Mistik yolculuk

Güncelleme Tarihi:

Mistik yolculuk
Oluşturulma Tarihi: Kasım 07, 1997 00:00

Haberin Devamı

Yayınlandığı günden beri Türkiye'nin best seller listelerinde bir numarayı kimseye kaptırmayan ve 38'nci baskıya ulaşan Simyacı'nın yazarı Brezilyalı Paulo Coelho kitaplarını ve geçmişini Hürriyet'e anlattı. 68'li bir hippi ve şarkı sözü yazarıyken hapisaneye düştü. Şarkıları yönetimi kızdırmıştı. Hapiste mistisizmi keşfetti ve kendi kaderini nasıl değiştireceğini buldu. Ölmeye değecek tek şeyin kitapları olduğunu düşünüyor. Çok satmasını ise insanların ruhuna hitap etmesine bağlıyor. Türkçe'de yayınlanan ikinci kitabı Piedra Irmağının Kıyısında Oturdum Ağladım ile ölümsüz aşkın kapılarını zorluyor.

Sizin eski bir şarkı sözü yazarı olduğunuzu biliyoruz. Oradan yazarlığa geçişiniz nasıl oldu?

- 1974'e kadar şarkı sözü yazdım ve ondan sonra hayatımda pek çok şey oldu. Tutuklandım, çünkü o sıralarda bir diktatörlükte yaşıyorduk. Şarkılarım nedeniyle tutuklanmıştım. Cezaevinden çıktığım zaman çökmüştüm. Şarkılar yazmaya devam ediyordum ama tüm kalbimi veremiyordum. Çünkü benim hayalim yazar olmaktı. Hapiste ölümle karşılaştığım zaman, şarkılar için değil, kitaplar için ölmeyi tercih ettim. Çünkü kitaplar benim gerçeğimdi. Ve hayatımı kişisel inançlarım için riske atabileceğime karar verdim, sadece kitap yazmaya başladım.

Peki, eski bir müzikçi olarak bugün ne dinliyorsunuz?

- U2, Peter Gabriel ve klasiklerden Moody Blues. Tabii ki benim kuşağımın klasiği Pink Floyd.

Sufilik gerçeğime uygun

Simyacı, Türkiye'de ve dünyada en çok satan romanınız oldu. Bu başarıyı neye bağlıyorsunuz?

- Ben 68'li bir hippiydim ve dinsel geleneklerle çok ilgileniyordum. Hapishane yıllarımda bununla ilgilenmeye daha çok zamanım oldu. Benim gerçeğime yakın birşeyler aradım. Sufilik çok açıktı ve benim gerçeğime uygundu. Ve bunun evrensel bir gelenek olduğunu farkettim. Bugün Simyacı tüm dünyada 9 milyondan fazla sattı ve burada ben sufi geleneğinden bahsediyorum. Artık herkes bunu anlıyor. Bu kültürler ötesi birşey ve bizim kalbimizde yaşıyor. Ben kitaplarımda dinsel öğelerden çok ruhsal öğeler kullanıyorum. Ruhsal öğeler kullanınca kendine ait birşeyden bahsedersin ve bedeli daha büyüktür. Kendi ruhsal sorumluluğunu ortadan kaldıramazsın çünkü bu kendindir. Gerçeklik sadece dokunabildiğin değildir. Gerçeğin de gerisinde bir gerçek vardır. O zaman belki insan bu dışarıdaki gerçekliğe açık olur. Şu an içtiğimiz çayı örnek alalım. Şu anda burada ama buraya gelmeden önce bir çiftçinin elinden geçti, daha sonra da bir işçinin. Yani ilk önce çiftçi bu çayı ekti, sonra bir başkası çayı bu hale getirdi. Hepimiz başka insanların sonuçlarıyız. Ben bir çay ağacı dikmek istiyorum, bir başkası işliyor ve sen bu çayı içmek istediğinde bir başkası onu sana getiriyor. Bu bir zincirdir. Onun için gerçeğin anahtarı budur. Dünyayı biz yaratır veya yokederiz.

Kitaplarım oldukça politik

Mistisizme böylesine yaslanmayı somut gerçeklerden kaçış olarak değerlendirenler de var.

- Hayır, hayır. Ben bunun bir gelenek olduğuna inanıyorum. Gerçek çok ortada bir yerde. Ne zaman gerçeklerle yüzleşsen, problemlerden kaçmadığın halde kendine daha çok problem yaratırsın. Çünkü iki gerçekle uğraşmak zorunda kalırsın. Bir gördüğün gerçek, bir de göremediğin gerçek. Ben şuna inanırım, insanın içindeki evrim gerçekten kaçış değil, gerçeklerle bütünleşmekle olur. Bu hayatı görmenin bir yolu, canlılık ve sorumluluk, herkes kendisi için sorumludur. Hayallerin ve yaptıklarının bedelini ödemelisin. Kendi iç yaşamına ne kadar yakınsan, toplumdaki değişikliklerden de o kadar çok etkilenirsin. Dünyaya daha çok yakınsın. Eğer dışarıda bir acı, özgürlük eksiği varsa bu senin sorumluluğundur. Kendini bir kuleye kapatamazsın çünkü toplumun bir parçasısın. Ben kitaplarımı oldukça politik buluyorum. Politikadan direk olarak bahsetmesem de kitaplarım politiktir.

