Bundan sonra ne olacak?

Güncelleme Tarihi:

Bundan sonra ne olacak
Oluşturulma Tarihi: Ocak 08, 2017 17:35

Reina’daki saldırıdan sonra herkes evlere kapandı. Eğlencenin kalbi olarak bilinen İstanbul’un ünlü mekanlarının boş fotoğrafları “terk edilmiş şehir” hissi yarattı. Salı günü İstanbul’da TURYİD yürüyüş yaptı, Başkan Kaya Demirer “Yaşam alışkanlıklarınızı bırakmayın” dedi. Reina katliamından sadece birkaç gün sonra İzmir’deki hain saldırıda büyük bir faciayı önleyerek şehit olan kahraman polis memuru Fethi Sekin ile Türkiye yeniden yasa boğuldu. Terör saldırılarının arasında artık yıllar değil, aylar değil, günler, saatler var. Peki herkes şehitlerin ardından yas tutar, kendi canını tehlikede hissederken bu karanlık zamanlardan nasıl çıkacağız? Kendimizi nasıl güvende hissedecek, tekrar eski günlerimize nasıl döneceğiz?Gündemin sadece terör ve acılarla şekillendiği Türkiye’de müzik, turizm ve eğlence sektörü nasıl kurtulacak? Bu işlerden ekmek yiyenler nasıl bir yol izlemeli? Magazin Konseyi tartışıyor...

Haberin Devamı

Onur Baştürk:
Reina saldırısının şokunu çabuk atlatamayacağız gibi görünüyor. Sanırım bir süre çok göz önünde olan, özellikle de alışveriş merkezi içindeki yerlere gitmekten imtina edecek insanlar.
Daha gizli saklı, mahalle barlarında, restoranlarında sosyalleşmeyi tercih edecek. Zaten eğilim epeydir bu yöndeydi. Reina saldırısı sonrası bu eğilim daha da arttı. Bir de Ankaralıların pek sık yaptığı gibi İstanbullular da artık evde kalabalık yemekler ve partilerle sosyalleşecek.
Gidişat onu gösteriyor.
Peki yeme içme sektörü bu krizden zararlı çıkar mı?
Ne yazık ki öyle. Mekan kapanmaları başladı bile.
Mekanların bu krizden çıkmasının yolu, güvenli olduklarını müdavimlerine kanıtlamak ve içlerini rahat ettirmek. Ve ortak hareket etmek. Köşemde de yazdım; ortak bir kampanya ya da hareket başlatmalılar. “Dışarı çıkın” demek yetmez, başka bir şey bulmak lazım.

Haberin Devamı

Bundan sonra ne olacak


Melike Karakartal:
Bu koşullarda çocukça bir iyimserlikle “Sokağa çıkın, her zamanki gibi yaşayın, teröre inat hayatınızı değiştirmeyin” çağrılarını biraz erken buluyorum.
Güvende hissetmezken sokağa çıkınca bu “teröre inat yaşamak” olmuyor, kendini tehlikeye atmak oluyor.
Terörle ilgili çözüm sunabilecek kişiler bizler değiliz.
Vatandaşın güvenini sağlayacak politikalar üretmek yöneticilerimizin görevidir.
Henüz can güvenliğimiz sağlanmamışken eskisi gibi bir sosyal hayat beklememek gerekir Türkiye’de. Öte yandan bireysel çabalarla turizm ve eğlence sektörüne destek olmak şart. Müzik konusu ayrı; konserler, müzik dinletileri eğlence olarak algılanmamalı. Müzik şifadır. Artık konserler güvenlik sebebiyle de erteleniyor, tek dert “lay lay lom algısı” da değil.
Eğlence/mekanlar/sosyal yaşam konusuna gelince, mekanlar farklı önlemler alacaktır artık, güvenlik prosedürleri değişecektir, o zaman sosyal hayatta biraz daha hareketlenme yaşanabilir.
Tek dert güvenlik de değil, insan acı çekerken eğlenmeyi, bir yerlere gitmeyi düşünemiyor ki...
Cengiz Semercioğlu:
Ben eskisinden daha az dışarı çıkmıyorum ama itiraf edeyim yol üzeri mekanları değil, daha korunaklı olduğunu düşündüğüm yerleri tercih ediyorum.
Bu psikolojiyi atlatmamız kolay olmayacak. Güvenlik tedbirleri artırılmadıkça insanların eski hayatlarına dönmesi kolay değil.
Belki de mekanların kapısına silahlı güvenlik görevlisi koymak gerekecek.
Ömür Gedik:
Moraller sıfır, üzüntü ve yasımız çok fazla olsa da hayata tutunarak çıkacağız bu zor günlerin içinden.
Bu zamanlarda en çok hoşuma giden, halkımızın her şeye rağmen kenetlenmesi, kahramanlıklara ve içinden çıkan kahramanlara gönülden sahip çıkması oldu. Turizm ve eğlence sektörünün yaşamaya devam etmesi güvenlik önlemlerinin artırılmasıyla mümkün olacak sanırım.
Mekan sahipleri, güvenliği sağlamak için yurtdışında olduğu gibi çok daha fazla ve doğru önlemler almak zorunda. Ve tabii güvenlik konusunda yeni yasal düzenlemeler de gelmeli.

