Kandil’de kadın bilinci Kürtçülüğü aştı

Güncelleme Tarihi:

Kandil’de kadın bilinci Kürtçülüğü aştı
Oluşturulma Tarihi: Ekim 10, 2004 01:29

Türkiye, Irak, İran sınırlarının kesiştiği noktada Kandil Dağı. 2000’den beri silahlı PKK militanları buradalar. Kandil Dağı’nda karşılaştığımız tablo şaşırtıcıydı: Zaman Türkiye’ye endeksli burada. AB üyeliği gelişmeleri kadar Türk dizileri ve maçlar da büyük bir ilgiyle izleniyor.

Ceviz ağacının altına serilmiş halının üzerinde oturuyoruz. Bir taraftan da televizyonda Gülben Ergen’i izleyip magazin muhabbetine giriyoruz. Silahlı militanlardan biri; ‘Ayrılmışlar’ diyor. ‘Nasıl olur daha yeni evlendiler? Ayrıldıklarına dair bir şey duymadım’ diyorum. ‘Olur mu ya, evlendikten dört gün sonra ayrılmışlar’ diye diretiyor, muhtemelen Hande Ataizi’nden bahsediyor. Sıradan bir militan olsa anlayacağım. PKK’nın Kandil Karargáhı’ndaki önemli komutanlarından biri Rubar. ‘Herhalde biz yoldayken olmuştur, bu alemde her şey olur’ diyorum. Fazlaca diretmenin alemi yok. Bir taraftan da davetsiz geldiğimiz mekánda röportaj izni çıkmasını bekliyorum. Rubar, elinde uzaktan kumanda, sırayla Türk kanalları arasında dolaşıyor. Özcan Deniz’in dizisi başlayınca kadın militanlar, merakla bekledikleri diziyi izlemek için yerlerini alıyorlar. Sarışın, mavi gözlü, kıvırcık saçlı olan, diğerleri diziyi izlerken muhabbete giriyor: ‘Sen bir de bunları maç izlerken gör. Galatasaray’ın Avrupa Kupaları’ndaki maçları sırasında. Fenerliler’i deli ediyorduk.’ Dizi bittikten sonra herkes Kandil Dağı’na nasıl geldiğimizi soruyor. Siyaset sonrası muhabbet hep futbola dönüyor. Sürekli ‘İzin çıktı mı?’ diye soruyorum. Rubar, ‘İstediğinle istediğini konuşuyorsun. Sana kimse bir şey diyor mu? Rahat et, istediğini yap’ diyor.

FENERLİ PERVER MAÇ İÇİN DOKUZ SAAT YÜRÜYOR

Örgütteki son kopmalarla konuya giriyorum. Osman Öcalan ve arkadaşlarının ayrılmasından fazlaca etkilenmemişler. Öyle bir hava var. Fener maçları için maç günleri dağlar aşıp dört buçuk gidiş-dört buçuk geliş, dokuz saat yol yapan hasta Fenerli Perver devreye giriyor: ‘ Bizim milliyetçi duygularımız yok. Türkiye Cumhuriyeti sağlıklı demokratik bir yapı oluşturursa işler çözülür. Türkiye’den ayrı bağımsız bir devlet istemiyoruz. Dünyada değişim dönüşüm süreci yaşanıyor. Özellikle 1999’dan bu yana daha kapsamlı bir değişim ve dönüşümü gerçekleştirmeye çalışıyoruz’ diyor. Perver’in kolu alçıda, maç yaparken kırmış kolunu.

Birlikte geldiğim Doğan Haber Ajansı kameramanı Muzaffer Duru’yla bana yatmamız için battaniyeler veriliyor. Diğerleriyle birlikte ceviz ağacının altında uzanıyoruz. Güneş doğar doğmaz kalkıyoruz.

Kuzey Irak’ta, Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Kürdistan Yurtsever Birliği (KYB) güçleri arasında, Van il sınırları büyüklüğünde bir alan PKK’nın kontrolü altındaymış. Dağ kadroları silahlı ve üniformalı olarak kamp dışına çıkamıyorlar. Beyaz Nissan marka ciple bölgeyi dolaşmaya çıkıyoruz.

