O, doğarken ünlüydü

Güncelleme Tarihi:

O, doğarken ünlüydü
Oluşturulma Tarihi: Kasım 22, 1997 00:00

Haberin Devamı

Oğlu Mahir, bir zamanların karizmatik jönü ORHAN GÜNŞİRAY'IN izinden gitmedi

‘BEN DE FAHİŞELİK HAKKIMI KULLANIYORUM’

Soğuk, mesafeli, hatta biraz da kendini beğenmiş... Mahir Günşiray dışarıdan böyle görünüyor. Kendine dışarıdan hiç bakmamış ama biraz düşününce o da benzer şeyler söylüyor. Bu kabullenişte bir savunma da yok üstelik: ‘‘Evet tanımadığım kişilerle olan ilişkilerimde hemen ısınan biri değilim. Ama herkese büyük bir sevgiyle yaklaşmam için bir neden de olmuyor doğrusu.’’ Mahir Günşiray Devlet Tiyatroları'ndaki görevinden bir süre önce istifa etti. Şimdi kurucularından olduğu Tiyatro Oyunevi ile çalışıyor. Bugünlerde Pamukbank reklamlarında da görünüyor. Bir oyuncu olarak reklamlar konusundaki fikri net: ‘‘Geçen gün Ferhan Şensoy ile yapılan bir röportajı okudum. Bunun adını açıkça koymak lazım.

Bu bizim sanatçı olarak fahişelik hakkımız. Yat kat almak için değil, yaşamımı tiyatro yaparak sürdürmek için yapıyorum. Bir de fahişelik yapmayayım deyip işini de yapmayanlar var.’’

Kadınlar Mahir Günşiray'ı beğeniyor.

Bir zamanlar o da kendini beğenirmiş, yaşamını fiziği üzerine kuracak kadar çok hem de. Güzel kızlara ve yakışıklı erkeklere özgü, ‘‘en kötü ihtimalle güzelim’’ hali onun ruhunu da ele geçirmiş. Açık kumral saçları, buğday teni, parlak koyu kahverengi gözleri, düzgün vücuduna güvenip bir karar vermiş; Türk Sinemasının jönü olacakmış. Jön olunca kadınların ona daha bir bayılacağına, böylece onlar için çaba sarfetmesine gerek kalmayacağına inanmış. Ve bunun için Ankara Devlet Konservatuarı'nın Tiyatro bölümüne girmiş:

‘‘Konservatuara girdiğimde çok cahil birisiydim. O güne kadar çok az kitap okumuş, çok az tiyatro seyretmiştim. Sanatla bağlarım zayıftı. Okula girdikten sonra bu eksikliğimi hemen farkettim, açığımı kapatmak için fazla okudum, çalıştım.’’

Mahir Günşiray, ilk kararında ısrar edip jön olsaydı, şu an nasıl bir noktada olurdu acaba? Star sinemasının terkedildiği bir ortamda, erken emeklilik yaşayan bir yıldız ya da yaptığı işlerden çok yaşadığı aşklarla gündeme gelen, bu haliyle ‘‘babasının oğlu’’ yakıştırmalarına maruz kalan bir playboy. Bunların hiçbiri olmadı.

Mahir Günşiray ünlü bir bebek olarak doğdu. Babası, Türk sinemasının jönlerinden Orhan Günşiray'dı. İki yaşındayken anneyle baba ayrıldı. Orhan Bey altı evlilik daha yaptı. Mahir ciciannelerine hiçbir zaman tepki duymadı. O zaman çok popüler olan Ömercik, Sezercik, Ayşecik filmlerinden etkilenip yataklarına fare ölüsü, sandalyelerine raptiye, çaylarına tuz koymaya kalkmadı. Hatta bugün bile hepsinin adını tarih sırasıyla bir çırpıda sayabiliyor.

Pek iyi bir çocuk olamamış

Çocukluğunda annesinin dışında iki önemli kadın daha var; babaanne ve anneanne: ‘‘Çocukluğumda bana babaannem baktı. Yazları da anneanneme giderdim, o da maddi manevi hep yanımda oldu. Konservatuara girmeme ön ayak olan, bu süreçte beni yaşatan, her konuda destekleyen; bugün Mahir'in Mahir olmasındaki en önemli etkenlerden biridir.’’

