Kokoreç kokusunu duyunca kendimi tutamıyorum

Güncelleme Tarihi:

Kokoreç kokusunu duyunca kendimi tutamıyorum
Oluşturulma Tarihi: Aralık 19, 2010 00:00

Uğur Dündar çok anlatmış, çok nasihat etmiş. Ama ne çare... Tiyatrocu ve televizyoncu Berna Laçin sokak yemeklerinin kokusunu duyunca hepsini unutuyor, ağzının suları akıyor

Nasıl bir çocuktunuz, çocukken yemekle aranız nasıldı?
- Biz Egeliyiz, İzmirliyiz. Hem öyleyiz hem de annem tarafından Selanik yani suyun öte tarafındanız. Evimizin mutfağında tamamen Ege mutfağı hakimdi. Babam subay olduğu için askeri disiplin vardı evimizde. Onun için masada önümüze ne konulursa yemek zorundaydık. “Ah evladım, canın ne çekti, ne istersin” gibi bir şey yoktu. Hatta babam saat kurardı, “Bu kadar dakikada bitecek” derdi. Benim hayatım zeytinyağı üzerine kuruludur. En sevdiğim şeydir ve benim için çok özeldir. Biz her türlü otu yerdik. Çocukken insan çok bayılmıyor otlara. Canım bütün çocuklar gibi makarna, pilav, köfte istiyordu. Ama ota da alıştım. Ailem deniz mahsullerini de çok severdi. Ben hiçbir zaman çok sevmedim. 30 yaşına kadar balık filan yemezdim. Sonra hamilelikle birlikte, “Çocuğun zekası için lazım” dediler, ilaç niyetine yemeğe başladım. Şimdi balığı seviyorum.

Çocukluğunuzun mutfağından aklınızda neler kaldı?
- İzmir deyince aklıma hemen anneannem gelir. Çünkü annemle babam bir yere gittiklerinde beni hemen anneanneme postalarlardı. Anneannemin evi bahçe katı bir evdi, tel dolaplar vardı ve kalabalık. Çok yemek yiyen bir aileydik. Bu yemeklerin çoğu da zeytinyağlılardı. Bayramlarda ev baklavası yapılır ve biz çocuklar yemesin diye yatak altlarında saklanırdı. Bu yüzden gece yarısı evin içinde çarpışmalar olurdu. Gecenin üçünde, dördünde bir taraftan dayımlar kalkar, diğer taraftan annemler, ben de kendi çapımda aradan kaçmaya çalışırdım. Hepimizin amacı o baklavaları bulup, bir-iki tane aşırmaktı. Eski Foça’dan kendimiz midye toplardık. Bizimkiler bunlarla midye dolması yaparlardı.

Anneniz iyi bir aşçı mıydı?
- Annem çok güzel yemek yapardı ama artık yapmıyor. Çünkü mutfak seven bir insan değildi. Mutfağın hakimi anneannemdi.

O dönemde aklınızdan çıkmayan yemekler hangisiydi?
- Bol maydanozlu köfte, muhallebiler, midye dolmalar ve komşumuzun yaptığı kare pasta çok güzeldi. Her ne kadar anneme o pastadan yaptırdıysam da o kadındaki lezzeti bulamadım. Belki de orada yemenin tadı başkaydı, ben yemeği mekanla da birleştiririm. Mesela nerede yersem yiyeyim, Bodrum’da yediğim balığın tadını bulamam. Buca’da halalarımızın bir köşkü vardı. Çocukluğumda köşkün cumbasında yediğim yemeğin tadını da hiç unutamam.

Kaç yaşınıza kadar annenizin yemeğini yediniz?
- Uzun zaman yedim. Pırasayı kimse annem gibi yapamaz. Ben de ondan öğrendiğim gibi yapıyorum ama asla o lezzeti tutturamıyorum. Köfteyi de hiç kimse anneannem gibi yapamaz. Rahmetli olduğu için o köftelerden mahrum kaldım. Bodrum’da komşum Nurten Abla, anneannemin köftesine yakın lezzeti tutturuyor. Ona rica ediyorum, gidip onlarda yiyorum.

