Kendimi konuşarak ifade etmek beni zehirliyor

Güncelleme Tarihi:

Kendimi konuşarak ifade etmek beni zehirliyor
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 26, 2009 00:00

Magazin penceresinden bakıldığında hırçın ve uzak bir oyuncu Nejat İşler. Gerçekte ise bambaşka bir kişilik. Yaptığı işleri sorgulayan, bir yandan da içinde bulunduğu hayatla sorunları olan bir sanatçı. Sıkıntılarından biri de Tayyip Erdoğan ile akraba olduğunun sanılması. Oysa hiç ilgisi yok. Nejat İşler, yönetmen Ahmet Boyacıoğlu’nun “Siyah Beyaz” filmi için bulunduğu Ankara’da sorularımı yanıtladı. Sevgilisi Berrak Tüzünataç hakkında konuşmadı, çünkü birbirleriyle ilgili konuşmama kararı almışlardı.

DEDEM
Hâlâ pardösüsünü giyerim


Her türlü ritüeli severim. Dinde de ritüeller çok olduğu için cami yaptırma dernekleri başkanı olan dedeme camilerde yardım etmek hoşuma giderdi. 6 sene Kuran kursu maceram var. Dedemi çok severdim ben. İnançlı bir adamdı. Mahallede saygı duyulurdu. Beni dedeme benzetirler. Hızlı yürüme özelliğimi ondan aldım. Dedem hâlâ iki günde bir rüyama girer. Kendimi kötü hissettiğim zaman bana bıraktığı pardösüsüyle uyurum. Hâlâ bana yardım ediyor. Rol modelim de önce dedem. Sonra Müşfik Kenter ve Fikret Kuşkan.

İŞPORTACILIK GÜNLERİM
Tezgahı kapalı yere koyduk artık üşümüyoruz

Teşvikiye Caddesi bana çok şey kattı. Kapıcıdan Orhan Pamuk’a, Hatemiler’e kadar hepsiyle muhabbetim vardı. Sokak iyidir. 90’larda insanlar Güneydoğu’da patır kütür giderken, biz İstanbul’da bunlardan uzaktık. Fevkalade bohem bir hayatım vardı. Düşünün işyeriniz Türkiye’nin en güzel kadınlarının geçtiği bir cadde. İstediğiniz saatte açıp, kapatıyorsunuz. 1991’de Mimar Sinan Üniversitesi’nin konservatuvar bölümüne girdikten sonra da CD ve kitap sattığım işporta tezgahı devam etti. Ortaklarım Sinan ve Ferruh ile hayalimiz bir dükkanımızın olmasıydı. Başrol falan derken aldığım ücretler çoğalınca ilk yaptığım şey o oldu. Dükkanı açtık, adı Tezgah. Tezgahı kapalı bir yere koyduk, artık üşümüyoruz.

TİYATRO
İki saat boyunca durmadan bungee jumping


Tiyatro konsantrasyon işi. Diziler, filmler gibi değil. Metres kabul etmeyen bir kadın tiyatro. Tiyatroyu aldatamazsınız. Sinema da güzel bir iş ama tiyatro bambaşka bir şey. İki saat tek başınasınız. Anın telafisi yok. O büyük bir adrenalin. İki saat boyunca durmadan bungee jumping yaptığınızı düşünün. Çok güzel bir his. Ama sette çalışıp akşam da gidip tiyatroda oynayamıyorum.

LAKABIM
Farketmez Nejat


Gittiğim yerlerde verilen selamı alırım, nezaketle istendiğinde istenileni yapmaya çalışırım. Maalesef bununla yetinen az kişiyle karşılaştım. Küçüklük lakaplarımdan biri “Farketmez Nejat”tır. Kimseyi rahatsız etmek istemezdim ben. Hâlâ da öyledir. Ama onlar da beni rahatsız etmesin. Mesafeleri eskiden beri severim. Evet eskiden beri.

AİLEM
Hiç yoksun kalmadım


Tipik bir işçi ailesi. Dedem de babam da fabrika işçisiydi. Babam aktif bir sendikalıydı. Annemle babam hayatla ilgili kararlarıma saygı gösterdiler. Çok iyi bir ailede büyüdüm ben. Şansımdır ailem. Ben böyle istedim, böyle karar aldım dedim. Hiç kimse de muhalefet etmedi. Şunu yap bunu yap demedi. Nasıl modern ülkelerde 18 yaşına giren velet aileden ayrılırsa ben de o yaşta evden çıktım. Anlattım, onlar da kabul etti. Bana çok katkıda bulunan ailemden memnunum. Bizim aile cennetliktir. Ben hiç yoksun kalmadım. Yoksulluk evet. O zaman herkes yoksuldu zaten.

SİYASET
Sıkıştık kaldık


Dehşet verici. Çetin Altan güzel söylüyor, diyor ki; “Memleketi cami ile kışlanın arasına soktular.” Bir tercih mi yapmak zorundayız bunların ikisinin arasında? İkisinin arasına sıkıştık kaldık.

HAYAT TANIMIM
Hiç


Bana hep sorarlar dövmen var mı? Yaptırmayacak mısın? Yaptıracağım. İki kürek kemiğimin arasına “HİÇ” yazdıracağım. Neyzen’in hiçi. Hayatımın anlamı bu benim için.

FENERBAHÇE
Maç için 3 kilometre koştum


Bir defasında Bodrum Gümüşlük’te Lig TV bulacağım diye 3 kilometre kadar koştum. Fenerbahçe’nin maçlarını kaçırmamaya çalışıyorum. Maçları mutlaka bir yerde seyretmeye çalışıyorum. Stada gitmeye daha çok özen gösteriyorum. Bir de Fenerbahçe hep iyi oynasın istiyorum.

