Keşke evliliklerim yürümüş olsaydı

Güncelleme Tarihi:

Keşke evliliklerim yürümüş olsaydı
Oluşturulma Tarihi: Nisan 30, 1999 00:00

Haberin Devamı

Cumartesi akşamlarının Bay ‘‘Zaga''sı, daimi gece kuşu Okan Bayülgen, gündüz saatlerini ve düşündürdüklerini anlattı

Radyo, televizyon, reklam, seslendirme ya da film çekimleri dışında Okan Bayülgen de herkes gibi kendi hayatını yaşıyor. Biraz yalnız, biraz Japon yemekleri yiyerek, bol sigara içip, pek çok aşk tüketerek...

Radyo ya da televizyondan çıktıktan sonra neler yapıyorsun?

- Genellikle iş ile ilgili toplantılar hep geceye sarkıyor. Programdan sonra konuklarla sevişmeye gitmiyorum. Bütün bu tip günlük ve özellikle şovmen karizmasına dayanan programlar libidoyu korkunç yükseltiyor. Bu adamların ‘500 kadınla falan yattım' diye açıklamaları bu yüzden. Çünkü kendilerini bir seks canavarı gibi görmeye başlıyorlar. Bir süre sonra liderlik, ünlü şovmenlik falan sapıklık yaratıyor insanda. Daha fazla kadın daha fazla güç gibi... Daha fazla boşaltılması gereken enerji ve yok edilmesi gereken bir benlik haline geliyorsun. Ama bu benliği yok etmek için, yani kendinden kurtulmak için yaptığın şeyler var ve seks en kolay çözüm bu aşamada.''

Çapkınlıkların da konuşuluyor...

- Şöhret bir takım kızların seninle yatmasını sağlıyor tabii. Çünkü sıradan bir adam olsan bir kadınla yatağa koşturamazsın. Önce yemekler yemen, kokunu ona beğendirmen ve onun yatağa giden beyin kilidini açman gerekir. Halbuki seni televizyonda hele benim gibi bir adamı geceler boyunca yüz program falan seyretmişse o çoktan soyunmuş, kilitleri açılmış ve benle yatmaya hazır bir haldedir. O zaman bende el ele yatak odasına giderken şöyle bir tepki ortaya çıkıyor; ‘Evet, sen benimle yatmaya hazırsın, ama ben henüz hiç hazırlık yapmadım. Henüz bir muhallebicide oturup bir su muhallebisi kaşıklamadık karşılıklı.

İş görüşmeleri neden geceye sarkıyor?

- Çünkü ben bu saçma sapan işi yaptığım için başka saçma sapan adamlarla beraber çalışıyorum. Mesela şöyle randevular verilebiliyor: ‘Gece birde sana geleceğim, senaryo konuşacağız. ‘ Ama bu senaryo konuşacak adamlar da bir türlü susmuyorlar. İlk bir saat adamın kendini övmesi ya da sürekli acındırmasıyla geçiyor. Sonraki bir saat de seni övmesiyle geçiyor. En nefret ettiğim bölüm beni övdüğü bölüm. Onu ne kadar kısa kesmeye çalışırsan, bu adamın daha da azmasına neden oluyor. Seni övme bölümü bir buçuk iki saat sürüyor. Türkiye'de sanatçı olmak zor bir şey olduğu için pislikleriyle kavga eden adamları çok uzun süre dinlemek zorundasınız.

Peki seni kim överse sözünü kesmezsin?

- Benim idolüm yok. Ama bana yatakta sevgilim muhteşem sevişiyorsun falan derse ‘Yo hayır, kes' falan demem. ‘Cem Özer, Beyaz, Mehmet Ali Erbil ya da Cem Yılmaz daha iyi sevişiyor demem. Ama mesela birisi beni radyoda övdüğü zaman ‘Hadi ordan Beyaz daha iyi değil mi' diyorum mesela.

Bu toplantılardan kurtulmak için ne yapmayı düşünüyorsun?

- Bu projelerden kurtulmanın bir tek yolu var. O da günlük program yapmak. Dokuz beygirlik bir balıkçı motoru gibiyim. Bunu birkaç gün çalıştırmadın mı, bir daha çalışmaz. Sürekli ipini çekmek gerekiyor. Ama her gün balığa çıkıyorsan, çeker çekmez çalışır. Bu motor çalışacak ve çalıştıkça da daha çok üretecek.

Yeni film projelerin var mı?

- Evet, hem Sinan Çetin'le hem de Mustafa Altıoklar'la iki film projesi var. İkisinden de söz etmem. Ben ruh hastasıyım. Beni sağlıklı tutmak istiyorsanız sürekli çalıştıracaksınız. Keşke evliliklerim yürümüş olsaydı. Ben hep eşlerime bunu anlatmak istedim. Ben bir salağım, sabahleyin enseme vurup ‘Hadi koş Okan' demeleri gerekiyordu. Akşam da bir sürü para kazanıp dönmem gerekiyor. Biraz yaşlanıyorum galiba, birlikte olduğun insanın problemleri oluyor ve onları çözmeye çalışıyorsun.