HER GÜN YEMEK YAPMAK KADIN İÇİN ZULÜM

Sizin mutfakla aranız nasıl?
- Mutfakla geç tanıştım ama şimdi iyi. Çok becerikli miyim? Hayır. Çok hızlı yapar mıyım? Hayır. Titiz bir insanım, dolayısıyla aynı anda beşit yapamıyorum. Onun için misafir çağırdığım zaman iki günüm mutfakta geçiyor. Bir saatte dört çeşit yemek yapan arkadaşlarıma çok özeniyorum. Yapacağım yemeklerin her şeyini kendim alırım, yavaş yavaş hazırlarım, güzel olsun diye özenirim. Evime gelenlerin damaklarının şenlenmesini isterim. Bu da oluyor. Arkadaşlarıma tarif vereceğim zaman, “Yok gelip sende yiyeceğiz” diyorlar. Bu benim için çok büyük bir iltifat. Bu şekilde yemek yapmak keyifli ama her gün yemek yapıyor olmak bir kadın için zulüm. Bugün ne pişireceğim diye düşünmek, çok sıkıcı geliyor bana.

Eşinizin mutfakla arası nasıl?
- O iyi yemek yer ama yapmakla pek alakası olmadı. Fakat son dönemde bir merak geldi ona da. Maalesef ortalığı çok dağıtıyor. Geçenlerde, “Size tavuklu makarna yapayım” dedi. İçine sebze filan koymuş, gerçekten çok güzel olmuştu. Benim merakım onu da körükledi. Çok sık olmamakla birlikte, girdiğinde çok güzel şeyler yapıyor. İlk önceleri ne varsa tencerenin içine atıyor ve çok güzel olacağını düşünüyordu. Ben o kadar karışığı hiç sevmem, tatlar belirgin olmalı. Mesela türlüden nefret ederim.

Çocuğunuz iştahlı mı?
- Bizim aileden iştahsız insan çıkar mı? Mantıyı da çok seviyor ama en çok kuru patlıcan dolmasına taklalar atıyor. Fakat benim usul olacak. İçi yarısı bulgur yarısı pirinç, baharatı falan bol... O da acıyı çok seviyor.

Buzdolabınızın olmazsa olmazı nedir?
- Yoğurt. Çok seviyorum, kızım da çok seviyor, her sofrada mutlaka olur. Buzdolabında değil ama kimyon, pulbiber ve zeytinyağı mutfaktan hiç eksik olmaz. Bir de tereotu, nane mutlaka olacak.

Pazara gidiyor musunuz? Gidiyorsanız meşhur olmanın avantajlarını yaşıyor musunuz?
- Giderim. Ben pazarın ‘Berna Abla’sıyım zaten. Evde derin dondurucum var, onun içine Bodrum pazarından aldığım enginarları, barbunyaları, bezelyeleri, fasulyeleri dolduruyorum. Bu sene pazarcılara çok faydam dokundu. Yaptığım televizyon programında pazar alışverişini körükledim. Bunu da bile isteye yaptım. Çünkü pazarlarda çok güzel şeyler oluyor, hem de çok ucuz. Yazın reçelimi kendim yaparım, güneşte pişiririm. Diğer reçellerde hiç iddialı değilim ama vişne reçelinde kimse elime su dökemez. Sakızlı, tarçınlı falan yapıyorum. Geçen sene arkadaşlarım tam 17 kilo vişneden yaptırdılar.

ASLANLAR GİBİ ET YİYORUM

Eşinizle yemek konusunda uyuşuyor musunuz?
- Eşim tavuk etini çok sever. Bana çok da gerekli gelmiyor. Bu yüzden onu lezzetlendirmenin yollarını buldum. Soyayla, balla ve portakal suyuyla bir sos hazırlayıp üstüne döküyor, fırına veriyorum, çok lezzetli oluyor. Ben kıymayı severim, tavuk yerine kırmızı eti tercih ederim. Zeytinyağlıları ikimiz de severiz. Zeytinyağlı bir şeyler olmadığı zaman, yemek yediğimi anlamıyorum. Kuzu etini de severim. Kuzu kapama falan yapıyorum. Çok sık et yemiyorum ama yiyeceksem oturup aslanlar gibi yemeliyim.

Kızınızın ünlü bir aşçı olmasını arzu eder misiniz?
- Çok iyi yemek yapsın isterim. Aşçılık okumak istediğini söylese, bayılarak kabul ederdim ve hemen okul araştırırdım. Ama şuna eminim ki okuluna gitmese de kızım çok iyi bir aşçı olacak.

Lezzetli yemek yapan erkekler sizi etkiler mi ya da etkiler miydi?
- Etkiler tabii. İlla ki bir aşk yaşanması gerekmiyor; erkek iyi yemek yapıyorsa tabii ki artı puan... Mesela Emre Kınay çok güzel yemek yapar. Sık sık arayıp, “Küçük tüpü balkona çıkartım balık yapıyarum, gelsenize” der, toplanıp gideriz.