Sufi geleneğinde en çok etkilendiğiniz şeyler nelerdi?

- Sufi efsaneleri ve hikayeleri beni çok etkilemiştir. Bu gelenekte hikayelerden çok daha fazlası vardır. Bu hikayeler verdikleri fikirlerden çok, doğrudan insanın kalbine hitap eder. Aynı hikayeyi çeşitli şekillerde anlayabilirsiniz. Dolayısıyla bir hikayenin kendisi ya da olayı, beni insanlardan daha fazla etkilemiştir.

İçimdeki kadını anlattım

Türkçe olarak yayınlanan ikinci kitabınız Piedra Irmağının Kıyısında Oturdum Ağladım. Onda da mistik öğeler va ama aşk biraz daha öne çıkıyor?

- Her kitabım birbirlerinden farklıdır, belirli bir sıra izlemem. Pieadra Irmağının Kıyısında Oturdum Ağladım benim feminen tarafımı, içimdeki kadını anlatıyor. Gelecekte hem erkek hem de kadın taraflarımızı daha kolay ifade edebileceğiz. Hatta Tanrının bile erkeksi ve kadınsı tarafları vardır. İçimdeki zıt tarafları anlattığım zaman iki şey ortaya çıkıyor: Disiplin ve şefkat.

Peki aşk için ne düşünüyorsunuz?

- Aşk bir nükleer enerji gibidir, herşeyi yaratabilir ve yokedebilir.

Bir yıl kadar önce Türkiye'ye geldiniz. Nasıl buldunuz ülkemizi ve insanlarımızı?

- Bir ülkede bulabileceğiniz en özel şey, bence, oranın insanlarıdır. Her ülkenin kendine göre özel yerleri vardır. Ama benim ilgilendiğim insanların ruhudur. Yaşayan bir şehir İstanbul, cıvıl cıvıl. Şimdi Frankfurt'tayız ve bir dışarı baksanıza. Ortalıkta hiç kimse yok, ruh yok. Adeta bir hayalet kentteyiz. Elbette İstanbul benim için büyülü bir şehir. İstanbul'u yazmak istiyorum ve ileride bunu mutlaka gerçekleştireceğim. Çünkü bende çok kuvvetli duygular uyandırdı. Hala İstanbul'a geldiğim ilk geceyi hatırlıyorum. Denizi gördüğüm zaman ne kadar büyüleyici demiştim. Çok çok güzel. Daha sonra Ortaköy'de dolaşırken insanların sokakta kitap sattığını gördüm. Benim kitaplarım da vardı, çok gururlandım.

Simyacı'nın Türkiye'de bu kadar çok satmasını neye bağlıyorsunuz?

- Türkiye'de bu kadar çok satmam önemli benim için. Bu da ortak şeylere inandığımızı, ortak değerlerimizin olduğunu gösteriyor. İnsanların kendi kaderlerine sahip olması, yaptıklarının bedelini kendilerinin ödemesi gerektiğine inanıyorum. Simyacı'da da bunu yazdım zaten. Ülkenizde bana gösterilen bu ilgiye yürekten teşekkür ediyorum. Kitaplarımın bu kadar beğenilmesi beni çok mutlu ediyor. Dünyanın dört bir yanında Türkçe kitaplarım çıkıyor karşıma. Oralarda gelip bana kitap imzalatıyorlar. Bu gerçekten çok hoş bir duygu.

Türkiye'de Simyacı tiyatro oyunu olarak da sahneleniyor.

Cehaletimi bağışlayın

- Simyacının oyununu henüz göremedim ama çok istiyorum.

Türk edebiyatıyla hiç ilgilenme fırsatınız oldu mu? Örneğin ünlü yazarımız Yaşar Kemal, Frankfurt Kitap Fuarı'nda önemli bir ödül, Barış Ödülü aldı.

- Bu konuda cehaletimi bağışlayın ama kitaplarını okumadım, kendisini tanımıyorum. Türk edebiyatından okuduğum kitap fantastik ve büyüleyici bir roman olan Bıyık Söylencesi'ydi. Sanırım yazarı Tahsin Yücel.

Yeni kitabınızı ne zaman yayınlayacaksınız?

- Bir sonraki kitabım önümüzdeki yıl çıkacak. İsmini Beşinci Dağ olarak koyduğum bu kitabım 69 ülkede aynı anda piyasaya verilecek.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!