Zaman da Türkiye’ye endekslenmiş burada. Irak saati yerine Türkiye saati kullanılıyor. 4 Nisan günleri ağaç dikme bayramı olarak kabul edilmiş. Şaşırıyorum. Ama şaşkınlığım kadınlarla konuşurken zirve yapacak. Türkiye, Irak, İran ve Suriye’den gelen Kürk kadınlar açıkça şöyle diyorlar: ‘Şimdi bizim için kadın meselesi her şeyin önünde.’ Ne demek istiyorlar, iyice bir dinliyorum. Duyduklarım, gördüklerimle birleşince, diyorum ki, bu dağlarda da dünya değişmiş yahuu...

Kendi taktıkları isimle ‘Hasan Şehitliği’nde tanıdık bir yüz çıkıyor karşıma. Mezarlığın kapalı yerindeki resimlerden biri, 90’lı yıllarda İstanbul’da röportaj yaptığım modern dansçı kızın resmi. O da artık hayatta değil. İki gün önce Türkiye’den gelen yaşlı bir adam görüyorum. Oğlunu arıyor. Önce mezar taşlarını okumuş, belki aralarındadır diye. Mezarlık görevlisi, babası Tatar, annesi Türkmen, eski bir Dev-Genç militanı. Adamcağızı ikna etmeye çalışıyor: ‘Bak oğlun hayatta. Onu buralarda bulman zor.’ Daha sonra öğreniyorum ki, ailelerle örgüt üyelerini mümkün olduğu kadar görüştürmek istemiyorlar. Ziyarete gelenler, çocuklarını etkileyip götürmesinler diye..

KONGRA-GEL ADINA KONUŞAN MURAT KARAYILAN (CEMAL)

Ayrılanlar evliler örgütü

Osman Öcalan PKK’dan ayrılıp başka bir örgüt kurduğunu açıkladı, yani parçalandınız?

- Bu kişiler hareketimizin genel kültürel, ideolojik, felsefi gerçekliğinden kopmuşlardı. Sosyal ilişki adı altında evlendiler. Bu konuda önderlik tarafından klasikleşmiş, geri, özgür kadını tekrar erkeğin egemenliğine sokan bir ilişki biçiminin kabul edilemeyeceği noktasından eleştirildiler. İki grup halinde 8 kişi, evli 4 erkek, 4 kadın koptu. Gizli gizli kaçtılar yani. ‘Dolaşmak istiyoruz’ deyip dolaşmaya giderken kaçıp KYB’ye sığındılar. Sonradan 5 kişilik bir grup daha onlara katıldı. Biz onlara bağımsız örgütlenebileceklerini söylemiştik ayrı fikirleri olduğu için.

Evliler Grubu olarak mı?

- Yani daha özgün şey olarak. Koptuktan sonra ayrı düşünüyorlarmış gibi görüntü verdiler. Ama aslında bunlar halkın özgücüne güvenmek yerine başta ABD olmak üzere bölgeye gelmiş uluslararası güçlere dayanarak bir şeyler yapılabileceğine inanıyor. Hareketimiz bu konuda herhangi bir parçalanmayı yaşamış değildir. Bir grubun kopuşu vardır, bir gerçek. Ama bizim çizgimiz, başkan Apo’nun çizgisi örgüt içerisinde zafer kazandı. Biz köklü bir değişim ve dönüşüm yaşıyoruz. Çağdaş, demokratik, uygarlık çizgisinde yeni bir sol, yeni bir ekol, demokratik ekolojik toplum paradigması diye yeni bir çizgiyi geliştiriyoruz. Kendimizi çağın gereklerine göre uyarlayan ve halkın güncel istemlerine göre kendisini yeniden yapılandıran bir hareketiz. Öyle muhafazakár, eski, bilenen sol söylemde ısrar eden bir hareket değiliz. Bir reel sosyalizmi aşıyoruz.

Evlilik gündemimizden çıkmıştır diyorsunuz?

- Hayır, klasik evlilik değil, özgür ilişki temelinde daha çağdaş normlara sahip insan ilişkisini öngörüyoruz. Kendi içimizde kadını özgürleştirerek, erkeğin gölgesinden çıkararak, özgür erkek, özgür kadını yaratma temelinde, özgür eşit bir ilişki biçimini geliştirmeyi düşünüyoruz.

İlişki derken, dağ koşullarında erkek-kadın ilişkisi olabilir mi?

- Gelip geçici ilişkiler değil de gerçekten sevgiye dayalı, gerçekten anlam kazanan bir ilişki biçimine karşı değiliz ama dağ koşullarında bunu gerçekleştirmek zor. Bunu bir ideal olarak geliştiriyoruz.

