Karın doyurmak kutsal bir uğraş

Güncelleme Tarihi:

Karın doyurmak kutsal bir uğraş
Oluşturulma Tarihi: Ekim 24, 2010 00:00

Sofra kültürüyle büyüyen Selçuk Yöntem için hala bir numara annesinin mutfağı. Ünlü oyuncu çocukluğundan beri hiç yemek ayırmadığını çünkü karın doyurma duygusunun kutsallığına inandığını söylüyor. En sevdiği şeyse Boğaz’a bakarak akşam yemeği yemek, buna mukabil sevdiği lokantalar en salaş olanlar

Annenizin mutfağından neler hatırlıyorsunuz?
- Annemin mutfağı benim için hala bir numara. Annemin köfte-patates kızartması-pilav üçlüsü ana yemeğim. Onlara hiçbir zaman hayır diyemem. Annem köftenin baharatını, soğanını ve ekmeğini çok iyi dengeliyor. Çok yumuşak değil kalıplı yapar köfteyi. 82 yaşında, ziyaretine her gün giderim ve halen bana köfte yapar. Ben o köfteleri evde buzluğa koyarım ve canım çektikçe pişiririm. Köfteler bitince anneme yenisini ısmarlarım. Kuru fasulyesi, makarnası, domatesli pilavı da muhteşem. Annemin mutfağının doğallığını ve sadeliğini seviyorum.

Babanızın mutfakla arası nasıldı?
- Çok iyiydi. Midesine çok düşkündü rahmetli. Sofranın düzenli, örtülü olmasını isterdi. Biz beş kardeşiz, babam tüm ailenin aynı anda sofrada olmasına çok dikkat ederdi. Kimse önden yemeğini yiyip kalkamazdı. Şöyle bir düşünüyorum da, babamın galiba mutfak becerisi yoktu.

Yemek konusunda mızmız bir çocuk muydunuz?
- Hayır, her türlü yemeği yerdim, hiç ayırt etmezdim. Hala da böyleyim. Karın doyurma duygusunu ben kutsal bir uğraş olarak görüyorum.

Çocukluğunuzda en sevdiğiniz yemekler hangileriydi?
- En sevdiğim yemek, yoğurtlu yaprak sarmasıydı. Biraz önce söylediğim gibi annemin üçlemesini de çok severdim. Çocukluğumda balığa karşı bir düşkünlüğüm yoktu ama şimdi balık yemeden duramıyorum. Kebap çok severdim. Hiç unutmuyorum, babam beş lira vermişti, ben o parayla arkadaşlarıma kebap ısmarlamıştım. Bu bana büyük bir yaşam zenginliği katmıştı, “Param var ve yemek yiyorum!” Bunu düşündüğümde daha ilkokul üç ya da dördüncü sınıftaydım. Sebze yemeği çok severdim, ıspanak, taze fasulye... Bunları halen çok severim.

Gözünüzü kapattığınızda, çocukluğunuzdaki evinizin mutfağından neler geliyor gözünüzün önüne?
- Her şey yerli yerindeydi. Kalabalık aile olduğumuz için, gece acıktığım zaman neyi nereden alacağımı bildiğim bir yer geliyor aklıma. O zamanlar buzdolabı değil tel dolaplar vardı. Işığı bile yakmadan bulabilirdim istediklerimi.

AYDA İKİ KEZ AİLE YEMEĞİ

Sizin mutfakla aranız nasıl?

- Benim mutfakla aram çok iyi ama yaptığım şeyler çok kısıtlı. Domates soslu makarna, çoban salatası, patates kızartması yaparım. Bir kere de tas kebabı yapmıştım. Ablamdan telefonla tarif almıştım, çok güzel olmuştu. Makarnayı çok seviyorum, makarnanın verdiği enerjiyi de. Bir dönem eşim Roma’da kalmıştı, ben de gidip geliyordum. Orada yediğim makarnanın lezzetini, o lokantada keyifle yemek yiyen insanları hala hatırlıyorum.

