Ä°ZZETLÄ°, MUHABBETLÄ°, HAKÄ°KATLÄ°, ÅžEVKATLÄ°, GAYRETLÄ°,

Güncelleme Tarihi:

Ä°ZZETLÄ°, MUHABBETLÄ°, HAKÄ°KATLÄ°, ÅžEVKATLÄ°, GAYRETLÄ°,
OluÅŸturulma Tarihi: Åžubat 21, 2001 00:00

Ä°ZZETLÄ°, MUHABBETLÄ°, HAKÄ°KATLÄ°, ÅžEVKATLÄ°, GAYRETLÄ°, EDEPLÄ° KADINLARLA EVLENÄ°LÄ°R Gözlerine aÅŸk perdesi inmiÅŸ erkek okuyucum. Sana suallerim var. Dest-i izdivâcına tâlip olduÄŸun kadınla sevdanın derin kuyularına düştüğün kadın aynı mıdır? Mahdum ve kerîme'lerle süslenmiÅŸ bir hayat mıdır seninki? Bir ailen var mıdır? Yoksa halâ yalnızlığın ve umarsız aÅŸkların hasadını mı yapmaktasın?.. Sakın unutmayasın ki ideal AÅžK'ın mutlu sonunu; aile oluÅŸturur. "Onlar ermiÅŸ muradına..." cümlesinin ardı, mutlu bir yuva, güzel çocuklar ve tutkularını tüketmiÅŸ bir hayattır. Sizin okuduÄŸunuz romanlarda ise böyle masallara yer yoktur. Eski zaman aÅŸk romanlarında yanlış adamla evlenilir. Bir takım vehimler sonucu öteki kadının izdivâcına tâlip olunur. Böylece aynı zincire baÄŸlanmış iki aÅŸk mahkumu, kendilerini baÅŸka zincirlerle baÅŸka mahkumlara baÄŸlarlar. Ä°lk sayfadan son sayfaya varıncaya dek o mutlu son beklenilir. Ama bir türlü varılamaz oraya. Böylece 'ideal aÅŸkın' öngördüğü 'mutlu aile' ÅŸablonu da hiçbir vakit ortaya çıkmaz. Bu romanların kıssadan hisse bölümü içinde sevenlerin bu dünyada kavuÅŸmaları mümkün deÄŸildir. Ecel onları temelli ayırdıktan sonra ancak ahrette buluÅŸabilirler. Zaten büyük bir ihtimalle ahretin aşıkların buluÅŸma bölümüne çocukları da almazlar. Kısacası mutlu aile yoktur bu romanlarda. Ama aile her zaman vardır; aile kurmanın kuralları da vardır... Aile kurulacak kadın; tertemiz, bembeyaz olarak erkeÄŸina gelecek kadındır. FeleÄŸin çarkından geçmiÅŸ kadınla evlenilmez. Aile kurulmaz. Ancak hayatın tüm anlamını kendini hasrettiÄŸi erkeÄŸin yanında keÅŸfeden, ona çocuklar doÄŸuran ve sonuna kadar kadınlık vazifesinin tüm icaplarını yerine getiren bir kadınla aile kurulabilinir. Åžehevî duygulardan, hafifmeÅŸrep tavırlardan uzak durur bunlar. Bir erkeÄŸi mesut edebilecek her türlü fâîdeli bilgiyle donatılmışlardır. Öteki kadınlar ise iffetsiz, kifayetsiz ve günahkârdırlar. Onlar bir çiçek gibi yakada taşınır, solup gidince fırlatılıp atılır. Bizim romanlarımızda her türlü kadın, erkek vardır. Ama 'mutlu aÅŸk' yoktur, der okuyucusuna muharrirlerimiz (ama bunu Baudelaire ve Aragon da böyle söylemektedir). Bu yüzden evlenilinir, çocuk sahibi olunur, bir aile kurulur, ama hep yanlış kiÅŸilerle. Gerçek aÅŸk ötekiyle olandır. Salondaki saatin boÄŸuk çınlamaları sabahın altısı olduÄŸunu haber verir. Fecrin ateÅŸi yeni bir günün habercisi olurken, hummalı sayıklamalarla geçirilmiÅŸ bir gece daha nihayete erer. Belki dışarıda hüzünlü bir yaÄŸmur da vardır. Günler geçer, mevsimler deÄŸiÅŸir. Zamanın ve ruh halinin göstergeleri içiçe geçmiÅŸ durumdadır. Sonbahar sonsuz melankoliyi, yaprak dökümünü, uzaklara giden bir türlü haber alınamayan sevgilileri anlatır. Hüzünlü bir yalnızlık içinde, kocaya ya da efendi babaya sofra kurulur. Cismanî olarak orada olunur ama ruh, uzak sisli daÄŸlara hapsolunacak bir yalnızlık kulesi aramaya gitmiÅŸtir... Bir tabak sofraya bırakılır, gözler