Haberin Devamı

Yeni Moda Acı polisliği!

Ahlak polisleri zaten vardı, şimdi yeni moda “acı polisliği”! Müzisyen Mavi, geçtiğimiz gün Instagram’da kişisel bir fotoğraf paylaştı. Söz konusu fotoğrafın İzmir’deki terör saldırısına yönelik bir paylaşım olmamasından ötürü, İzmir’de bulunan bir radyo kanalı tepki gösterdi ve sanatçının fotoğrafının altına “Arşivinizi bir daha yayınlamamak üzere kaldırdık” yazdı. Toplumsal olaylara sosyal medya üzerinden tepki vermek bir zorunluluk mu kabul ediliyor? Vermeyenler acı çekmiyor veya herhangi bir his beslemiyor mu sayılıyor? Magazin Konseyi, son derece cüretkar söylemlerle şöhretli isimlerin başını sıklıkla ağrıtan “acı polisliği”ni tartışıyor...

Haberin Devamı

Bundan sonra ne olacak

Ömür Gedik:
Acılara ortak olmak tabii ki değerlidir. “İyi günde kötü günde” cümlesine çok değer veririm. Böyle dönemlerde hassas oluyoruz hepimiz. Ama herkesin paylaşımı da kendine demek en doğrusu.
Her olaya anında tepki veremeyebilir insanlar. Geç duymuş da olabilirler. Tepkisini farklı bir şekilde dile getirmek de isteyebilirler. Bu zor günlerde birbirimizi yıpratmayalım derim.
Onur Baştürk:
Kimsenin kimseyi böyle cezalandırmaya, ötekileştirmeye hakkı yok. Bir kere acılar ölçülmez! Dahası sosyal medyada hashtag’li “Lanetliyoruz” fotoğrafı yayınlamak zorunda değil kimse. Çünkü bu da artık fena halde klişe bir tepki biçimi, kusura bakmasınlar.
Kolaycı bir kere. Herkesin koyduğunu sen de koy gitsin. Yok ya! Madem koyacaksın, değişik bir şey söyle, hislerini aktar, başka bir farkındalık yarat. Hem belki Mavi yaşananların acısını başka şekilde yaşıyordur, nereden biliyorsun?
İlla bir şey koyarak gösteriş yapmak zorunda mı? Mavi’nin arşivini kaldırarak büyük saçmalamış o radyo kanalı.
Melike Karakartal:
İnsanlar kişisel olarak tanımadıkları şöhretlerin sosyal medyadaki “izlerini”, yani tweet’lerini, fotoğraf ve video paylaşımlarını takip ederek karakter analizi yapıyor ve “cezalarını” kesiyorlar. Acı bir olay varsa, o acı olayın simge fotoğrafını paylaşmıyorsanız vatan haini bile sayılabiliyorsunuz.
İnsan acılarını sosyal medya aracılığıyla dile getirmeyebilir, getirmek istemeyen insana da keyfi biçimde suç biçilemez, ceza kesilemez. Acılar kişiseldir, özeldir kimileri için; herkes önünde yaşanmaz. Mavi tepkilerini son derece doğru bir dille ortaya koyan duyarlı bir sanatçıdır üstelik. İzmirli radyo zamanın şekilci ruhuna uyarak çok yanlış, çok sıkıntılı bir bakış açısı ile bir müzik insanını gereksiz yere üzmüş. Mavi’nin değil, radyonun kaybıdır.
Cengiz Semercioğlu:
Aynısı Yıldız Tilbe’nin de başına geldi bu hafta. İzmir’deki saldırıdan haberi olmadan bir şarkısını paylaştı, millet demediğini bırakmadı.
Yıldız Tilbe’nin, Mavi’nin ya da diğer sanatçıların bu acıyı hissetmediklerini söylemek aptalca. Sayfasını karartmaması acıyı paylaşmadığını göstermez. İzmirli radyo kanalı İzmir’e yakışmayan bir duruş sergilemiş.

