Bizde ‘‘Gelinliğinle girdiğin evden kefeninle çık’’ temennisi vardır ama ben böyle düşünmüyorum. Tamam ilişkini düzeltmeye çalışırsın, tedavisi varsa tedaviye gidersin. Peki ama yoksa? Mutsuzluğa boyun eğmek niye? Boşanmayı desteklediğimden değil ama bireyler mahvolacaksa, çocuklar eziyet çekecekse boşanmak hayırlı olan. 18 yaşında evlenmiştim, 7 yıl evli kaldım...Aşk mıydı?- Sevdiğimi ve sevildiğimi zannetmeydi diyelim. İki çocuğum oldu. Çocuklarımdan dolayı ayrılmadım değil, tam da çocuklarım yüzünden ayrıldım.O ne demek?- Onları birbirini sevmeyen iki insan arasında yaşamaya mahkum etmeye hakkım olmadığını düşündüm. Tabii suçlamalara da maruz kaldım: Annelik ruhu taşımadığım söylendi. Herkes farklı düşünüyor tabii, ama sonuçta inandığınız neyse onu yapıyorsunuz. Bitirdim evliliğimi.Bunu çevrenize nasıl kabul ettirdiniz?- Çevre dediğiniz kabulenmez ki! Kabullenmelerini de beklememek gerekiyor. Hayatta ne yazık ki herşeyde onaylanmıyorsunuz. Boşanma oranları İslami kesimde daha mı düşük, daha mı yüksek?- Ee daha düşük tabii. Absürd karşılanır. Kadın yaşantısını nasıl devam ettirecek? Örtülü biri daha fazla zorluklarla karşılaşabilir. Çevre baskısı daha yoğundur, geleneklere daha fazla uymak zorundadır. Sadece boşanma meselesinde değil ki, pek çok konuda örtülü olduğun zaman ikinci sınıf muamelesi görüyorsun. Bir tür zenci yani! Nasıl oluyor da siz iki çocuklu dul bir kadın olmaktan korkmadınız?- Korkup kenara çekilmektense, korkularımın üzerine yürüdüm...Vallahi tebrikler. Koca peki?- Haliyle kabullenemedi.ÊVe şimdi de Halkla İlişkiler Müdürlüğü'nü yaptığınız Timaş Yayınevi'nde ‘‘Evliliğinizi Kurtarın’’ kitabını tanıtıyorsunuz. Bu komik değil mi?- Kendimle ben de dalga geçiyorum. Bazıları ilişkiler söz konusu olduğunda ‘‘Senin yerinde olsam...’’ diye başlayan cümleler kurmaya bayılır ya. Ben hiç prim vermem öyle şeylere. Çünkü kimse kimsenin yerinde olamaz. ‘‘Benim kocam olsaydı şöyle davranırdım, şöyle yapardım.’’ Ee yap o zaman! Ama bu kitap böyle abuk sabuk şeyler anlatmıyor. Evliliği kurtarmak için teknik bilgilerden ziyade bir konuşma üslubu öneriyor. Hoşuma gitti. Konuşurken yaptığımız hitap yanlışlarını düzeltmemizi öneriyor. Hani ‘‘Beni kırıyorsun’’ gibi şeyler söyleriz ya, kitap ‘‘ben’’ dilinin ortaya çıkarılmasını salık veriyor ‘‘Ben kırılıyorum’’ demenin daha faydalı olacağını belirtiyor. Ne bileyim evliliğini kurtarmak isteyenlere iyi gelebilir.Yeni bir eşi çevrenize kabul ettirebilmeniz mümkün mü?- Tabii ama sadece evime ekmek getirecek diye biriyle evlenmem. Geçimi temin etmekten önemli şeyler olduğuna inanıyorum. Ya da gözgöze bakmaktan. Gözgöze bakmakta ne gibi sakınca var?- Yok da, insanlar sadece gözgöze gelmekten hoşlanıyorlar diye birbirlerini seviyor zannediyorlar. Bakın etrafınızda yaşanan ilişkilere. Son derece pespaye değil mi? Bir günlük aşklar, ölümsüz aşklar gibi sunuluyor. Ortak bir noktaya bakamadıkları için de bitiyor. Beni okuyup keyif aldığınızı söylüyorsunuz, bu tuhaf değil mi?- Tam aksine ben sizde tamamiyle kendimi görüyorum. İnsanların açıkça söyleyemediklerini bağıra bağıra söylüyorsunuz. Meydan okuyan haliniz hoşuma gidiyor.Peki beni okuduğunuzu çevrenize söyleyebiliyor musunuz?- Elbette. Burun kıvıranlar var. Ama onların da sizi gizli gizli okuduğunu düşünüyorum.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!