Sokak yemekleriyle aranız nasıl?
- Uğur Dündar duymasın ama çok severim. Seyyar arabadan nohutlu pilav, köfte ekmek, kokoreç falan hepsini yerim, çok da severim. Uğur Bey bana bu yemeklerin sağlıksız olduğunu çok anlattı. Ama kokusunu duyduğum zaman her şeyi unutuyorum. Ağzımdan sular akıyor. Kendimi tutamıyorum.

Favori restoranlarınız?
- Erenköy’deki Cafe Cadde’nin lezzetleri çok rafinedir. Mikla, gerçekten harika bir yer ama miktarlar doyumluk değil, çok aç gitmeyeceksiniz oraya. Orada yediğin yemeği hemen yutmayıp, ağzınızda bir-iki dakika tutacaksın. Boğaz tarafında oturduğumuz için, Boğaz’daki balıkçıların ayrı bir tadı oluyor, onları seviyorum. Günaydın Et Lokantası’nı da beğeniyorum. Bodrum Yalıkavak’taki Çakıroğlu’nun, yaptığı kalamarı kimse yapamaz. Bodrum Sait’e ise mevsiminde barbun yemeye gideceksin.

DOĞUMA 40 GÜN KALA HAVAM SÖNDÜ

Yedi buçuk aylık hamileyken dört kilo almıştım, gazeteler benim dar pantolonlarla fotoğraflarımı basıyorlardı. Çok havalıydım, ancak son 40 günde 10 kilo daha alınca bütün havam gitti. 18 kiloyla doğuma girdim, sekizi gitti, 10’u bende kaldı. Doğumdan yeni çıkmışım, yorgunum, çocuk için sabahlara kadar kalk falan, bir türlü kilo veremiyorum. Rahmetli Üstün Korugan’a gittim. “Kendini bu kadar kasma, yediğini biraz daha azaltarak ye” dedi. Dediğini yaptım, her şeyi az az yedim. Her ay bir kilo vererek bu süreci atlattım.

AKŞAMLARI ADAM GİBİ SOFRA KURUYORUZ

Eskiden hiç kahvaltı etmezdim, çünkü ağır bir tempoda çalışıyordum. Çocuk olduktan sonra çalışmamaya başladım. Daha doğrusu dönem dönem çalıştım, üç ay çok çalıştıysam sonra bir süre çalışmadım. Benim için lüks kavramı böyle bir şey zaten. Şimdi iki-üç saat kahvaltı yapıyorum. Genel olarak peynir, zeytin, çavdar ekmeği yerim. Masada İzmir tulumu, küçük güzel salkım domates, yine İzmir’de özel yaptırttığım zeytinlerim ve reçelim, iyiyse kaymak bulunur. Jambon, sosis, sucuk gibi şeyleri pek yemem. Öğlenleri evde ne varsa atıştırıyorum. Akşam mutlaka ailece bir araya geliyoruz. Adam gibi sofra kuruluyor. Önden zeytinyağlılar falan yeniyor. Sonra ana yemek yeniyor.

BOL SOĞANLI HAMSİ FIRIN

İki yemeği çok lezzetli pişiriyorum. Biri Fas usulü kuzu tacin. Ama her yerde gördüğünüz tarifleri uygulamıyorum. Yiyen deliriyor. Bir de bizim aileye özgü bir hamsi yemeğimiz var. Hikayesi şöyle: Dayım askerliğini yapmak için Bursa’ya gidiyor. Orada Bolulu meşhur bir aşçıyla tanışıyor. Aşçının hamsi yemeğini dayım çok seviyor ve tarifini alıyor. İzmir’e dönünce anneanneme anlatıyor. Bu yemeğin sırrı bol soğanda. Soğanı piyazlık ince ince doğruyorsunuz, bunu kimyon, kırmızı biber ve sumakla bir güzel öldürüyorsunuz. Soğanları tepsinin dibine yayıyorsunuz. Ayıklanmış hamsileri, açık olan kısmı üste gelecek şekilde üzerine diziyorsunuz. Sonra limon sıkıp zeytinyağı gezdiriyorsunuz. Üzerine hangi baharatı istiyorsanız onu ve tuzunu ekip ocağa koyuyorsunuz. Buğulama gibi pişiriyorsunuz. Yemeden 15 dakika önce fırının ızgarasında üstünü nar gibi kızartıyorsunuz. Sonra sıcak sıcak servis yapıyorsunuz.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!