Haberin Devamı

“Hassasiyetler”
ve linç kültürü

Yılbaşı gecesi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde kaldığı otelden paylaştığı videoda söyledikleriyle büyük tepki toplayan Barbaros Şansal, ülkeden ihraç edildi. Türkiye’ye getirilen Şansal, Atatürk Havalimanı’nda uçaktan inerken de darp edildi...

Bundan sonra ne olacak

Cengiz Semercioğlu:
İngiliz The Times bu haberi nasıl verdi biliyor musunuz; “Gay aktivist, uluslararası havalimanının apronunda dövüldü” diye! Bizde görmediğim bir fotoğraf kullanmışlardı üstelik, Şansal’ın ağzı burnu kan içinde... İşin kötü yanı, son yıllarda toplumdaki haddini bilmezlere böyle primler verilmesi.
Sanat eserini yakarız yıkarız diyene de, apronda dayak atana da ses çıkarılmıyor. Bunlara müdahale edilmedikçe bu tür olayların önü açılıyor.
Onur Baştürk: KKTC’nin sınır dışı etmesi bir kere baştan kusurlu. Adam bir video paylaştı diye sınır dışı edilir mi? Zaten bunun yanlış olduğunu KKTC de tartışıyor. Şansal’ın havalimanındaki linci ise baştan sona hatalı, olmaması gereken, ürkütücü bir durum. “Kaşındın sen” dayağını herkes birbirine atsın o zaman. Hukuk yerine biz birbirimize hüküm verip asalım keselim.
Her şey bir yana Şansal’ın söylediklerini bu kadar ciddiye almak da manasız. Onca derdimiz varken bırakın Şansal kendi düşüncelerinde boğulsun. Niye bir türlü serinkanlı olunamıyor ve her şeye atlanıyor ergen gibi?
Ömür Gedik: Barbaros Şansal tabii ki sınırları aşmış. Ama linç kültürü de sınırları aşmakla eşdeğer bence. Bırakalım uygun olan cezayı yargı versin.
Melike Karakartal: Eğer bizim düşüncemize, bizim vatan sevgimize uyuşmayan veya canımızı yakan sözler sarf eden herkesi evire çevire dövmeye kalkışırsak medeniyetten uzaklaşır, kendimizi orman kanunlarına teslim ederiz. Hukuk, kanunlar, mahkemeler, ortada bir sorun olduğunda insanlar birbirinin boğazına sarılmasın diye var.
Sebep ne olursa olsun, linç normal hale gelirse, herkes kanunları unutup kendi cezasını kesmeye kalkışırsa, gün olur bunun önünü alamayız.

Haberin Devamı

Satranç meselesi...

Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü’nün “Satranç oynayacağınıza elinize tespih alın” sözleri üzerine hakkında hukuki işlem başlatıldı.

