Onu yeme bunu yeme diyerek insanları kolesterol manyağı yaptık

Güncelleme Tarihi:

Onu yeme bunu yeme diyerek insanları kolesterol manyağı yaptık
Oluşturulma Tarihi: Kasım 07, 2010 00:00

Yumurtanın sanıldığı gibi bir kolestrol bombası olmadığını yıllar sonra ispatladıklarını anlatan Prof. Dr. Bingür Sönmez “Artık öyle katı yasaklar yok. Sloganımız, ‘Her şeyden yeterince ye, hiçbir şeyden fazla yeme’, diyor: “70-75 yaşında hastalarım ‘Ben ne yiyeyim?’ diye soruyor. İçimden, ‘Ne yersen ye, artık çok geç’ diyorum. Bana bu soruyu anneler sormalı. Çocuklarda 10 yaşından itibaren sağlıklı beslenme başlamalı

Hocam, çocukluğunuzun mutfağından başlayalım, neler hatırlıyorsunuz?
- Çok zengin bir mutfaktı. Beş çocuklu bir aile, bir teyze, amca çocukları, yaklaşık 10-12 kişinin oturduğu bir sofra ve bu kalabalığı doyurmak zorunda olan bir anne düşünün... Masamızda mutlaka hamur işi olurdu. Annemin yaptığı mantıyı, suböreğini de hiç unutamam. Sarıkamış’a bir üst düzey yönetici geldiği zaman ilk olarak annem ziyaret edilirdi ve annem onlara su böreği yapardı. Sarıkamış’a her gelene, “Saadet Hanım’ın suböreğinden mutlaka yiyin” diye tembih ederlerdi.

Sarıkamış’ın meşhur Velibağı yemeğini sever miydiniz?
- Velibağı, Çerkez düğünlerinde, ziyafetlerinde verilen bir yemektir. Aslında patatesle yoğrulmuş hamurla yapılan pizza gibidir, çok lezzetlidir. Üzerine bol tereyağı sürmek gerekir. Çocukluğumun keyfi tabii.

Çocukluğunuzda en sevdiğiniz yemekler hangileriydi?
- El böreğinin tadını hiç unutamıyorum. Kızarmış patatesi de çok severdim. Evde yapılan çok zararlı değil, dışarıda yediğiniz çok zararlı. İçinde çok tuz var, yağı fazla ve çok kez kullanılmış yağda yapılıyor. Annemse ilk yağda, en fazla ikinci yağda kızartırdı. Bugün halen eşim patates kızartırken bir-iki tane çalmak, hayatta duyduğum en büyük keyiflerden.

Siz de sıkı diyetten yana mısınız?
- Diyetlerde onu yeme bunu yeme diyerek insanları kolesterol manyağı yaptık. Artık öyle katı yasaklar yok. Sloganımız şöyle: “Her şeyden yeterince ye, hiçbir şeyden fazla yeme.” İnsanlar bana hep şu soruyu sorar: “Doktor, sağlıklı olmak, uzun yaşamak için ben ne yiyeyim?” Bu soruyu soranlar bekliyor ki ben onlara sihirli bir ot ismi söyleyeyim. 40 ayrı bitkiyi yememiz lazım ki bir işe yarasın. Bu 40 otu karıştırmak mümkün değil. Onun için her şeyden yeterince yemek, hiçbir şeyden fazla yememek sağlıklı yaşamanın formülü.

Bir günlük yemek serüveninizi anlatır mısınız?
- Kahvaltım, bir dilim kepek ekmeği ve beyaz peynir. Yediğiniz zaman sizi doyurmayan şey gerçek değildir. Bazen restoranlarda kepek ekmeği yiyor, doymuyorsunuz. Çünkü o ekmekte kepek yok. Benim sabahleyin yediğim o kepek ekmeği, beni tok tutuyor. Çünkü içinde gerçek kepek, lif var. Kahvaltım çok süratli olmak zorunda. Çünkü çok geç yatıyorum ve erken kalkıyorum. Hemen hastaneye ulaşmam lazım. Keyifli kahvaltıları haftasonu tüm aile birlikte yapıyoruz. Öğlen sebzeli, karbonhidratı eksik yiyecekler yemeye çalışıyorum. İkindi vakti mutlaka bir zeytinyağlı, meyve, yoğurt türü bir şeyler yiyorum. Akşamları hafif şeylerle yetiniyorum.

TOPRAKTA UYUYORUM

Kahvaltı dışında ailece yemek yeme fırsatı bulabiliyor musunuz?