MAHALLE BASKISI
Bana ev aldırdı


Yıllarca mülkiyet hırsızlık diye bağırdım. Sonra geçen sene Bodrum tapu dairesinde buldum kendimi. Mahalle baskısı bana ev aldırdı. Şimdi işim yoksa kışın da çoğunlukla Bodrum’da yaşıyorum. İstanbul’da durmak istemiyorum.

BENİM İSTANBULUM
Sanatçı gettomuzda yaşarım


Aslında rutin bir hayatım var. Komşularımdan çok farklı yaşamıyorum ben de. Cihangir’de bir sanatçı gettomuz var. Her gün onlarla beraber oluyoruz. Ortak bir yaşamımız var. Onlar magazin dünyasında gözükmez. Ben Allah’a çok şükür çok zengin bir insanım. En büyük servetimin insan biriktirmek olduğunu düşünüyorum. En çok önem verdiğim şey de bu ve şanslıyım o konuda.

ALKOL
Unutturuyor azıcık


İnsan hayata gelince kötülük yapmaya, kaynakları tüketmeye başlıyor. Ben de tüketmekten kendimi alıkoyamıyorum. Tükettiğimle aynı oranda üretmeye çalışıyorum ama kötü hissettiriyor beni. O yüzden bu meredi (elindeki rakıyı göstererek) içiyorum. Sorunları çözmüyor ama unutturuyor azıcık. Maneviyat eksikliği sinirimi bozuyor. Televizyon dizilerinde yer alarak ben de katkıda bulunuyormuşum gibi hissediyorum. Küçümsediğim için söylemiyorum. Babam fabrikada işçiyken işini iyi yapmak isterdi. Dedem sayacıydı (ayakkabının yumuşak olan üst bölümünü yapan usta), o yüzden soyadımız İşler. Plastik tabanlı ayakkabıları görünce siniri bozulurdu. Olay dizi, sinema olması değil, iş iyi olsun.

YAZMAK
Konuşmak beni zehirliyor


Galiba yazmaya, yönetmeye doğru evrileceğim. Tamam şimdi revaçta bir aktörüm, istiyorlar. Başrol başağrıtıcı bir iş. Haftanın beş günü çalışıyorsunuz. O çok yoruyor. Bu yüzden şu anda yazma konsantrasyonum pek iyi değil. Hayır demeyi bilen bir herif de değilim. Biraz durayım yazıp çizeyim diyemiyorum. Röportaj vermekten sıkıldım. Kendimi sözlerle ifade edebilecek biri değilim. Nasıl diyeyim? Sanat da öyle bir şeydir. Lök diye söylemiyorsun. Allıyorsun pulluyorsun, öyle söylüyorsun. Onu seviyorum ben. Kendimi konuşarak ifade etmek beni biraz zehirliyor.

DOĞUM GÜNÜM
29 Şubat olması ucube hissettiriyor


Gençken karşıydım böyle kutlamalara. Artık bıraktım. 29 Şubat olduğu için arkadaşlarımı yoruyorum gibi. 28’inde mi arayalım 1 Mart’ta mı? Düşünsenize 4 yılda bir! Çocukluktan beri insan kendini bir garip, freak (ucube) hissediyor. Herkesin her sene doğum günü var senin yok abi.

SEVERİM
Müziksiz hayat hatadır


Anlatmayı seven, konuşkan bir çocuktum ufakken. Bir sürü lakabım vardır aile içinde. İlkokulda oyunlar yazıyordum. Şarkıcı olmak istedim aslında ama oyunculuğa denk geldi. Sesim iyi değil. Şarkıyı, müziği çok severim ben. Müzikten anlayan adamı severim, iyi geçinirim. Nietzsche’nin lafına da sadığım: “Müziksiz hayat hatadır.” Müziktir dünyayı çekilir kılan.

KADINLAR
O kamerayla filmler çekiliyor

Kadınlarla aram hep iyiydi. Kadınlı bir ailede büyüdüm. Öyle denk geldi. Anadolu Lisesi sınavını kazandım. Kazandığım okulu İstanbul Kız Lisesi’nin içinde kurdular. 800 kızla beraber okudum. 50 erkektik. Garip yani, hep böyle gitti.

YALNIZLIK
Kaybolmayı severim


Yalnız dolaşmayı, kaybolmayı, yok olmayı severim. Nerde kaybolabiliyorsam, oraya giderim. Artık kaybolmayı daha az becerebiliyorum. Bu da biraz sıkıntı yaratıyor. Ama yapacak bir şey de yok.

KİTABIM
Beyaz zenciler


90’larda bahşedilen bir özgürlük vardı. Allah’a şükür hakkını vererek yaşadık. O dönemlerde Beyaz Zenciler diye bir kitap düştü. Ingvar Ambjörnsen adlı Norveçli yazarın kitabı. Mülkiyetsiz, dertsiz tasasız bir yaşam anlatır. Biraz bohem bir hayattır. O benim başucu kitabım oldu. Yoksa tabii ki kendimi beyaz zenci olarak tanımlamıyorum ama güzel bir kitaptı.

HAYATIMIN EN’LERİ

En büyük korkunuz? Birine kötü bir şey yapmak.
En çok neye dokunmaktan hoşlanırsınız? Sevgilime.
En sevdiğiniz tatil kenti? Bodrum ve Kaş.
En sevdiğiniz yemek? Patatesin her türlüsü.
En sevdiğiniz tarihi kişilik? Tevfik Fikret.
En sevdiğiniz film? Betty Blue (Jean-Jacques Beineix/1986).
En sevdiğiniz (müzik) sanatçı? Neşet Ertaş, David Bowie, Toto.
En iyi dostunuz? İçkim, sigaram.
En sevdiğiniz koku?Yasemin kokusu.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!