Melike Karakartal: Satranç bir şans değil, zeka oyunudur. Beyin gelişiminde rolü vardır, yaratıcılığı artırır, problem çözme becerilerini artırır, hafıza kapasitesini artırır, okuduğunuzu anlama becerinizi artırır, IQ’nuzu artırır... Söyleyeceklerim bu kadar.
Ömür Gedik: Artık saçmalığı geçti, komik olmaya başladı her şey. Satranç zeka oyunudur. Bıraksınlar da zekamızı kullanmaya devam edelim.
Cengiz Semercioğlu:
Tüm bu tartışmalara Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki gün Şanlıurfa’da çocuklara satranç takımı dağıtarak noktayı koydu zaten. Belki de kabahat bizde, bu tür hurafeleri, provokatif açıklamaları ciddiye alıp günlerce tartışıyoruz. Bu açıklamalara kulak asmamak galiba en doğrusu.
Onur Baştürk:
Söz söylemeyi, kelime tüketmeyi bile yersiz bulduğum bir tartışma. Çünkü çok çağ dışı. Konu yapmaya değmez.

Asparagas ve magazin

Bu hafta, Cem Yılmaz’ın mahalledeki komşularıyla sokak kedileri yüzünden mahkemelik olduğu yönünde bir haber yayınlandı.
Cem Yılmaz, Twitter’da “‘Masum kediler ve ben’ konulu haber için çok üzgünüm. Bu vesileyle sosyal medyanın koca bir yalandan ibaret olduğu gerçeği nettir. Bazen küçük, bazen hayata, hayatlara mâl olan her türlü yalanın döndüğü bu mecrada herkese akıl diliyorum, umudum da doğrusu yoktur. Ben bu mecrayı sizin gibi kullanmıyorum, kullanmadım, kullanmayacağım” dedi.
Konsey, bu haberi tartıştı.

Bundan sonra ne olacak

Onur Baştürk:
Cem Yılmaz yalan olduğunu söylediği haber üzerinden sosyal medyaya neden çakmış, onu anlamadım. Gerçi haklı, sosyal medya koca bir yalan.
Aslında sosyal medyada akıl var, ama onu ezen yüklü bir manipülasyon rüzgarı da mevcut.
Mesela şu sıra “Orası boşaltıldı, ihbar var” haberleri hızla yayılıyor sosyal medya ya da WhatsApp gruplarında.
Bu söylentileri yaymayı sinir bozucu ve manasız buluyorum. Terörün yaratmak istediği endişeli atmosfere katkıda bulunuyor insanlar farkında olmadan.
Melike Karakartal:
Yalan haberle bir kişinin toplum üzerindeki algısını değiştirebilirsiniz. Bu eskiden bu kadar kolay değildi ama sosyal medya ile haberin yayılma hızının önünü alamıyorsunuz.
Bizde “bir amaca hizmet etmek üzere yalan haber üretmek”ten daha farklı bir mekanizma var bu arada.
Mesela Yılmaz’ın mahallesindeki biri diyor ki, “Cem Yılmaz komşularıyla kavga etmiş”. Muhabir bunu teyit ettirmeden “ilk haberi veren ben olayım” hırsıyla veriyor, kumar oynuyor.
Haber yalan çıkarsa “Nasılsa bir gün sonra unutulur” oluyor, doğru çıkarsa “kazanan”, büyük haberi ilk veren kişi oluyor.
Yalan haberin öznesi bunu unutmuyor, o yüzden Cem Yılmaz’ın tepkisini haklı buluyorum.
Ömür Gedik:
Haber Cem Yılmaz gibi popüler bir figür üzerinden yapılınca bir anda çığ gibi büyüyor işte. Allah’tan kişilerin kendi hesapları var da işin doğrusunu yazıp paylaşabiliyorlar.
Cengiz Semercioğlu:
Sosyal medya uydurma haberi yapar da bunu süzmek gazeteciye düşer.
Sosyal medyayla yazılı-görsel medya arasındaki fark da bu zaten.
Sosyal medya yazarıyla gerçek bir gazeteci arasında fark olmalı. Ne yazık ki bizim medya sosyal medya gibi yaklaşıyor bazı olaylara...

Onlar erdi muradına...

Futbolcu Caner Erkin, Roma’da yapılan sade bir törenle oyuncu Şükran Ovalı’yla evlendi. Erkin’in eski eşi Asena Atalay’ın, sunuculuğunu yaptığı “Magazin D”de bu haberi sunmak istemediği konuşuldu...

