‘Waves’: Bu sezonun ‘Moonlight’ı hazır

Güncelleme Tarihi:

‘Waves’: Bu sezonun ‘Moonlight’ı hazır
Oluşturulma Tarihi: Eylül 09, 2019 18:08

Kerem Akça, Waves’i Uluslararası Prömiyeri’nde izleyip yazdı

Haberin Devamı

5-15 Eylül 2019 arasında düzenlenen 44. Uluslararası Toronto Film Festivali’nde gösterilen “Waves”, En İyi Film dalında Oscar yarışına bomba gibi girdi. Bu yılın “Ay Işığı” (“Moonlight”) olacağı konusunda fikir birliğine varılan yapıt, şimdiden eğer bu sene ipi bir Afro-Amerikan filmi göğüslerse o unvanı üstlenecek gibi gözüküyor.
Toronto’daki belirleyici Seyirci Ödülü kritik.
YÖNETMENİN İŞLEVSİZ AİLEYE İLGİSİ TARTIŞMASIZ
“Krisha”yla (2015) çıkış yapan Trey Edward Shults, orada Krisha Fairchild üzerine kurulu ‘aile kurumunun yaşlı bireyi’nin gerilimiyle dikkat çekmişti. Film kaydırmalı kameradan beslenirken gerçekçiliğiyle de germeyi becermişti. “It Comes at Night” (2017) ise Joel Edgerton üzerine kurulu atmosfer yüklü korku filminin tutmasını engellemişti, ama yine bir
aile öyküsüydü akan.
Yönetmen yeni, taze bir projeye ihtiyaç duyuyordu. Fairchild burada da küçük bir rolde gözüküyor. Ama “Waves”, isminin metaforik anlamını üzerine alan, tamamına yakını siyahi bir orta sınıf ailesinin izini sürüyor. Sterling K. Brown’un aslında ‘dengesiz dalgalarla şekillenen ritmi takip et!’ algısına eşlik eden bir fonetiğe dönüştüğü söylenebilir.
“Whiplash”in (2014) Oscar’lı J.K. Simmons’ından farksız bir etkiyle oynuyor. Ama esasen ana karakterin adeta farklı kapılar arasından sürekli bir atlet niyetine atladığı, enerjik uyum kesmelerinin bir çeşit video klip heyecanı aşıladığı duruşu dikkat çekiyor.
DALGALARLA KADERİ BELİRLENEN KARAKTERLER
Bu da aslında ‘dalgalar’ın anlamını ortaya koyuyor. Dalgalardan hasar görerek bulanıklaşabilen, formatı (2.35:1, 1.85:1, 1.33:1) değişebilen, kontrolden çıkan bir karakter
Tyler (Kelvin Harrison Jr.). Onun sevgilisi ve ailesiyle ilişkisi de tesir ediyor. Aslında işin ‘güreş’, ‘disko’, ‘deniz kenarı’ gibi öğelerle sarılması filmin, ‘dalga’ya dair yaptığı katmanlı dil arayışının anlamına anlam katıyor.
Adeta bir dalganın ilerleyip savrulmasını tasvir eden dinamik kurgunun, kaydırılan kameraya destek olduğu söylenebilir. Bu da müzik-sinema ilişkisini merkeze yerleştiren “Ay Işığı”yla (“Moonlight”, 2016), “Whiplash”le de akrabalık kuran bir yapı getirmiyor. Aksine Reznor- Ross ikilisi pop şarkılarından beslenerek bir ailenin yaşadığı dengesizlikleri, olabilecek en uç
nokta ile en basit noktanın bir araya geldiği, zıt kutupların filmini yapmak istemiş.
AMERİKAN BANLİYÖ AİLESİNE DİNAMİK BİR BAKIŞ
Bu da ‘tehlikeli ve zigzaglı dalgalar’ olarak tasarlanıyor. Ölüm döşeğinde bir makinaya bağlı olan karakter de, güreş için yürüyerek ringe çıkan karakter de, hızlı bir şekilde diskoya giren karakter de bu aritmetiğe destek oluyor birer kukla gibi... Aslında resimlerden yürüyen özgün bir ritim duygusu. Filmin orta yerinde; ‘kız arkadaşına şiddet uygulayan siyahi çocuk’ gibi dramatik yapının en asap bozucu çözülmesine kaydığını, ama bunu melodrama sapmaktan ziyade #MeToo sonrasına uyarladığı görülüyor.