- Kızımın okulu, dersi, kursu; eşimin sosyal çalışmaları; oğlumun iş yoğunluğu ve benim zamansızlığım sıkça bir arada olmamızı engelliyor. Bu durumu şöyle çözüyorum; cumartesi akşamları mutlaka sinemaya gidiyoruz. Bu çocukların seçeceği bir film oluyor. Oğlum 24.00’ten sonra bizden ayrılıyor. Kızım henüz 18 yaşında, o pek ayrılamıyor. Çarşamba akşamları bizim özel günümüz. O gün abur cubur yiyoruz. Fast food hariç her şey olabiliyor. Pazar günleri ben öğlene kadar dinleniyorum. Öğleden sonra, Küçükçekmece’de, gölün kenarındaki 2-2.5 dönüm büyüklüğündeki bahçeme gidip organik tarım yapıyorum, toprakta uyuyorum, ağaçlarımdan meyve topluyorum. Pazar akşamı bütün aile yemek yiyoruz. Bazen pazar günleri bahçede brunch yapıyoruz. O günlerde tereyağlı yumurtamızı da yiyoruz.

Mutfağınızda hep sağlıklı yemekler mi pişer?
- Evde pişen yemekler daha çok zeytinyağlı, sebze ağırlıklı. Dışarıda et ağırlıklı yiyoruz. En önemlisi, evde hiç tatlı yapılmıyor. Artık o hamur işi tatlıları kesinlikle reddediyorum. Çünkü tatlandırmak için mısır şurubu kullanıyorlar. Çocukluğumuzda annemizin evde yaptığı baklavadan iki dilim yerdik, üçüncüyü yiyemezdik. Ama dışarıdan baklava aldığınızda, 10 dilim yiyor yine de doymuyorsunuz. Oradaki mısır şurubu hem ağır geliyor hem de korkunç insülin salgılıyor. Bana soruyorlar, “Hocam zararlı şeyler yiyor musunuz?” Tabii ki yiyorum, mesela ayda bir paça çorbası, işkembe çorbası içiyorum; ayda bir Velibağı mutlaka yiyorum.

Kefire ayrı bir tutkunuz olduğunu biliyorum, çok mu faydalı?
- Evet, eskiden annelerimiz kefiri ve yoğurdu evde yaparmış. Babam yoğurt yapmayı çok severdi. Babamın yaptığı yoğurtla bugünkü yoğurtlar aynı değil. Piyasadan aldığımız yoğurtların içinde katkı maddeleri var. Bir yoğurda kaşığı vurduğunuz zaman su akmıyorsa, o gerçek yoğurt değildir. Akşamları kefir içiyorum, hem tok tutuyor hem de metabolizmamdaki bakteri düzenini sağlıyor. Bunu herkese öneriyorum. Hem besleyici, hem rahatlatıcı hem de ara öğün olarak son derece doyurucu.

Bazı şeyler var ki uzun süre yasaklandıktan sonra “Pardon” deniyor. Yumurtada olduğu gibi, bu muhteşem lezzetten bizi uzak bıraktıktan sonra özür diliyorsunuz. Bu neden kaynaklanıyor?
- Tıp pozitif bir bilim değil. Birtakım ampirik şeylerle yönetiyoruz. Ameliyatlarda da böyle oluyor. Sayısız ameliyat yapıyoruz, sonra biri çıkıyor, “Bu tekniğin hiçbir yararı yok” diyor. Geriye dönüp bakıyorsunuz ki hakikatten yokmuş. Onurlu bilim adamları dönüp özür diliyor. Bu ilaçlar için de böyle, maalesef bunu yaşıyoruz.

Yumurtadan nasıl özür dilediniz?
- Yumurtada müthiş bir şey yaşadık. Uzun yıllar yumurtanın bir kolesterol bombası olduğu düşünülmüş. Tamam içinde kolesterol var ama kötü huylu kolesterolü yükselten bir kolesterol değil. Dolayısıyla vücuda çok zararlı değil. Ben, “Yumurtayı gün aşırı yiyebilirsiniz” dediğim gün kıyamet koptu. Olayı bilen doktorlar ve Kardiyoloji Derneği sesini çıkartmadı. 65 denek üstünde bir bilimsel araştırma yaptık. Araştırmanın sonunda gördük ki, gün aşırı yenen yumurta iyi huylu kolesterolü artıyor, kötü huylu kolesterolü düşürüyor. Yumurtayı kayısı kıvamında öneriyoruz. Sıvı yağ diye diye insanların omega-3, omega-6 dengelerini bozduk. Omega-6’nın fazlası damarlar için zararlı. Sıvı yağ mutlaka zeytinyağı olacak, mutlaka sızma olacak. İkinci tercih ise fındık yağı.