İnsanlara iyi davranmak gibi bir amacın olmadığı halde bu kadar sevilmenin nedeni ne sence?

- Beni niye sevdiklerini bilmiyorum, ama seviyorlar. Benim gibi abuk sabuk ve kendi içinde bu kadar çelişkili bir adamın seyircisi tarafından da bu kadar anlaşılmaması gerekiyordu aslında. Öyle e-mail'ler açıyorum ki, adam her şeyi anlamış. Yani herkes bana psikiyatrist gibi davranıyor artık. Bak senin şöyle yapman lazım, sen biraz tatil yapsana biz seni bekleriz gibi... Bir yandan bunların bir aşağılık kompleksinden mi doğduğunu düşünüyorum. Mesela Gaye'den ayrılmadan önce ‘Ben bunu tercih etmedim. Ben seninle evlendiğimde sen böyle TV programları yapan bir adam olmayacaktın. En çok istediğin şey bir sinema filmi yapmaktı. Yani bu nereden geldi ki başımıza. Biz de bu yüzden boşanıyoruz' dedi. Bu beni çok etkiledi. Ve şimdi bakıyorum... Gaye evli, çok mutlu. Kocasıyla birlikte sürekli ev değiştiriyorlar. Her geçtikleri ev bir öncekinden çok daha güzel oluyor. Aslında bakınca ikisi birden karı koca benim kadar para kazanmıyorlar, ama benden çok daha iyi yaşıyorlar. Ayrıca benim de sahip olmak istediğim, ama hiçbir zaman bakamayacağımı düşündüğüm bir köpekleri var. İkisinin de çok iyi anneleri, babaları, kayınvaldeleri, kayınpederleri falan var. Ve çok mutlu. O zaman acaba onun aklına mı uysaydım diye düşünüyorum.

Okan Bayülgen ‘Aslında içimde ‘sardunyaları sulamak istiyorum’ diyen bir adam var’diyor. Fotoğraflar: Yusuf UÇAK

Okan’ın bir günü

SAAT 11.00 UYANMA VAKTİ

‘‘Sabahları saat 11.00 falan gibi uyanıyorum. Evim Bebek'te... Eğer ben cinsel aktivitelerim açısından uygunsam, evdeki çalışan hanım tarafından gazete üst kata çıkar, mutlaka büyük kovayla kahve gelir ve ondan sonra vızır vızır çalan telefonlar... Sonra mutlaka ben bir yere gidiyor oluyorum. Bir tane menajerim var, bana randevularımı söylüyor. Onun dışında tamamiyle dağınık yaşıyorum. Çünkü programladığım zaman içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Mesela durup dururken bayram tatili geliyor ve ben yine hiçbir yere gitmemiş oluyorum.''

SAAT 14.00 JAPON MUTFAĞI

‘‘Yemek için genellikle Japon lokantalarını tercih ediyorum. Favorim Swissotel'in Miyako'su. Buraya hem öğle hem de akşam yemekleri için gidebiliyorum. Kendimi yalnız ve güvende hissettiğim bir mekan. Japon yemekleri, özellikle suşi çok hafif. Onu seçebiliyorsun ve tek tek isteyebiliyorsun. Çatal, bıçak kaşık kullanılmaması çok cazip geliyor. Özellikle çorba içerken çorbayı iki elinle tutup onun sıcaklığını ve kokusunu ilk başta hissediyorsun.'' t SAAT 17.00 ALARM SAATİ

‘‘Kolumdaki saatin alarmı çalıyor. Nerede olursa olsun hemen radyoya yönelmem gerektiğini anlıyorum. Mustafa Altıoklar ile yapacağım filmdeki adam bana çok benziyor. Benim hayatımdan o filmde çok şey var. O adam da birden saat 2.57 falan diyor. Halbuki aslında saat taşımayı sevmiyorum, ama içimdeki saat dakika dakika işliyor.''

SAAT 18.30-20.00

PROGRAM VAKTİ

Radyo D'deki programım başlıyor. Radyoyu televizyondan daha çok seviyorum. İlk göz ağrım olduğu için herhalde. Zaten en çok insanlardan etkileniyorum. Hayatımda bir sürü genç kadın ya da adam var. Özellikle 18 yaşındaki gençlerden çok etkileniyorum. Söyledikleri şeylerden ve beyinlerinin çalışma hızından çok etkileniyorum.

SAAT 20.00'DEN SONRASI- YALNIZLIK ÖMÜR BOYU

Sonuçta her gece radyodan çıktıktan sonra istediğim tek şey yalnız kalmak ya da evin içinde ‘‘benle'' karşılıklı oturup göz göze bakışmak ya da benle o şekilde bir diyalogu tercih etmeyen ve sadece benim varlığımdan bile hoşnut olan birisiyle beraber olmak. Birileri evimde gezinsin önemli değil, ben TV'ye bakıp burnumu karıştırayım, yapmak istediğim tek şey bu.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!