Yeni Fazıl Say: Cemal Aliyev

Güncelleme Tarihi:

Yeni Fazıl Say: Cemal  Aliyev
Oluşturulma Tarihi: Kasım 10, 2019 08:00

Fazıl Say, 1995’te dünyanın en prestijli yarışmalarından biri olarak kabul edilen Concert Artists Guild’in gençler kategorisinde yarışmıştı. Yarışmayı kazanması ona dünya çapında bir kariyerin kapılarını aralamıştı. 1993’de Azerbaycan’da doğan, iki aylıkken Türkiye’ye gelip Ankara’da büyüyen, Çağdaş Eğitim Vakfı’nın (ÇEV) genç yeteneklerinden Cemal Aliyev de geçen ay aynı yarışmayı yetişkinler kategorisinde kazandı. İmzaladığı sözleşme sayesinde dünyanın dört bir yanında konserler verecek. Fazıl Say, genç sanatçıyı yayımladığı bir mesajla kutladı, “Bravo Cemal, kocaman bir bravo sana... Büyük başarılara imza atıyor, hak ederek, çok iyi müzik yaparak ilerliyorsun. Çok özel bir yere varacaksın, yol uzun ve zor, asla vazgeçme” dedi. Aliyev’le yoğun konser turu başlamadan hemen önce, İstanbul’da bir araya geldik.

Haberin Devamı

Tebrik ederim. Bu yarışmadan sonra hayatınızda neler değişecek?
- Şu an İngiltere’de yaşıyorum ve oradaki ajansım aracılığıyla iki senedir bütün İngiltere’de konserler veriyorum. Ama Avrupa’nın diğer ülkelerinde, ABD’de, Asya’da az konserim oluyor. Bu yarışmayı kazanmam benim için çok önemliydi çünkü üç senelik kontrat imzaladık, artık oralarda da konserlerim olacak. Her konser öncesinde basında yer alacağım. Konserlerimle ilgili eleştiri yazıları yazılacak. Umarım bir de albüm çıkacak. İsmimi duyurabileceğim...
Nasıl katılınıyor bu yarışmaya?
- Dünyanın dört bir yanından, değişik enstrümanlar çalan yüzlerce kişi onlara verilen bir saatlik repertuvarın video kaydını gönderiyor. Bunların arasından 30 kişi seçiyorlar. Yarı final için iki saatlik bir program hazırlıyoruz, jüri izliyor. Finale kalan sekiz kişi de herkesin önünde 25-30 dakika kendi seçtiği bir programı sunuyor.
 Siz hangi eserle katıldınız finale?
- Amerika’da sanatçıların kendi kültürlerini dünyaya göstermelerine çok önem veriyorlar. Ben de Fazıl Say’ın ‘Dört Şehir Sonatı’nı çaldım. Devamında da Şostakovich, Chopin, Bach ve Schubert’in eserlerini sundum.