Haberin Devamı

Waves”, bir Florida ailesinin inişlerini ve çıkışlarını ele alırken, dalga boyunun da nasıl olduğunu keşfe çıkıyor adeta. Finalde hala yürüyen bir karakterin peşine takılması da boşuna değil. Zira dalga boyu sahilde de, özel hayatta da, ailede de karşısına çıkabiliyor herkesin. Bu da Shults’un yeni işini, Amerikan banliyö yaşamına farklı yaklaşımının bir sonucu olarak
görmek mümkün.

‘Waves’: Bu sezonun ‘Moonlight’ı hazır


ÖLÜM ÜÇLEMESİ İLE KOŞ LOLA’YI MI BİRLEŞTİRİYOR?
Reznor-Ross ikilisnin alternatif ritmini takip eden kameranın, fazlasıyla aslında kaderleri kesiştirirken asla Iñárritu’nun Ölüm Üçlemesi’ne drama-şiddet ilişkisi açısından yanaştığı söylenebilir. Daha ziyade onunla “Koş Lola”nın (“Lola Rennt”, 1998) bir araya gelmesini duyuruyor. Kendi fonetiği olan, dinamizmi ve ritmiyle de özgün gözüken bir yapıt “Waves”.
Özellikle de ailenin çeşitli bireylerinin binebildiği arabanın dışını çekerek başlayıp içeri giren kamera bile içerideki yabancılaşmayı güzel vurguluyor.
İleri-geri ve başka yönlere doğru ilerleyebilen karakterler, adeta gaza basmış birer araba gibiler. Bu sebeple de bu dengesizlikle şiddet de uygulayabiliyorlar. Taylor Russell-Lucas Hedges ilişkisinin inandırıcılığı bile birazcık böylesi dengesiz ilerleyen yapıdan besleniyor.
Bu çarpıklık aslında kesişen hayatlar filmi modern klasiğine dönüşen ‘Ölüm Üçlemesi’nin bu özelliğinden ziyade ‘işlevsiz orta sınıf banliyö ailesi’ tasvirine açılıyor. Bunun devamında ise büyülü ve dinamik bir anti-spor ve gençlik filmini de duyuruyor.
AFRO-AMERİKAN KÜLTÜRÜ HİÇ BÖYLE BİR FİLM GÖRMEMİŞTİ
Shults burada daha ziyade dengesizliklerin etrafında dolaşarak klasik bir müzik-sinema ilişkisi kurmamış. “Ay Işığı” gibi bir caz parçasının yarattığı tutku yok. “Waves”, seyirciyi rahatsız ederek olabilecek en trajik olaylarla en sevindirici olayların kesiştiği bir zıtlıklar haritası olarak beliriyor. Bu da ‘dalga’nın uzaması ve dalgalanmasıyla anlamlı hale geliyor.
Elektrik ya da müzik dalgasının fişini çekmek ise her şeyi tersine döndürebiliyor. Filmde karakterleri adeta yönetmen her türlü yola kaydırmalı uzun kamera hareketleriyle sokabiliyor, onların başka bir dramatik çatışmaya sokulması ise bu ‘yöntem’le gerçekleşiyor.
Sanki birbiriyle teğet geçerken bunu hızlı bir şekilde yapan, ama asla da ‘iletişim’i yüzde yüz yaşamayan bireylerin hikayesini anlatıyor. Afro-Amerikan kültürü, biçimci ve stilize eserlerle temsil edildi ama hiç böyle bir film görmemişti. Özellikle ‘Kurgu’ ve ‘Müzik’ açısından tartışılmayacak özgünlüğüyle zihinlere kazınacaktır.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!