Karı-koca sanatçısınız ve yoğun bir tempoda çalışıyorsunuz. Bu durumda mutfağın hakimi kim?
- Esasında evin mutfağının belirgin bir hakimi yok ama yine de eşim daha fazla söz sahibi. Bu yoğun tempo yüzünden dışarıda yemek yeme alışkanlığı oluştu maalesef. Ama evde olduğumuz zaman, eşimin yaptığı yemekleri büyük bir keyifle yiyorum. Evde, ızgara et, salata, pilav, makarna türü şeyler yiyoruz. Eşim her şeyi yapabilir ama zamansızlıktan dolayı mutfağa pek giremiyor.

Kızınız?
- Müthiş, çok güzel yemekler yapıyor. Her şeyi yapıyor, pilav, etli yemekler, biber dolması, mantı... Bu konuda müthiş bir becerisi var. Yemekleri çok da lezzetli oluyor. Biz bazen ona müracaat ediyoruz.

Ailece yemek yemeğe fırsat buluyor musunuz?
- Ayda bir kere muhakkak bunu yapıyoruz. Evde yapamasak da dışarıda yiyoruz. Bunu ihmal etmiyoruz. Evde yemek yemek bizim için değişiklik oluyor. Mutfağımız ne küçük ne büyük, salonla bütünleşen bir mutfak. Hem yemek yapıyor hem de sohbet edebiliyoruz.

Bir günlük yemek maceranızı anlatır mısınız?
- Kahvaltıyı yaptıktan sonra, öğle yemeğine kadar pek bir şey yemem. Öğle yemeğinde mahalledeysek ev yemeği yerim, sebze yerim. Akşamüzeri beni ayakta tutabilecek bir şeyler atıştırırım, bu bir tost da olabilir. Akşam yemeğinde balık yerim. Haftanın beş günü balık yiyebilirim.

Hangi balıkları seviyorsunuz?
- Kalkan balığını, deniz çipurasını, kaya barbununu çok severim. Ama kalkanın yeri ayrı, o hep bir numara. Palamut şu an çok güzel ama pek düşkünlüğüm yok. Taze istavritin tavasını da çok seviyorum.

Boğaz’ı seyrederek akşam yemeği yemeyi çok seviyormuşsunuz...
- Hem de çok. Belki yapımdan dolayı, belki burcumdan dolayı bilmiyorum ama o saatleri çok seviyorum. Günün batması, o dingin hava ve deniz beni hep etkilemiştir. Boğazın o hareketli hali, iki yanındaki o manzaranın, yeşilin zenginliği, bir kadeh rakı ve balıkla birlikte benim için çok büyük bir anlam kazanıyor. Bu duygu beni çok mutlu ediyor. Bu anları yalnız başıma yaşamak yerine dostlarımla paylaşmak isterim. Dostlarımı beklerken bir süreliğine o yalnızlığın tadını çıkartırım ama yanımda muhakkak birisi olacak. Ortaköy-Sarıyer arası çok hoşuma gidiyor. Görüntüler gerçekten masal gibi.

Kimlerle yemek yemek hoşunuza gidiyor?
- Ailem ve dostlarımla yemek yemek hoşuma gider. Yemekte onlarla sohbet etmek bana büyük bir keyif verir. Sanat dünyasını konuşuruz, yeni yapılan film ve dizileri konuşuruz, hayata dair konuşuruz. Türkiye’nin politik durumu hakkında değerlendirme yaparız ve kendi aramızda espriler yapıp eğleniriz. Geniş bir çevremiz var ama genel olarak bu yemeklere katılanlar sekiz-on kişidir ve her yemekte masaya oturanlar değişir.

Ne tür lokantaları tercih ediyorsunuz?
- Salaş olanları... Doğal ve sade olduğu için. Tabii bu demek değildir lüks bir restoran hoşuma gitmiyor. Ama o tür yerlere gitmek bir öncelik, bir hazırlık, bir plan program gerektiriyor. Ama bir meyhaneye, balık yemeğe gitmek için plana programa gerek yok. Kalk gidelim diyor ve gidiyorsunuz. Doğal ortamlarda bulunmak bana daha iyi geliyor.