Aile üstüne titremiş titremesine, ama Mahir pek ‘‘iyi’’ bir çocuk olamamış. Mesela sınıf arkadaşını taşla yaraladığı için yuvadan atılmış. İlkokul neyse de, ortaokul ve lisede her dönem eve on zayıflı karnelerle gelmiş. Sonunda lise ikiden okulu terketmiş ve otelcilik okumuş. İlk işi Sheraton'da bellboy'luk. Sonra diskolarda DJ'lik, konfeksiyoncuda getir götür işleri, ansiklopedi pazarlamacılığı, mankenlik, bir yaz rehberlik, Bodrum'da pansiyonculuk... Ve en sonunda Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü'nde öğrencilik. ‘‘Şimdi, düşünce özgürlüğünü savunduğu için DGM'de yargılanan, entellektüel boyutu inkar edilemeyecek üretimlerin peşinde koşan Mahir Günşiray, o zamanlar aklı beş karış havada, kızlara bakan bir tip miydi yani?’’ diye soruyorum. Haklı olarak düzeltiyor: ‘‘Öyle denebilir. Ama kızlara şimdi de bakıyorum. Aklı havada olmakla kızlara bakmanın ne alakası var canım!’’ Benim ki de soru mu!

Can için çıkılan merdivenler

Mahir, kendi gibi tiyatrocu olan Ayşe Günşiray ile on yılı aşkındır evli. Dokuz yaşında bir oğlu var, Can. Can'ı eve varmak için merdivenleri hızlı hızlı çıktığı bir aşk gibi tanımlıyor: ‘‘Ondan çok şey öğrendim. Bir insanın en küçük halinden bugüne kadar gelme sürecinde o kadar çok birlikte oldum ki, kendi eğitimimi yaptım onunla. Kusurlarımı düzeltme fırsatı buldum.’’ Ona göre şu sıralardaki kusuru ‘‘iş manyağı’’ olması. Kendine vakit ayıramamaktan şikayetçi.

Geçen ay Devlet Tiyatroları'ndan (DT) istifa etti. DT'de düşünce özgürlüğü olmadığından artık hiç şüphesi yok. Peki neden 11 yıl bu çatının altında kaldı? ‘‘Uzun yıllar bazı şeylerin düzeleceği inancını taşıyordum ama hiçbir şey düzelmediği gibi daha da kötüye gidiyor. Sorunları tartışmak yerine, basına demeç verdiniz, böylelikle kurumumuzu küçük düşürdünüz diye ceza veriyorlar. Son olarak, tutum ve davranışlarımdan dolayı ikramiyemi kestiler. Sanki devlet ailenin otoriter babası, ben de yaramazlık yapan çocuk!’’

Aslında DT hayatındaki bir ayrıntıydı, hala tiyatroyla dip dibe yaşıyor. Bu bir bağımlılıksa bile, beni hayata bağlayan bir şey, bu yanıyla iyi bir bağımlılık, diyor. Yine de bir gün tiyatrodan ayrı düşerse yapabileceği bir sürü şey var. Mesela bir lokanta açıp insanlara iyi yemekler sunmak. Randevumuz sabahın dokuzunda olduğu için ben meyve suyuyla yetinmek zorunda kaldım, ama Çin, Hint, İtalyan ve Türk mutfağını iyi bildiğini söylüyor.

Rakı ve balığı bir arada bulduğu her zaman eğleniyor, bir de arkadaşlarıyla. En yakın arkadaşı 17 yıl önce konservatuarda okurken tanıdığı Çetin Sarıkartal. Sarıkartal, tiyatro çalışmalarına dramaturg olarak katılıyor: ‘‘Çetin'le olan dostluğumuza entellektüel bir ilişki denemez. Ondaki alçakgönüllülüğü, bilgisini gizleyebilme, istediği zaman kendisini toplumda kaybettirebilme özelliğini seviyorum. Bu özellikleri ondan öğrenmeye çalışıyorum.’’

Bakmayın burnu havalarda durduğuna. Görüyorsunuz, o da alçakgönüllülüğe prim veriyor!

Mahir Günşiray ilk filmi ‘‘Oğlum Oğlum’’u 1966 yılında çevirdi. Söylediğine göre sabahın erken saatlerinde uyanıp sete gitmek, rol yapmaktan daha zor gelmiş.

Gülsevil Hanım (üstte) ile Orhan Bey, Mahir iki yaşındayken ayrılınca, Mahir'in bakımını anneanne ve babaanne üstlendi. Bu nedenle bu iki kadının hayatındaki yeri büyük: ‘‘Tüm çocukluğum boyunca bana babaannem baktı. Anneannem ise (sağda) bugün Mahir'in Mahir olmasındaki en önemli etkenlerden biridir.’’

Üç kuşak; Orhan, Can ve Mahir Günşiray birarada. Can'ın babasının hayatında kocaman bir yeri var: ‘‘Can eve varmak için merdivenleri hızlı hızlı çıktığım bir aşk gibi.’’

Ayşe ve Mahir Günşiray on yıldır evli. Eşi gibi tiyatrocu olan Ayşe Günşiray Devlet Tiyatrolarında oyunculuk yapıyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!