Bundan sonra ne olacak

Cengiz Semercioğlu:
Asena’nın eski eşinin evlilik haberini sunmak istememesini çok iyi anlarım, bence bunu yapmakta da haklı. Hangi kadın bunu yapmak ister ya da hangi erkek? Hele böyle gürültülü bir boşanmanın ardından, hele yeni eşle eski eş sürekli kıyaslanırken...
Ömür Gedik:
Belliydi evlenecekleri, hep yazdık, çok uyumlu bir çift olmuşlardı.
Mutluluklar diliyorum. İkisi de fazlasıyla hak etti.
Melike Karakartal:
Çok yakışıyorlar, mutluluklar diliyorum. Atalay ile bir çocukları var, sürdürmeleri gereken bir “eski eş” hukuku hayatlarının sonuna kadar baki kalacaktır, Haber sunmak istememesi de bu hassasiyettendir, son derece anlaşılabilir.
Onur Baştürk:
Nihayet evlendiler.
Bu çiftin o kadar çok “Evlendiler, evleniyorlar” haberi çıktı ki ben sıkıldım. Eski eş Asena Atalay daha çok sıkılmıştır herhalde.
İlişki, evlilik her ne kadar bitmiş olursa olsun, karşı tarafın yeniden evlenmesi mutlaka garip bir hüzün yaratır. Asena’da da böyle bir durum olmuş olabilir diye düşünüyorum.

Bu paylaşımlar Arda’ya mı

Aslıhan Doğan, 2016’nın son haftası “Arda’nın ev ortamı bana uymadı” diyerek ilişkilerinin bitme nedenini açıklamıştı. Geçen hafta Instagram’dan yaptığı paylaşımın altına yazdığı not, “Bu sözler Arda’ya mı?” sorusunu akıllara getirdi...

Bundan sonra ne olacak

 

Onur Baştürk: Ben böyle yazıları çok lise çağı buluyorum. Oradan buradan kopyalayıp paylaşıyorlar ve çok sıkıcı. Birine mesaj yolladığın da belli oluyor bu tür yazılarla. Kimse aptal değil. Bence manasız. Yapmasaymış keşke Aslıhan.
Cengiz Semercioğlu: Ayrılan çiftlerle ilgili bu tür zorlama haberler hep yapılıyor. Sosyal medyadaki her paylaşım biten ilişkiye yorumlanıyor. Bazen doğru çıktığı oluyor ama çoğu zaman zorlama haberler bunlar. Aslıhan Doğan’ın her paylaşımı da Arda’ya yorumlanıyor ki, kadının Arda’dan başka bir şey düşünmüyor olması lazım.
Ömür Gedik: E, bence tabii ki Arda’ya yazmış bunları. Bu kadar kısa bir süre geçmişken başkasına olacağını düşünmek tuhaf olur. Ben en çok “Telefon karıştırmakla ömür geçmez” cümlesine takıldım Aslıhan’ın. Bir ilişkide karşı taraftan şüphelenen, güven sorunu yaşayan kadın tarafının en acı cümlesi bu olsa gerek. Durum böyleyse bittiği iyi olmuş zaten.
Melike Karakartal: Cengiz haklı, bundan sonra Aslıhan’ın her söylediğini Arda’ya yoracak olsak gerçekten genç kadının aklının 7/24 Arda’yla meşgul olduğunu düşünmemiz gerekir.
“Arda’nın evi bana uymadı” diyerek ilişkiden çekilmeyi tercih etmiş bir kadının bu şekilde davranacağını düşünmem.
Tabii insan yine de bir ihtimal veriyor, belki Arda’yla ilgili içinde kalmış konular vardır ve bunu sosyal medya aracılığıyla boşaltıyordur.

Neden boşanıyorlar

Sarp Levendoğlu ve Birce Akalay boşanıyor. Sarp Levendoğlu’nun “Deliormanlı” filminin setinde Derya Şensoy’la yakınlaştığı, ikilinin yaz aylarında Datça’da da görüştüğü konuşuluyor. Muhabirlerin sorularına “Bu konuda bir şey söylemek istemiyorum” diye cevap veren Şensoy, kafaları karıştırdı... 

