Jackie Chan Türkiye’de

Güncelleme Tarihi:

Jackie Chan Türkiye’de
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 29, 2006 00:00

Cüneyt Arkın’ın Çinli muadili Jackie Chan’in uçan tekmesini, komedi-dövüş filmlerindeki hızlandırılmış izlenimi veren hareketlerini Türk seyircileri yakından tanıyor. Uçan ama konamayan bu ünlü aktörün sadece ayakları değil, kafası da çok iyi çalışıyor. Çin’in büyük ayakkabı fabrikalarından biriyle ortak oldu. Adını ayakkabıda markalaştırdı. Bununla da yetinmeyip Jackie Chan tişörtleri, pantolonları, şapkaları, saatleri, tenis raketleri, çantaları ve golf sopaları üreterek aktörlükten gelen ününü paraya dönüştürdü.

Jackie Chan markalı ürünler Çin’i kasıp kavuruyor. Gelişmeden, burnu iyi koku alan Türk girişimcilerinin haberinin olmaması elbette imkánsızdı. İstanbul Beyazıt’ta 30 yıldır ayakkabıcılık yapan Haluk Engin, Chan markalı ürünleri Türkiye’ye getirdi. Hatta ayakkabıların Avrupa, Türk Cumhuriyetleri ve Ortadoğu dağıtımcılığını üstlendi. Haluk Engin, "Asya ve Avrupa zevkleri birbirinden çok farklı. Binlerce ayakkabı çeşidi vardı. Biz sadece Avrupa’da beğenilecek olanları getirdik" diyor. Bodrum, İzmir ve İstanbul Mecidiyeköy’de satılan ayakkabıların fiyatı 99 ile 169 YTL arasında. Jackie Kids markasıyla satılan ürünler ise yap-boz oyununa benzeyen tasarımlarıyla çocuklara iki dakikada kendi ayakkabısını yapma imkanı veriyor. Peki sadece Amerika’da 48 mağaza açan Jackie Chan efsanesinin ardında ne yatıyor?

Milyon dolarlık servetin sahibi, komik aksiyon filmlerinin starı Jackie Chan’in hikayesi, 7 Nisan 1954’te, Hong Kong’daki bir doğum hastanesinde rehin kalma tehlikesiyle başlar. Tam 5,5 kilodur doğduğunda. Bir Çinli kadın için epeyce fazladır bu kilodaki bebeği doğurmak. Annesi çok zor bir ameliyat geçirir. Aile 120 dolarlık ameliyat ücretini karşılayamaz. Hastanedeki bir İngiliz doktor, "Yardım ederim ama çocuğu evlatlık alırım" der. Aile teklifi kabul etmez ve arkadaşlarından para toplayıp Jackie’yi hastaneden çıkarır. Ailesi ona, "Hong Kong’da doğan" anlamına gelen Chan Kong-Sang adını verir.

Jackie’nin babası Charles, Fransız Konsolosluğu’nda aşçı, annesi Lee-lee Chan ise temizlikçidir. Babası, Jackie’yi henüz üç dört yaşlarındayken sabahın erken saatlerinde yatağından kaldırır ve kung fu çalıştırır. Oğlunun bu sayede sabır, cesaret kazanacağını düşünür. Jackie henüz 7 yaşındayken, babası Avustralya’daki Amerikan Elçiliği’ne aşçı olarak çağrılır. Ailesi, Jackie’nin geleceğinin Hong Kong’da olduğunu düşündüğünden onu 10 yıl yatılı okuyacağı Çin Drama Akademisi’ne gönderir. Bu akademide ne okuma ne de yazma öğretilir. Sadece dövüş sanatları, akrobasi, aktörlük ve şarkı söyleme dersleri verilir. Hata yapanlar ise ağır cezalara çarptırılır, hatta dövülür. Şartlar çok zor olmasına rağmen, Jackie’nin gidecek yeri olmadığından mecburen okula devam eder. Okul hayatı boyunca babasını çok nadir görür.

