İstanbul

Güncelleme Tarihi:

İstanbul
Oluşturulma Tarihi: Mart 22, 1999 00:00

Refik Halid KARAY
Haberin Devamı

Çocukluğumun Çifte Havuzlar Gazinosu

Şimdi de bu semt ismini taşıyan ağaçlıklı yerin etrafında bir köşk, hatta kulübe olmadığı zamanı pek iyi hatırlarım. Ne Operatör Cemil Paşanın sonradan kurulan kuleli zarif köşkü, ne de yanındaki daha sonra yapılanlar... Ancak Caddebostan yolunda, H. Rahmi Paşanın ‘‘sefertası’’ ismiyle anılan kat kat balkonlu köşkü ve sırasındakiler mevcuttu.

Yarı ahşap ve oldukça harap meyhane binası bahçesindeki biri yukarıda küçük, öbürü aşağıda büyük, demir parmaklıklarla çevrilmiş iki havuz buraya o ismi vermişti. Meydana sıra sıra kestane ağaçlarını kimler dikmişti? Bilinmez, sormazdık da... O kır gazinosuna, daha doğrusu meyhanesine pazar, cuma ve çarşamba günleri -seyran günleri idi bunlar- Fenerbahçe dönüşü hep kibar adamlar uğrar; azıcık demlenirler ve nihayet güneş batışında bir saat sonra hepsi de hususi arabalarını çekip giderlerdi. Son araba uzaklaştı mı gazinocu havuz başındaki petrol lambalı cam feneri söndürür, bahçe karanlığa gömülür, ses ve hareket kesilirdi.

Beylerin daha fazla gecikmemelerine sebep civarın sokak fenerlerinden mahrum oluşu ve yolların bozukluğu idi. Asayiş yerinde idi ama ışık kıttı ve ışıksızlığa, tenhalığına rağmen hiç bir vakaya rastlanmaması da -bugün hayretle karşılamamız lázım gelen- acaip bir keyfiyetti.

Pek iyi bilirim: Çoğu hanımlarla dolu arabaların dönüp dolaştığı Fenerbahçe gezintilerinde ve dönüşlerinde çocukluğumdan yetişkinliğime, yani Meşrutiyet'in ilánına kadar kimsenin burnu kanamamış, bir tek kız kadın ne ferdî, ne kolektif tecavüze uğrayarak kırlara sürüklenmemişti!

Çifte Havuzlar gazinosunun devamlıları arasında en mühim sima Bab-ı Alî erkánından Ametci Mehmet Ali Beydi ki sadaret müsteşarlığında vezir rütbesine erişmiş, Meşrutiyet devrinde de bir ara Evkaf Nazırlığında bulunmuştu. Kendisinden bir yazımda uzun uzadıya bahsettiğimi hatırlamaktayım.

Masasında yer alanlar -babam da dahil- hep büyük rütbede devlet ricali idi. Ha, bir de ben! Ben ne idim? Hiç?... On iki on üç yaşlarında zayıf, nahif, kısa pantolonlu bir çocuk. Babam iyi yüzer, ata biner, araba kullanır, kışları bile her sabah buz gibi soğuk su dökünür, erkek tarafından altı kuşak evvel halis Anadolulu, kadın yani ana tarafından Yanyalı, ufak tefek, lákin sağlam bir İstanbullu idi.

Beni de o yaşta binici yapmıştı. Önceleri Midilli, sonraları at sırtında arabasını takip ettirir, gittiği yerlere ve bu meyanda Fenerbahçe'ye ve Çifte Havuzlar'a götürürdü.

Çifte Havuzlar Gazinosu'ndan iki hatıram vardır: Biri, bir rakı sofrasını donatan çeşitli ve itinalı mezelerden bana verilmemesi, baktıkça yutkunmam! Öbürü hoş bir seyir: Mehmed Ali Beyin büyük havuzdaki kırmızı balıklara fasılalarla kağıt helvası atması!..

O çoğu kıpkırmızı, bir kısmı beyaz ve siyah paftalı balıkların su üstünde yüzen helva etrafında dizilip sisli ve hareketli esrarengiz bir çiçeğe, kırmızı yapraklı, çiçeği sarımtırak iri, azman bir nilüfere benzemeleri hoşuma giderdi. Koca koca lokmalar koparıp da ürkmüşçesine birden bire kuyruk vurup kaçmaları, sonra tekrar gelip helvaya takılmaları, hele yutarken ağızlarını şapırdatmaları keyfimi artırırdı.(...)

(Bir Ömür Boyunca. İletişim Yayınları. 1990)

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!