Kitap

Güncelleme Tarihi:

Kitap
Oluşturulma Tarihi: Ocak 14, 2012 22:07

Haberin Devamı

Biyografi
Nikolay Gogol
Vladimir Nabokov
Çev. Yiğit Yavuz
İletişim Yayınları

Dostoyevski’nin meşhur sözüdür; “Hepimiz Gogol’ün paltosundan çıktık.” Rus edebiyatının seyrini değiştiren, kendinden sonraki o akıl almaz ustalar nesline zemin hazırlayan dehanın başında gelir Gogol. Onun içindir ki, sonrasında gelen her Rus yazarında ondan bir parça vardır, olmak zorundadır. Gogol için söylenecek söz çok, kahramanları için söylenecek şeyler daha çok. Bu büyük dehayı ve eserlerini daha iyi anlamak için, usta bir çilingirin maymuncuğuna ihtiyacımız vardır. Bu çilingir şüphesiz Nabokov’dan başkası olamaz. Büyük usta, en büyük ustayı öyle bir anlatıyor ki, her satırında, her cümlesinde, her kelimesinde ikisine de hayranlığınız artıyor. Nikolay Gogol biyografisinde Nabokov, ölümünden geriye sarıyor zaman çizgisini. Sonra gençliğine ve eserlerine, eserlerindeki kahramanlara odaklanıyor. Her kahramanda yeni bir Gogol portresi çiziyor. Aslında kuru bir biyografi olmadığı gün gibi ortada olsa da, Nabokov bas bayağı bir roman yazıyor, Gogol’ün kahramanı olduğu. Onu öyle bir evirip çeviriyor ki, mizah yazarı olarak ünlenen Gogol’ün hayatındaki trajediyi ve ironiyi tüm boyutlarıyla aktarıyor. Gogol’ün paltosundan çıktıkları bir gerçek, ama Nabokov’un metnini okuduktan sonra insan ister istemez ekliyor: ‘aslında onun burnuna tutunarak hayatlarını sürdürdüler...’

Haberin Devamı

İnceleme - Araştırma

Eski İstanbul Kahvehaneleri
Cem Sökmen
Ötüken Neşriyat

Türk kültür, sanat, edebiyat dünyasında yer etmiş şahısların anılarını okuduğumuzda belli bir dönem için sıklıkla aynı mekân adları karşımıza çıkar. Küllük Kıraathanesi, İkbâl Kıraathanesi, Meserret Kıraathanesi, Lebon Pastanesi, Markiz Pastanesi, Baylan Pastanesi... Bunlar tek nefeste sayacağımız mekânlar. Ahmet Hamdi Tanpınar, Nurullah Ataç, Reşat Ekrem Koçu, Necip Fazıl Kısakürek, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Sait Faik Abasıyanık, Attilâ İlhan da bu mekânların birkaç müdavimidir yalnızca. Adeta Türk edebiyat tarihi bu kahvehanelerde ve pastanelerde gizlidir. Sadece edebiyat tarihi mi? Sanat ve düşünce dünyası ve hattâ siyaset dünyasını da dahil edebiliriz. Çünkü dönemin bütün aydınları bu mekânlarda bir araya gelip konuşur ve tartışırlarmış. Zaman zaman “bugün neden edebiyatçı kuşağı yok” tartışmalarının açıklamaları arasında, “çünkü Küllük veya İkbal gibi kahvelerimiz yok,” denmesinin sebebi de budur. Cem Sökmen, Eski İstanbul Kahvehaneleri isimli incelemesinde aslında kültür tarihimizin önemli bir kilometre taşına ışık tutuyor. Dönem aydınlarının iletişim ortamı olarak, eski İstanbul hahvehanelerini irdeliyor. Dönemin ‘sosyal medya’sını daha yakından öğrenmek için, detaylı bir çalışma.

Haberin Devamı

Popüler Kültür
90’lar Kitabı - Çocuk mu Genç mi?
Haz. Kadir Aydemir
Yitik Ülke Yayınları