pencereye çevrildiÄŸinde taflanlı bahçede, ıhlamur aÄŸaçlarının çıplak dalları ruzgârda titremektedir. Nilüferlerle dolu havuzda günün son ışıkları kadınları ve erkekleri sonsuz hüzünlere boÄŸar. Hayatta nadiren çıkabilecek fırsatlar birer birer elden kaçmakta, kader aÄŸlarını insanların mutluluÄŸunu hiç düşünmeksizin ağır ağır dokumaktadır. Puslu bir yaÄŸmur havasında, dökülen yapraklarda yalnızlık büyür... AÅŸk, gitgide uzaklaÅŸan bir trenin dumanları arasında kaybolup gitmektedir. Romancılarımız sonbaharı severler, uzun uzun detaylı tasvirlere konu ederler onu. Ya hayatın sonbaharına gelinmiÅŸ; kaçan fırsatlar, olabilecek olanlar sislerle kaplı bir aynada tekrar tekrar izlenmektedir, ya da mutlu sona ulaÅŸma ümidi yavaÅŸ yavaÅŸ sönmektedir. Beklemek ve küçük ÅŸeylerden teselli bulmak ve elbette hep sabır... Kalplerde zehirli çiçekler gibi büyütülen aÄŸrılı, sancılı gecelerin, ıstırap dolu uyanışların gözyaÅŸlarıyla sulanan bir sabır... Uzak mekanlarda kaybolmuÅŸ, ulaşılamayan, siması hatırlandıkça hasretlere garkolunan bir sevgiliye duyulan ihtiyaç... Ve yüreÄŸin en ücra köşesine gizlenmiÅŸ dile getirilemeyen umutlar... Romancını sonbahar tablosunun renklerini, gölgelerini, figürlerini bunlar oluÅŸturur. Sarı ve kahverengi egemen renktir ve hepsi hüzünle karıştırılmıştır. Sonra kış gelir. Bir yıkım fırtınası eser gönüllerde. Ruhlar üşür, baÅŸkalarıyla izdivaç zorunluluÄŸu ortaya çıkar, sevgilinin imgesine bile veda edilir. Buhranlı geceler birbirini izler. Sonunda mutlaka verem olunur. Dışarıdaki karın beyazlığındaki mendillere gizli gizli kan tükürülür. Alevin karşısında gözlerini alevlere dikip düşündüklerinde, baÅŸlarında geçen felaketler onları ye'se düşürür. Nedense hep ölüm akla gelir. (Ölüm, bekleyiÅŸ ve acı, tarihte mevcut tüm aÅŸk hikayelerinin deÄŸiÅŸmez sacayağı deÄŸil midir?) Ve ölüm kışla bitiÅŸmiÅŸtir. Yanyana durur ve romanda acı çeken kiÅŸilerin gözlerinin içine bakarlar birlikte. Sonbaharda acı çekilir ama kış'ta mutlaka ölünür. Kış tasvirlerinde uzun monologlar yeralır. Uzun kış gecelerinde sözlü iletiÅŸimin sona ermesi, uzun iç monologların ortaya çıkmasına neden olur. Ölüm duygusuna teslimiyetin yolaçtığı edilgenlik ve kadere razı oluÅŸ konuÅŸma arzusunu kırar. Her monoloÄŸun son parçası bir biçimde hep intihar düşüncesine saplanır. Uzun kış gecelerinde gramofonda takılıp kalan kırık plak gibi hep bir ölüme ulaÅŸmak düşüncesi döner durur. Romancı kış tablosunu yaparken beyazın içinden sürekli siyah rengi çıkarır. Kış mevsimi aÅŸkı derinleÅŸtirir. Yüzeysel olan artık derinlere kök salmıştır. Baharın geldiÄŸi ÅŸeftali, badem aÄŸaçlarının çiçek açmasından anlaşılmaz. Yürekler havalanır, küçük bir kuÅŸun kanat çırpışı helecanlara dönüşür. Nedense bir sabah siyah elbise yerine canlı renkli, üzerinde fistolar bulunan bir elbise seçilir. Asî, yerinde duramayan bir bukle tatlı bir sitemkârlıkla yola getirilir. Aynanın karşısında 'bu ben miyim?' sorusu defalarca tekrarlanır. Yüze yayılan pembelikten biraz utanılınır. Bahar, ince hastalığa yakalanmışların bile yanaklarına renk verir. Acaba bu menhus illetten halâs olunabilecek midir? Herkes biraz umutlanır ve pencerenin