Bundan sonra ne olacak

Cengiz Semercioğlu: Derya Şensoy’un ‘yuva yıkan kadın’ olarak lanse edilmesine şiddetle itiraz ediyorum. Zaten uzun süredir dikiş tutmayan bir evlilik var ortada. Sarp ve Birce ayrılma sürecine girdikten sonra Derya’yla Sarp ilişkiye başladıysa bu yuva yıkmak mıdır? Derya, “Bu konuda şimdi konuşmak istemiyorum” dediği için ilişkinin var olduğunu varsayarak söylüyorum tabii tüm bunları.
Melike Karakartal:
Henüz bitmemiş bir evlilik, konuşmak istemeyen taraflar var. Yorum yapmak biraz erken olabilir, böyle dönemler en üzücü dönemlerdir evliliklerde. İyi niyetlerle ve büyük bir aşkla başlayan bir ilişkinin bitişi... Üçüncü kişilerle ilgili söylentiler... Umarım haberlerde adı geçen herkes bu süreci sağlıklı bir biçimde atlatabilir.
Onur Baştürk:
Dedikodu bu sonuçta. Olabilir de olmayabilir de. Ama başka sebepler de vardır bu evliliğin bitmesinde.
Ömür Gedik:
Gerçekten hiçbir fikrim yok. Ama Derya Şensoy’un kendisine sorulduğunda iddiaları yalanlamaması, “Şimdilik bu konuda bir şey söylemek istemiyorum” demesi de ilginç geldi bana. Birce Akalay dövmesine varana kadar sildirdiğine göre de durum gayet ciddi.

Böyle iyileşiyoruz

Uzun bir süredir kendimizi iyi hissetmek için kendimize çıkış yolları arıyoruz. Kimisi kendini işine gömüyor, kimisi çıkışı kitaplarda arıyor, kimisi kendini seyahate vuruyor, kimisi de spor yaparak ruh halini yükseltiyor. Peki Magazin Konseyi “iyileşmek” için neler yapıyor? İşte, okurlarımıza öneriler...

Melike Karakartal: Güzel kitaplar okuyorum. Hava müsaade ettikçe dışarıda spor yapmaya çalışıyorum, koşuyorum. Yaratıcılığımı, düşünce dünyamı tetikleyecek filmler, diziler izliyorum. Terör belki fiziksel dünyamızı daraltıyor ama zihnimi daraltmasına izin vermemeye çalışıyorum. Dünyaya, insanlığa dair gelecek öngörülerinde bulunan filozofları, sosyologları ve bilim insanlarını okuyor, konuşmalarını izliyor ve dinliyorum, işte bu iyi geliyor çoğu zaman.
Ömür Gedik: Yaşananları göz ardı etmeden, acıları paylaşarak ama günlük hayatın getirdiklerini, sanatı, sporu, hobilerimizi, insan olmanın getirdiği güzel şeyleri hayatımızdan çıkarmamaya çalışarak, farkındalığımızı artırarak yaşamaya devam ediyoruz...
Onur Baştürk: Bol bol spor yapıyorum, başka konularla ilgili dizi izliyor ya da kitap okuyorum.
Cengiz Semercioğlu: Benim önerilerim şöyle: 1- Eve kapanmayalım. 2- Ayrımcılık yapmayalım. 3- Birbirimizi linç etmeyelim. 4- Ülkeye güvenelim. 5- Atatürk’e kulak verip Gençliğe Hitabe’yi bir daha okuyalım...

O olmasaydı...

İzmir’in ve tüm Türkiye’nin kahramanı şehit polisimiz FETHİ SEKİN... Vatanı için gözünü kırpmadan ölüme gidenlerin ülkesidir burası. 100 yıl önce de öyleydi, bugün de öyle.

Bundan sonra ne olacak


Fethi Sekin’ler olduğu sürece bu ülkeyi ne yıkabilirsiniz ne bölebilirsiniz...
Magazin Konseyi olarak Sekin’e Allah’tan rahmet, ailesine sabır diliyoruz.

 

 

 

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!