TELGRAF HAYATINI DEĞİŞTİRDİ

17 yaşında bu akademiden mezun olduğunda, ne yazık ki akademinin eski süksesi kalmamıştır ve Jackie başka işler aramak zorunda kalır. Fakat bu da zordur çünkü o ana kadar okuma yazma öğrenmediğini aklına bile getirmez. Tek yapabileceği iş dublörlüktür. O yıllarda Hong Kong’da çok sayıda film çevrilmektedir. Hemen hepsinde atletik, çevik bir dublöre ihtiyaç vardır. Jackie Chan, bu filmlerin aranan dublörlerinden biri olur. Hong Kong’daki film sektörü çökmeye başlayınca işsiz kalır. İstemese de, mecburen ailesinin yanına Avustralya’ya gider. İsmi Chan Kong-Sang’i telaffuz etmekte zorlanan Avustralyalı arkadaşları ona Jackie adını yakıştırır. Jackie bir süre restoranlarda, ardından inşaatlarda çalışır. İnşaatlarda çalışmak hem zor hem de çok sıkıcıdır. Onu bu sıkıcı işten kurtaracak telgraf, daha sonra hem menajeri hem de yakın arkadaşı olacak Willie Chan’den gelir. Hong Kong film endüstrisinde çalışan bir yapımcıdır Chan. Onu geçmişte dublörlük yaptığı filmlerden görmüş ve etkilenmiştir. Mesajında, Bruce Lee’yi üne kavuşturan ünlü Çinli yönetmen Lo Wei’nin yeni bir star aradığını yazmaktadır. Jackie, Avustralya’yı terk edip hemen Hong Kong’a döner.

DUBLÖR KULLANMIYOR

Üst üste filmler çevirir. Birkaç filmden sonra artık Asya’da oldukça tanınan bir aktördür. Hiçbir filminde dublör kullanmaması ile ünlenir. Hatta bir film çekimi sırasında, bir teknenin üzerine atlarken kırdığı ayak bileği alçıdayken, onu boyayarak özel bir ayakkabıymış süsü verip filme devam eder. Bir çekim sırasında ölümden döner. Başına geleni gazetecilere gülerek anlatır: "Bir şatodan ötekine atlıyordum. Tam orta yere bir ağaç yerleştirdim. Şatodan ağaca atladım, o sırada ağaç eğildi, hoop! Ekiptekiler atlayışımı beğendi ama ben maymuna benzemek istiyordum. İkinci denemede ağaç kırıldı ve tepeüstü düştüm."

En çok tekrar edilen sahne rekoru da ona aittir. Bir röportajında, Dragon Lord filmini çekerken başına geleni çekinmeden anlatır: "Küçük bir topu altmış metre uzaklıktaki hedefe isabet ettirmek zorundaydım. 1500’den fazla tekrar yaptım. Bir saniyelik görüntü için iki gün harcadık. Ne yaparsam yapayım gerçek olmasını istiyorum." Öylesine sevilen bir aktör olmuştur ki, "Mit" isminde bir filmde rol icabı ölünce Hong Kong’da yer yerinden oynar. Hong Kong’lular onu hiçbir filmde ölü olarak görmek istemez. Bu tepkilerden sonra yapımcılar Jackie Chan’in filmlerde ölmesini yasaklar.

Asya’da bu kadar ün kazanmasına rağmen, henüz Amerikan sinemasında hiçbir yeri yoktur. Birkaç başarısız Amerikan filmi girişiminden sonra, bundan 10 yıl önce Amerika’da çektiği Rumble in the Bronx ile artık Bruce Lee’den sonra Amerika’da tanınan ikinci Asyalı aktördür. Rush Hour ve Shangai Noon filmleri ile Amerika’daki ününü iyice artırır. Amerika’daki bu ününü de paraya çevirmesini bilir. Beverly Hills’de aldığı 2,5 milyon dolarlık villayı bir yıl sonra 6 milyon dolara satar.

İNGİLİZCE ÖĞRENEMEDİ

Artık hem Amerika’da hem de Çin’de istediği her şeye sahip. Sadece aktörlük değil, şarkıcılık da yapıyor. Filmlerinin neredeyse tamamının müziklerini kendi seslendiriyor. Konserlerden elde ettiği gelirleri tsunamizedelere göndermesiyle, geçen yıl ünlü iş dünyası dergisi Forbes tarafından "En Cömert Ünlü" seçildi. Cömertliği kadar mütevazı: "Bruce Lee bir süper kahramandı. Ben Lee’yi seviyordum ama onun gölgesi olmayı da istemiyordum. Bu yüzden kendimi kanıtlamak için komik aksiyon filmlerine başladım. O bir kahramandır, ben değilim. Ben her zaman hayata gülerim. Bruce Lee, güçlü bir tekme savurur, ben ıskalarım. O müthiş bir yumruk yapıştırır, ben yine ıskalarım. Kısacası ben Bruce Lee’nin tam zıddı oldum."

Vurdulu kırdılı filmlerde rol almasına rağmen, onun elinde silah görmek o kadar da kolay değil: "Benim filmlerinde hiç kan göremezsiniz. Silahlardan kurtulmak için pek çok çare düşünmek zorunda kaldım. Silahı bir hamlede yere düşürmeliyim örneğin. Derken komik sahneler geliyor ve kahkahalar başlıyor."

Ünü Çin’i çoktan aşıp artık bir Hollywood yıldızı olan Jackie Chan, amatörler hariç 64 profesyonel film, 28 albüm çıkarmasına, filmlerinde imkansızı başarıp düz duvara tırmanmasına rağmen, İngilizceyi ise hálá öğrenemedi.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!