Bu süreyi kim belirleyecek ya 100 yıl sürerse?

- Önce şu olacak sonra da bu olacak biçiminde yaklaşmıyoruz. Bu insanın kültürü, bilinciyle ilgilidir. Sen zeminini yarattıkça o ilişkiyi geliştirebilirsin.

Bir de ilk bakışta aşk vardır lafına gelirsek.

- Bu durumlarda arkadaşlara tavsiyelerde bulunuyoruz. Duygularının esiri olmamalarını, duygularını bilinçle yönlendirmeleri gerektiğini anlatıyoruz.

Burada ateşle barut yan yana duruyor.

- Belki toplumdaki herhangi biri için çok zor bir durum. Ama bizde yan yana kardeşçe durabilir, biz yoldaşça diyoruz.

Sonuçta genç bir erkek ve genç bir kadının aynı ortamı yaşamalarından bahsediyorum. Dayatmalarla bu nereye kadar durdurulabilir?

- Bazen bizden de kopmalar olabiliyor. Bu irade ve özdisiplinle olabilecek bir şey. Bu konuda kimseyi cezalandırmıyoruz, kimseye bekçi de koymuyoruz. Zorla burada tutulan biri kaçar gider. Bizim sınırlarımız yok ki, onları içinde tutalım. İnanmayan dilekçesini yazar gider.

Ayrılanlar yaşamlarının tehlikede olduğunu söylüyor.

- Kendi kuruntularıdır.

ÇÖZÜM ATATÜRK’ÜN 1920-1924 POLİTİKALARINDA YATIYOR

Çözüm, Türkiye’nin üniter gerçekliğine, birliğine, bütünlüğüne dokunmadan Kürt halkının da kendi kültürel gerçekliğine sahip çıkabildiği, özgürce örgütlenme hakkına sahip olduğu, eşit ve özgür iki toplum biçiminde yaşama koşullarının olduğu bir demokratik cumhuriyettir. Bize, yok Kemalizm’e kaymış, yok Kürtlüğü terk ediyormuşuz gibi saçma sapan yakıştırmalar getirip milliyetçiliği körüklemek istiyorlar. Bize göre Atatürk döneminde 1920’den 1924’e kadar benimsenen politikalar bugünkü çağdaş koşullara uyarlanırsa bu sorun çözülür.

Eskiden ilişkiler yasaktı şimdi bir tercih meselesi

Koltuklu, kanepeli bir salona buyur ediliyoruz. Burası PAŞK (Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi) merkezi. PAŞK, PKK içinden çıkan bir kadın örgütü. Gündemleri kadın meseleleri. Konuyu o anlatacak. Kod adı Sewra. Üst yönetimden olduğu besbelli. 1993’te Mülkiye’den ayrılıp, Iğdır’da PKK’ya katılmış. Malatyalı ama Ankara’da büyümüş. Nilüfer, Bob Marley, Gipsy Kings, Ruhi Su, Candan Erçetin dinliyor. Öncelikli mücadelelerinin ‘özgür kadını yaratma ve erkeği dönüştürme’ olduğunu söyleyerek başlıyor anlatmaya:

OSMAN ÖCALAN KADINI PROTOKOL KUKLASI GİBİ GÖRDÜ

Osman Öcalan, kadını erkeği dağda tutabilecek bir güç olarak görüyordu. Ona göre kadın erkeğin faydalanmasına açıktı. Siyasette de kadını yanında oturabilecek bir protokol kuklası olarak algılıyordu. Çatışmalar döneminde ise özgür kadın bilinci henüz oluşmamıştı. Çatışmalar içinde erkekleşen kadınlar çoğunluktaydı. Bu bilincin oluşması için mücadele gerekiyordu ve önce kadın kimliğini yaratmak gerekiyordu. Kendimizdeki erkek bakışını ortadan kaldırmaya çalıştık. Çünkü o dönem bizde olan ağır bir erkek taklitçiliğiydi. Erkeğin yaptığının kötü bir şekilde taklidini yapıyorduk sadece. Hálá sürüyor bu bilinci oluşturma çabamız. Ama şimdi benliğimizin daha çok farkındayız.