önünde bir saka kuÅŸu gamsız gamsız ÅŸakımaya baÅŸlar. Uzun kış günlerini azab içinde geçiren erkek, kaderin onu sevkettiÄŸi çıkmaz sokakların ardını düşünmeye baÅŸlar. Belli bir mektupla herÅŸey normal güzergâhına döner. Umut yavaÅŸ yavaÅŸ silkinir ve sonunda coÅŸkulu bir haykırmayla ayaÄŸa dikilir. "Canım, cânânım, ruhumun nâdîde çiçeÄŸi..." diye baÅŸlayan bir mektup kaleme alınmaya baÅŸlanır. Tek bir kelime beÄŸenilmez yırtılıp atılır. Yüzlerce defa yeniden yazılır. Mektubun her satırının bir çiçek olup açması, bir kuÅŸ olup ÅŸakıması arzulanır. "Ya yanlış anlarsa" düşüncesi ardarda eklenen sigaraların dumanı içinde hep kendini gösterir. Mektubun postaya verildiÄŸi gün kışın gönüller üzerindeki ağırlığı sanki kalkmıştır. Ä°lk kıpırdanışlar vakti geçtiÄŸinde aÅŸk yine gelir yüreklerin üzerine çöreklenir. Her türlü saadet, melânet, acı, ihanet, fedakarlık ortalığı toza dumana bulamaktadır. Gül açmış ve orada durmaktadır ama dikeni de vardır. Koklanmak istediÄŸinde dikenlerini batıran gül, aşıkları cinnet noktasına götürür. Fırtınalı, iniÅŸli çıkışlı bir mevsimdir ilkbahar. Yaz, bastırılmış bir cinselliÄŸin uzaktan duyulan çaÄŸrısıdır. Gönüller vücutları kızıştırır. Ama nizam buna uygun deÄŸildir. Açık bir cinsellik çaÄŸrısı, hafifmeÅŸrep kadınlar, uçarı beyzadeler için mümkündür. Ä°lahî aÅŸkın tarafları için böyle bir durum sözkonusu olamaz. Ya artık vakit çok geçtir ya da henüz çok erkendir. Bir itiraf düzlemine sığınır romancı tensel aÅŸkı konu ederken. Kadın ancak ölüm döşeÄŸinde, geçmiÅŸ zaman kipi ile seslenebilir. "Kollarının arasında kırılıp parçalanmaya ihtiyacım vardı!.. Beni zorla almalıydın, beni zorla esir etmeliydin!.. ne aptalmışız YaRabbî..." Uzakta kalmış, gerçekleÅŸmesi mümkün olmayan bir hayalin ateÅŸiyle yanıp tutuÅŸur aşıklar. Yaz, asla düşünülmemesi, hissedilmemesi gereken duyguları açığa çıkarır. Satıraralarında cinsellik, piÅŸmanlıklar içinde haykırarak kendisine bir çıkış yolu aramaktadır. Sıcağın kızıştırdığı bedenler ihanet düşüncesine saplanır. Onun hissettiklerini o da hissediyorsa, ya düşüncelerini kuvveden fiile çıkarırsa? Sahip olunan uhrevî duyguya edilen ihanet muhakkak cezalandırılmalıdır. Uzun yaz günlerinde intikam yeminleri edilir. Planlar yapılır, planlar bozulur. AÅŸk ayaÄŸa kalkmış, tüm duyguları da ayaklandırmıştır. Ama bunların ÅŸiddetinden ürkülür. Bastırmak, aÅŸkın vazgeçilemeyen boyutudur. Sayfalar birer birer öte yana devrildikçe, mevsimler gelir geçer, yapraklar dökülür, çiçekler tomurcuklanır. Ayrılıklar, felâketler, kavuÅŸmalar birbirini izler. SoÄŸukalgınlıkları zatürreeye, öksürükler vereme dönüşür. Ölüm özlenir, ıstırap aÅŸkın öznesi olur. Vuslat hep baÅŸka baharlara kalır. Fonda aÅŸk, ama hep aÅŸk vardır. HerÅŸey kurmacadır. Bunu yazar da okuyucu da bilir. Ama sözü edilen aÅŸk da hiçbir kumacaya, kategoriye sığmaz. Sonunda roman aracılığıyla aynı fikirde olunur. AÅŸka hakkı teslim edilir. Her mevsim, aÅŸkın deÄŸiÅŸik bir yüzünü anlatır. Duygular, tutkular, arzular her biri birer renk olup yazarın fırçasıyla mevsimler tablosunda dağılır gider. H. BERKAY- 21 Åžubat 2001, ÇarÅŸamba Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!