Sizi bilemem ama, 2000’lerde bana en sıkıntı veren şey 80’lerin fütursuzca öne çıkarılmasıydı. Öyle ki her gece kulübünde ‘altın’ yıllar(!) gibi lanse edilmesi, büyük çoğunluğu kötü olan müziklerin tekrar tekrar çalınması kabak tadı vermişti. Tam kurtulduk diyorken kimi sosyal paylaşım sitelerinde “80’lerde çocuk olmak” başlığı altında onlarca, yüzlerce madde sıralanıyordu. Aslında 80’lerde diye hatırladığımız birçok şey 90’larda cereyan ediyordu ki birçoğumuzun çocuk, diğerlerinin şuursuz genç / ergen olduğu döneme tekabül eder 90’lar ve bugünden geriye dönüp baktığımızda aldanmamız çok olağandır! Kadir Aydemir’in hazırladığı ve 90’lara çocuk/genç/yetişkin yaşlarında tanıklık eden onlarca yazarın kendi 90’larını yazdığı “90’lar Kitabı - Çocuk mu Genç mi?” farklı duyguları bir arada yaşamamızı sağlıyor.
Küresel ölçekte bakarsak, Berlin Duvarı’nın yıkılması ile dünyada soğuk savaş resmen bitmişken, burnumuzun dibindeki Körfez Savaşı, adeta bir spor müsabakası gibi ‘naklen’ yayınlanıyordu. SSCB yıkılmış ve haritalar tamamen değişmişti. Bosna’da, izi onlarca yıl silinmeyecek insanlık dramı yaşanıyordu. Bizler ise hâlâ Hugo ve Tolga Abi ile eğleniyor ve giyeceğimiz pantolonun markasının ne kadar önemli olduğunu dile getiriyorduk en büyük isyanımız olarak. Arka mahallemizde birbiri ardına faili meçhul cinayetler işlenirken, Sivas’ta onlarca aydın diri diri yakılırken bizler Kurt Cobain’e ağlıyorduk. Susurluk Kazası’ndan sonra gerçekleştirilen 1 dakika karanlık eylemini, eğlenceli olarak ananlar olduğu kadar meselenin vahametini hatırlayanlar da vardır. Şöye bir baktığımızda 90’lar için ‘biz büyürken kirliydi dünya’ demek yanlış olmaz. Ancak, yaşanan onlarca olaya rağmen, sadece Hugo’dan, Tolga Abi’den, metal müzikten dem vurup, aynı yazıda diğer taraftan nelerin yaşandığını hatırlamamak, biraz sıkıntılı geliyor bana.
90’lar aslında ülkece hafızamızı yitirdiğimiz yılların başlangıcıdır. Onlarca yazardan birkaçı bugüne tesir eden olayları yazmasa, kitabı yıllar sonra okuyanlar, 90’larda bizi etkileyen hiçbir şey yaşanmamış sanacak neredeyse. Genel olarak iyi bir proje olduğu kadar, hafızamıza nelerin kazındığı açısından da dikkat çekici bir kitap. Ancak bu kitap üzerinden bakıp, ileriki yıllarda yapılacak 2000’ler-2010’lar kitaplarında yazılacak yazılar beni şimdiden kara kara düşündürüyor.

Haberin Devamı

Roman
Vahşi Şeyler
Dave Eggers
Çev.: Begüm Güzel
Siren Yayınları


Çocukken hayâl arkadaşı olanlardan mısınız? Kubrick’in yönettiği Shining’deki Danny gibi parmağıyla konuşanlar biraz ürkütücü kalıyor ne yazık ki. Max’in vahşi arkadaşları, ‘vahşi’ olarak anılsa da dünyanın en sevimli arkadaş grubu. Max içinde kurt ve rüzgârın ruhunu taşıyan, yalnız ve ne yazık ki ailesi tarafından anlaşılamayan bir çocuktur. Birgün annesi onu cezalandırır ve Max yelkenlisine bindiği gibi evden kaçar. Üzerindeki kurt kostümü sayesinde vahşi arkadaşlarıyla kısa sürede kaynaşır. Kendi ailesinden çok benimsemişlerdir onu. Max’in krallığında beraber kaleler yapar, oyunlar oynarlar. Max’in özlediği arkadaşlık tam da böyle bir şeydir işte. Ama bir yere, evini özleyip, geri dönmek isteyene kadar... 1963’te Maurice Sendak’ın yazıp çizdiği, 2009’da Spike Jones tarafından sinemaya uyarlanan macera, Dave Eggers tarafından romana uyarlanmış. Filmin senaryolaştırılmasında da görev alan Eggers, bu olağanüstü macerayı dolu dolu bir romana çevirmiş. Max ve onun sevimli canavar arkadaşlarıyla yaşadıklarını okurken, Karen O. imzası taşıyan filmin soundtrack albümünü dinlemek, kusursuz bir atmosfer yaratmanızı sağlayacak. Yılın ilk güzelliklerinden...

Haberin Devamı

Tarih
Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’nde Yemek Kültürü
Marianna Yerasimos
Kitap Yayınevi


“Yemeye-içmeye meraklı Defterdarzâde Mehmed Paşa’nın mutfağında ‘yüz aded mertebânî ve yüz aded fağfûr-ı Çînleri’ vardı, üstelik güreşe tutuşup sofranın üstüne devrilen paşaların fagfûrîleri kırıp ‘haşhaş tanesi’ haline getirmelerine de içerlemezdi.” Bu alıntı Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’nden. Bundan birkaç sayfa önce de mertebânî’nin ne olduğunu açıklıyor Çelebi. Hindistan’dan gelme bir çeşit yeşil topraktan yapılma kâse. Üzerine zehir dokununca (zehirli bir yemek) rengi değişen veya kırılan bir özelliğe sahip bu kâselere saraylarda özel yer ayrılırmış. Evliya Çelebi için, aslında bize kendi döneminin tüm özelliklerini eksiksiz anlatan bir sosyolog desek yanlış olmaz. Marianna Yerasimos, Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’nde yemek kültürü ile ilgili yer alan bütün bölümleri tek tek ele alıp hem dönemi içinde yorumluyor hem de sistematik bir dizin içerisinde, izah ediyor. Evliya Çelebi gezip gördüğü yerlerdeki devlet erkânından mahalle sakinine,  bulunduğu yörenin sofra âdetlerinden yenilen yemeklere, kullanılan mutfak malzemesine kadar her şeyi eksiksiz aktarıyor. Sarayından sokağına, Osmanlı mutfak kültürü birinci elden kaynakla ve uzman incelemesiyle bu kitapta yer alıyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!