KADIN GÜCÜ OLARAK BELLİ YERE GELDİK, ŞİMDİ DERİNLEŞECEĞİZ

Özgür kadın neleri değiştirecek? Bu en küçük yaşam ilişkisinde de olabilir, bireyler arasında da. Farklılıkları özgürce bir arada yaşayabileceği, birbirini tamamlayanı olabileceği bir gerçekliğe ulaşmak. Daha sade, daha yapıcı olana, daha güvenli olana, daha tamamlayıcı olana, farklılığa, insan için önünü açık olana imkán verecek olana ulaşmak. Bütün bu egemenlikçi kafa yapısı, yaşam tarzı, duygular, psikoloji, tüm bunların içinden sıyrılabilmek, bizim için bir yaşam mücadelesi. Esas olan bunların hepsini ayırt edebilmek. Doğal olana ulaşmak. Kendimiz olmaya çalışmak. Kadın özü diye bir şeyden bahsediyoruz ama şudur diye değil. Hep tartışıyoruz, ‘Kadının özünde ne var?’ diye. Belki bunu şimdi daha fazla yapacağız. İdeolojik ve teorik araştırmalarımız daha yoğun olacak. Bugüne kadar ağırlıklı olarak siyasal mücadele yürüttük. Örgütsel siyasal mücadelemiz çok öne çıktı. Şu anda kadın gücü olarak belli bir düzeye ulaştık. Şimdi derinliği esas almaya çalışıyoruz. Bu konularda teorik argümanlarımızın içini daha iyi doldurmaya çalışıyoruz. PAŞK oluşumu biraz bunu amaçlıyor. Bu konuda daha fazla derinleşmeyi amaçlıyor.

FEMİNİST HAREKETİN KAZANIMLARI ÖNEMLİ AMA YETERLİ DEĞİL

Son yılların feminist girişiminde önemli kazanımlar var. Fakat toplumsal gelişmeyi hedefleme konusunda yeterli bulmuyoruz. Bizde toplumsal dönüşümü esas almak önemli. Bizde sadece cinsiyetçi bakış açısı yok. Erkeği dönüştürme mücadelemiz gündemimizde. Biz kadın ve erkeğin birlikte gelişimini esas alıyoruz. Fakat gelişim kadının öncülüğünde... Formüller koymuyoruz. Hareketimiz tepkisel olarak gelişen bir hareket. Farklı cinsel yönelimlere bir bakış açımız var. Demokratik yaklaşmak gerektiğini düşünüyoruz. Ama şu konuda kendimizi eksik buluyoruz. Diyoruz ki; farklı cinsel eğilimler ve yönelimler konusunda tarihsel toplumsal bir araştırma altyapısına sahip değiliz. O yüzden onlar şudur, budur demenin doğru olmadığını düşünüyoruz. 5 yıldır bir aydınlanma sürecindeyiz denilebilir. Klasik sol literatürün ötesinde dünyada ortaya çıkmış yeni literatürlere açılma konusunda yeni bir süreç yaşıyoruz. Bu tartışmalarımızı dinamik kılıyor. Türk solundan gelen biri olarak hep formüller koyardım. Artık böyle düşünmüyorum. (Gülerek) 30 yaşımı da geçtiğim için herhalde olgunlaştım.

ZEKİ’NİNKİ, SOSYALLEŞELİM BİRBİRİMİZİ ÖPELİM’Dİ

Kadın olarak hiçbir bakımlılık endişesi yok denilemez. Yani kendisi için bakımlı olmaya çalışan, önce kendisi için güzel olmaya çalışan kadın. Mesela bizde böyle kaba bir dönem vardı. Erkeği ret üzerinden, kaba retcilik dediğimiz bir dönem yaşadık. Bu ilk dönemi aşmaya çalışırken ucube erkek taklitçiliği yol almış gidiyordu. Önderlik tarafından bu açılım ortaya kondu. Bu dönem bir de erkek işbirlikçiliği dönemi dediğimiz Zeki dönemi vardır. 1995 sonu 1996’nın başı Zeki (Şemdin Sakık), Ferhat (Osman Öcalan)’ın bir başka versiyonuydu. Kadın karşısında kadını özel kullanımına almak isteyen, kadını kullanmak isteyen... Zeki’deki daha saldırgan ve uç biçimde çıktı ortaya. Zeki, Ferhat’tan daha kıvrak bir biçimde çıktı ortaya sosyalleşelim adı altında, burjuva ölçülerinin basit bir taklidi olarak: Çok rahat birbirimize sarılabilelim, birbirimizi öpebilelim, dedi. Bizim gerçeğimizde köylülük vardı. Bunun karşısında açılımları ilericilik gibi ortaya koyuyordu. Bu Ferhat’ta da vardı. Bunların öyle devrimci hayalleri falan fazla yok. Daha çok Kürt feodal gerçekliğinin hafif burjuva soslanmış biçimi diyebiliriz. Zeki’nin kendi de, öne sürdüğü ideolojisi de lümpendir zaten. 1993’teki barış sürecini etkileyen askerlerin öldürülmesinin ardındaki kişi de odur ayrıca.