Şöhretli olmak, restoran ve lokantada size ne gibi avantajlar sağlıyor?
- Daha çok özen gösteriliyor, daha sıcak bir ortam oluşuyor, bu da sizin ruhunuzu okşuyor. Ama ben öyle yaşayan bir insan olmadığım için gittiğim yerlerden ayrıcalıklı davranışlar beklemem.

En sevdiğiniz restoranlar ve lokantalar?
- İzmir’de Deniz Restoran, Ankara’da Kebap 49, Adana’daki tüm kebapçılar. Kuruçeşme’de Marina, Cihangir’de Savoy Balık.

YEMEKTE BAŞARILI OLAN İLİŞKİDE BAŞARILI OLUR

İlk ödüllerinizden birini ‘Peynirli Yumurta’ adlı tiyatro oyunuyla aldınız. Peynirli yumurtayı sever misiniz?

- Oyunda da peynirli yumurtanın tarifi vardı. O tarifi evde yaptım da. Budapeşte’de, Tuna Nehri’nin yanındaki barlardan birinde geçen bir hikayeydi. Adam, kadını etkilemek için peynirli yumurta yapıyor orada. Aynı tarifle o yumurtayı yaptım, çok lezzetli bir oldu.

Aşk gerçekten mideden geçer mi?
- Geçer, bu söze inanırım. Çünkü insan olarak yeme duygusu çok önemli. Tanrı’nın bize bahşettiği en önemli duygulardan biri doyma ve yeme duygusu. Yemekte başarılı olan ilişki kurmakta da başarılı olacaktır doğal olarak. Kişiler arasında biçimsel ve ruhsal olarak da bir anlaşma varsa, yemek bence bunun en büyük süsü oluyor.

LONDRA’DA YEDİĞİM KEBABI TÜRKİYE’DE YİYEMEDİM

Hangi ülke mutfakları sizin favoriniz?

- İtalyan, Çin, Japon mutfakları. Tabii ki zengin Türk mutfağı da.

Bir süre Londra’da yaşadınız. Oradaki yaşantınız yemek alışkanlığınızı nasıl etkiledi?
- Konservatuvarı bitirdikten sonra, mastır yapmaya gittim Londra’ya. Bir restoranda garson olarak çalıştım. Orada yediğim kebabı, Türkiye’de bile yiyemedim. Yabancı bir yerde Türk yemeği, yemek peşinde koşturanlar için pek doğru değil ama o kebabın lezzetini hiç unutamıyorum. İngilizlerin öyle belirgin bir yemekleri yok esasında. Türkiye’ye döndükten sonra, ülkelerin mutfağına ve yemek yeme alışkanlıklarına merak sardım.

Sık sık Berlin’e gidiyorsunuz, tercihiniz ne tür lokantalar oluyor?
- Evet, Berlin’de can bir dostum var, adı Tamer Akkılınç. Orada beş tane restoranı var. Yani Alman mutfağı, Meksika mutfağı, İtalyan mutfağı, Japon mutfağı, her türlü yemeği orada yiyebiliyorum. Bir de bizi çok güzel yerlere götürüyor, Çin mutfağının en hakikisini, İtalyan mutfağının en lezzetlisini onun sayesinde yiyoruz. Berlin’de bir de çok eski bir tavukçu var. 150 yıllık bir binada bu işi yapıyor. Orada sadece tavuk ve bira var. Oraya gitmeyi çok seviyoruz. Adam tavukları kendisi beslediği için çok lezzetli oluyor.

Uzun Bodrum tatillerinizde beslenmeniz değişiyor mu?
- Orada hep balık üzerine çalışıyorum. Arkadaşım Faik, her gün denizden yeni çıkmış balık alıp getiriyor. Haftanın beş günü balık yiyoruz. Öğlenleri de onun bahçesinde yetişen sebzeleri, domatesleri, fasulyeyi, bamyayı toplayıp yiyoruz. Sabahları yine onun tavuklarının yumurtasını, bahçenin salatasını, domatesini ve biberini yiyoruz. Bodrum’da çok güzel, çok taze, organik ve dengeli beslenme oluyor
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!