Herkese “Hareket edin” diyorsunuz ama iş yoğunluğunuzdan ötürü siz pek hareket edemiyorsunuz. Bu ikilem değil mi?
- Çok doğru söylediniz. Hareket çok önemli. Tarih öncesi dönemde ilkel kabileler sadece et, yağ ve sütle besleniyorlardı ama hiçbirinin kolesterolü yüksek değildi. Çünkü günde 30 kilometre yürüyorlardı. Bence yemek önemli değil yakmak çok önemli. Hasta geliyor, “Doktor, tavşana döndüm” diyor ama bakıyorsunuz yağlar anormal yüksek. Bir ara her akşam arabamı park edip, sitenin etrafında tur atıyordum. Yaklaşık 1.5 kilometre yürüyüş yapmış oluyordum. Fakat son zamanlarda arabayla evin arasındaki merdivenler bile gözümde büyüyor. Bu yüzden son iki yılda kilo aldım. Tekrar başlamam lazım. Sarıkamış’ta yılda üç gün dağlara çıkıyorum, dolaşıyorum, bu bana büyük kalori harcatıyor. İnsanı öldüren hareketsizlik, ben de bu ara onu yapamıyorum.

Hareketten kastınız nedir?
- Koşmayı öneren Dr. Cocker koşarken öldü. Günaşırı, 45 dakika biraz hızlı tempoyla yürümek yeterli. Normal insan 5 kilometreyi bir saatte yürür. Biz, insanlara bu mesafeyi 45 dakikada yürüyün diyoruz. En kötü ihtimalle bu yürüyüşü cumartesi, pazar yapmak gerekir.

ÇOCUKLAR FAST FOOD YERKEN ŞUURLARINI KAYBEDİYOR

70-75 yaşında hastalarım “Doktor ben ne yiyeyim?” diye soruyor. İçimden, “Ne yersen ye, artık çok geç” diyorum. Bana bu soruyu anneler sormalı. Çocuklarda 10 yaşından itibaren sağlıklı beslenme başlamalı. Çocukların en büyük felaketi fast food. Çocukları fast food’dan uzak tutmalıyız. Anne koşup oynayan çocuğunu terli terli soğuk su içmemesi konusunda uyarıyor ama “Fast food yeme, 20 sene sonra kalp hastası olursun” demiyor. Çocuklar fast food yiyebilmek için hafta sonunu iple çekiyor. Yerken onlara şöyle bir dikkat edin, şuurlarını kaybediyorlar sanki. Bilinçaltında “Sürekli ye, sürekli ye” diyen bir hormon salgılanıyor.

OTEL ODALARINDAKİ ANİ ÖLÜMLER CİNSEL GÜCÜ ARTIRICI İLAÇLAR YÜZÜNDEN

Heyecanlı seksten ve yemekten uzak durun” diyorsunuz. Her ikisi de mutluluk hormonu endorfinin tetikleyicisi değil mi?
-“Seks yapmayın” demiyoruz, “Sevgilinizle değil de eşinizle seks yapın, otel odasında değil de evinizde seks yapın” diyoruz. Amerika’da bu konuda araştırmalar yapılmış. Otel odalarında seks yapan insanların, nabzı ve tansiyonu beklenenden çok yükseliyormuş. Bu kaçamakları yapanlar belli yaşta insanlar olduğu için, hele hele bir de cinsel gücü artırıcı kullanıyorsa tehlike daha da artıyor. Otel odalarındaki ani ölümlerin çoğu bu sebepten.

Burada suçlu kim?
- Keyif veren hormon endorfin değil adrenalin. Adrenalin nabzı yükseltiyor, ateş basmasına neden oluyor. Tabii ki ikisi de mutluluk veriyor ama biri sağlıklı mutluluk, diğeri tehlikeli mutluluk veriyor. Endorfinimizi yükseltecek şeyler yapmalıyız. Nabzı yavaşlatmak ve solunumu ayarlamak çok önemli. Birçok insan nefes almayı bilmiyor. Doğru nefes almak endorfini yükseltir. İkincisi çok hızlı hareket ediyoruz, nabzımızı çok yükseltiyoruz. Kaplumbağa 200 yıl, fil 100-150 yıl yaşıyor. Ama fare birkaç yıl yaşıyor, neden? Farenin nabzı 200-250, fil ve kaplumbağanın nabzı ise 35-40 arasında atıyor. Nabzın ne kadar yavaşsa, o kadar uzun ömürlü oluyorsun.

Yüksek nabız kalbimi yıpratıyor?
- Budizm inanışında insanının nabız sayısının belli olduğu öne sürülür. Diyelim sizin nabzınız yaşamınız boyunca bir milyon 100 kere çarpacak. Bu çarpmayı 40 yılda da 75 yılda da gerçekleştirebilirsiniz. Nabzınızı ne kadar yavaşlatırsanız o kadar uzun yaşarsınız. Bunu espri olsun diye söylüyorum ama işin mistik yönünde söylenen bu.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!