KADIN ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ ULUSAL MÜCADELEYİ AŞAR

Mutlaka bir erkek zihniyeti, en ağır şekilde var ortamımızda. Fakat bu bir mücadele konusu. Bu bir kadın özgürlük hareketidir. Kadın özgürlüğünü esas almayan bir hareketin ise başarı şansı yoktur. Kadın özgürlük mücadelesi ulusal boyutu çok fazla aşan bir şeydir. Eskiden ulusal mücadelenin ardından düşünülen şeylerdi bunlar. Kürtlük bizim için kültürel ve toplumsal yapıyı ifade ediyor. Gerçekliği ifade ediyor. Ama şimdi öncelikli meselemiz kadın kimliğidir. Kadın kimliği öndedir diyorum ama kopuk da değil. Kadın olmak çok daha kapsayıcı bir kimliksel gerçek olarak daha öndedir demek istiyorum. Önderlik kadın erkek ilişkisine karşı değil, evliliğe karşı. İlişkinin şu anda özgür olarak yaşanabilme koşulları var mı sorun burada. Dağdayız o yüzden herhangi bir ilişkiye girmiyor değiliz. Tabii burada kadın-erkek ilişkilerinin örgüt düzenini etkileyeceği endişesi de var ama anlayışımızın nerede olursak olalım genel bir bakış açısına işaret etmesini istiyoruz. Halbuki şu anda duygu yapısıyla, mantığıyla, davranışlarıyla, her açıdan bir eksiklik var. Biz dağda erkeklerle ilişkilerden kaçınıyoruz çünkü bu bozulmuş halleri benimsemiyoruz. Bu çarpık ilişkilerde kaybolup, özgürlüğümüzü kaptırmak istemiyoruz. Bu bir tercih. Eskiden çatışma sürecinde bunlar yasak kapsamındaydı ama şimdi değil. Fakat bu sefer de biz tercih etmiyoruz. Önderliğin de, bizim de anlayışımız budur.

Dizi izliyor, yüzüyorlar saçlar artık serbest

Bir İstanbul Masalı, Avrupa Yakası, Zerda gibi diziler çok izleniyor.

Dağdaki nehirde sırayla yüzülüyor. Saat 13.00’e kadar erkekler yüzüyor. Sonra sıra bize geliyor.

Kadın ve erkeklerin bir arada yer alabildiği yegáne spor voleybol. Sık sık erkeklerle beraber voleybol oynuyoruz.

1997’de örgülü saçlar modaydı. Hatta en başlarda eşarp taktırılmaya çalışıldı. 1999-2000 arası 7 kongrede protesto amacıyla saçlarımızı küt kestirdik. Bir anda tüm dağ kadroları da bunu örnek aldı. Şu anda kesilen saçlar uzuyor. Herkes istediği gibi saçını açık bırakıyor. Eskiden kákül yoktu. Çatışmada saçlar gözleri kapatıyordu. Bu yüzden kayıplarımız bile oldu.

Bellere sarılan kefiyelerden (başa örtülen) çıkarılan iplerle kilim desenli takılar yapıp bilezik gibi kolumuza takıyorduk. Ama daha önce taş devrimiz var. Avaşin nehrinde bulunan renkli taşlardan, bazen dokunmadan bazen oyarak takılar yaptık.

İki temel moda var, Botan ve Zagros: Botan modasında bele sarılan şütik 30- 40 metre. Zagros modasına göre ise şütik daha kısa. Botanlılar çoraplarını diz altlarına kadar çekip, kefiyelerini farklı bağlıyorlar. Ceplerine de 4 ayrı renkte kalem koyarlar. Bu bir gelişmişlik simgesi olarak görülür.

Şu anda herkes dilediği renk tişört giyiyor. Hatta erkekler bile bizden özenerek tişört giyinmeye başladılar. Eskiden siyah beyaz kefiye takılırken şimdi renkli eşarplar takılabiliyor. Ayakkabılar mekap. Kışın kara lastik.

Üniformanın güzelliği bugün ne giyineceğim derdini ortadan kaldırması. Gardırop karşısında düşünme derdi kalmadı.

5. Kadın kongresinde üniformaların kadın hatlarını birazcık ortaya çıkaracak şekilde yapılmasını istedik. Kumaşın rengini tartıştık. Eskiden komutanların gömlek ceplerini kapatan robalar çok havalı duruyordu. Komutanlara eskiden çok havalı elbiseler dikilirdi. Pilileri fazla olurdu. Şimdi bizim de robalarımız var.

Erkeklerde de bıyıklar kesilmeye başladı. Diş bakımı herkes tarafından yapılmaya başladı. Metroseksüel eğilimden kısmen etkilendiler.

ÖZLENENLER

Sinemada film izlemek

Eminönü’nde balık ekmek

Deniz

İstanbul’da vapura binip karşıya geçmek

Martı sesleri

Doğduğu yer

Beyoğlu Saray’da dondurma yemek

ROTİNDA

Ilımlı İslam tartışmalarını kabul etmiyoruz, Türkiye laik bir ülkedir

Strateji değişince büyük bir mutluluk yaşadım. Türkiye’den kopmamanın sevinciydi bu. Bir daha Türkiye’yi görememek, İstanbul’u, Antalya’yı görememek çok korkutucuydu çünkü. Büyük kentlerden gelen tüm arkadaşlar da böyle düşünüyor. Başlarda Kürtçe bilmediğim için uyum sorunu yüzünden Türk arkadaşların mangasına verildim. Suriye’yi, İran’ı, Irak’ı gördüm. Türkiye çok farklı, buralar gibi bir Ortadoğu ülkesi değil. Türkiye’nin kıymetini daha iyi anladım. Oralarda sivil toplum örgütü, yargı hiçbir şey yok. Çete örgütü gibi yönetiliyorlar. Türkiye’de büyümenin avantajlarını hissediyorum. Türkiye’nin dünyada etkili ve güçlü bir ülke olmasını istiyoruz. Şimdiki statüko niçin Atatürk’ün yaklaştığı gibi sorunlara çözüm aramıyor. Ilımlı İslam tartışmalarını kabul etmiyoruz. Türkiye laik bir ülke ve öyle kalmalıdır. Kürt milliyetçiliği hepimiz için büyük bir tehlike. Bazı organların gücünü kontrol altında tutmakta zorlanıyoruz. Büyük bir dizginleme çabası içerisindeyiz. Bir gelişme olmazsa kontrolümüzden çıkabilecek güçler, halka yönelik şiddet eylemlerine girişebilirler. Eskiden ‘Vur gerilla vur, Kürdistan’ı kur’ diye bağırıp, her şeyin mutlu bir sonla biteceğini düşünüp rahatlıyorduk. Ama karakol baskını yapmaktan entelektüel yönümüzü geliştiremiyorduk. 1999’da stratejinin değişiminden sonra, entelektüel açlık hissettik. Kütüphaneler oluşturduk. Demokrasinin daha uzun, evrimli, daha zor olduğunu anladık.

KADINLARA ERKEK YORUMU

Erkeklerden daha cesurlar. Atış sırasında titrememe ve hedefe isabet konusunda da daha öndeler. Kritik anlarda erkeklerden daha güvenilirler. Zor koşullarda acıya, açlığa, psikolojik baskıya karşı erkeklerden kat kat üstünler. Ama hijyen ve şiddet karşılarına aşamadıkları dezavantaj olarak çıkıyor.

Voleybol sahasının yanında kadınlı erkekli bir takım eğitim yapıyor. Başlarında kadın komutan sert komutlar veriyor. Adı Tekuşin. 32 yaşında... Bölük komutanıymış. 12 yıldır dağda. Üniversitede okurken, son sınıfta ayrılmış. Saçlarını papatya kaynatarak yıkıyormuş. Bir Nivea krem olursa işe yarıyormuş, elde ve yüzde oluşan çatlaklar için... Yardımcısı yine bir kadın. Adı Güneş. O da 10 yıldır dağlarda. Hayatında hiç şehir görmemiş.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!