Yeni Fazıl Say: Cemal  Aliyev

Müzisyenler için kahrolmak
çok kötü bir şey
 Kazandığınız belli olunca ne yaptınız?
- Açıklanmasını beklemek en heyecanlı kısım. Çalarken o kadar değil ama orada oturup beklerken çok heyecanlanıyor insan. Çok sevindim. Sahneye davet ettiler. Fotoğraf çektirdik. Bütün dünyaya canlı yayın yapılıyordu bu sırada.
Bütün dünyanın gözü üzerinizden çekildikten sonra nasıl yaşadınız sevincinizi?
- Çok sevinmemeye çalışıyorum çünkü yol daha çok uzun. Daha doğrusu çok seviniyorum ama kendimi çok kaptırmıyorum. Kaybettiğimde de çok üzülmek istemem çünkü. O yüzden duygularımı kontrol etmeye, normal bakmaya çalışıyorum.
 Bu bir taktik mi?
- Evet. Çünkü kazanamazsam çok üzülürüm. Bir ay-iki ay güzel çalamam. Ama benim devamlı konserlerim oluyor. Müzisyenler için kahrolmak çok kötü bir şey. Her konserden sonra gazetelerde hakkımızda iyi şeyler de yazıyorlar, kötü şeyler de... Her kötü şeyden sonra kahrolsak nasıl motive oluruz? O yüzden biz bu tip şeyleri fazla takmamaya çalışıyoruz. Bu, en sağlıklısı.
Hep böyle miydiniz?
- Hayır. Zamanla bu noktaya geldim. Başta epey seviniyordum, epey de kahroluyordum. Ama yavaş yavaş alıştım. Çünkü başka türlü olmuyor. Moralim bozuk olduğu için bir konserde kötü çalsam bir daha davet etmezler beni.
 Sporcular da böyle sanırım...
- Bizimki daha farklı. Onlar çıkıp herkesin gözü önünde bir enstrümanla ya da sesleriyle duygularını açığa vurmuyor. Bizim sahnede ne hissettiğimiz çok önemli. Kendimizi kötü hssediyorsak hiçbir şekilde güzel çalamıyoruz.
Her konserde o kadar derine dalıp içinizdekileri açığa çıkarıyor musunuz?
- Evet. Çünkü yapmazsak kesinlikle güzel bir performans olmaz.. Sahnede içimizdekilerin hepsini izleyiciye vermemiz gerekiyor.
Her zaman Fazıl Say’ın izinden gitmeye çalışacağım
 Fazıl Say sizin için bir kutlama mesajı yayımladı. Ne hissettirdi size bu mesaj?
- Çok mutlu oldum. Fazıl Bey normalde kimseyi övmez. Onun için onun övgüsü çok değerli. Mesajını görünce çok sevindim.
 Ne zaman tanıştınız?
- ÇEV Sanat sayesinde tanıştım. Ayrıca ÇEV Sanat’ın 10’uncu yıl konserinde ‘Fazıl Say Sanat Ödülü’nü onun elinden aldım. Sonra da birlikte Eskişehir ve İstanbul’da resitaller verdik.
Türk kültürünü dünyaya sunmamız lazım
 Nasıl bir diyaloğunuz var?
- ABD’deki yarışmaya başvururken, “Mutlaka kazanmalısın” demişti. Çünkü o da yıllar önce aynı yarışmayı gençler kategorisinde kazanmıştı ve kariyeri öyle açılmıştı. Fazıl Say’ı tanıdığım için çok mutluyum. Gerektiğinde kendisine ulaşıp danışabiliyoruz. Çok yoğun bir programı olmasına rağmen nerede olursa olsun bize geri dönüyor ve destek oluyor. Ondan hem Türk müziği hem bestecilik hakkında çok şey öğrendim. Her zaman onun izinden gitmeye ve onun gibi güzel işler başarmaya çalışacağım.
Siz de beste yapıyor musunuz?
- Hayır, ben sadece viyolonsel çalıyorum. Ama beste yapma üzerine de çalışıyorum. Fazıl Bey’in eserleri gibi eserler üretmeye çalışacağım. O hep, “Türk kültürünü dünyaya sunmanız gerekiyor” der. Ben de bunu yapmaya uğraşacağım.
 “Çok özel bir yere varacaksın” demiş mesajında, varacak mısınız sizce?
- Hiçbir zaman böyle bir hisle hareket etmek istemiyorum. Yarın elimi kırabilirim, bir daha çello çalamayabilirim... Her günü en iyi şekilde yaşamaya çalışıyorum. Gelecekte ne olacaksa olacak.
Elinizle, kolunuzla ilgili bir kaza geçirmekten endişe eder misiniz?
- Çok fazla düşünmemeye çalışıyorum. Hayatta her şey olabilir.
 “Yol uzun ve zor” demiş. Öyle mi sizce de?
- Tabii. ÇEV Sanat sayesinde benimki biraz daha kolay artık. Çünkü sadece konserlere çıkıp enstürümanını çalmakla bitmiyor iş, birçok ayrıntısı var. Masraflarından çevre edinmeye... Bir de şans faktörü var tabii...
 Önemli bir faktör mü şans?
- Kesinlikle. Dünyada en iyi diye bilinen dört-beş çellist var. Oysa dünyanın farklı yerlerinde, bir yerlerde onlardan çok daha iyileri var ama kendilerini dünyaya sunma fırsatı bulamadıkları için bugün kimse tanımıyor onları. Şu anda ya öğretmenlik yapıyorlar ya da bir orkestrada çalışıyorlar. Benden daha iyi çalan çellistler de vardır ama ben bu yarışmayı kazandım... Fazıl Bey’le bir albüm kaydedebilirsek o başka bir şans olur. O da isterse, zamanı olursa...
 Peki ya siz de bu şansı yakalayamasaydınız?
- Ben başka bir şey yapamıyorum, sadece çello çalabiliyorum. Konserlere çıkmasaydım da ya öğretmenlik yapardım ya oda müziği yapardım ya da sokakta, metroda çello çalıp para kazanırdım. Beş yaşından beri çalıyorum. Bütün hayatım müzik.
Yeni Fazıl Say: Cemal  Aliyev

Arkadaşımla buluşmaya
gider gibi...
Sahneye çıkmadan yaptığınız bir toteminiz var mı?
- Hayır. Totem demek o şeyi çok fazla düşünmek demek. Ben konser günleri normal hayatımı yaşıyorum. Binlerce insanın önüne çıkıp performans sergilemek çok normal bir şeymiş gibi davranıyorum. Evden arkadaşlarımla akşam yemeği yemeye gidiyormuşum gibi çıkıyorum, kafamda büyütmemeye çalışıyorum. Sahnede kendine güven çok önemli. “Şimdi hata yapacağım” dediğin saniye her şey batıyor.
Her yerden
borç alıyordum,
öğretmenlik yapıyordum,
zaman kaybediyordum
 Hikâyeniz nerede başlıyor?
- Büyükbabam Kara Aliyev Azerbaycan’da çok ünlü bir çellistti. Benim de ilk öğretmenimdi. Ben Azerbaycan’da doğdum ama iki aylıkken bütün ailem Türkiye’ye taşınmışlar. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak nüfusa kaydım yapılmış.
İlhan Aliyev’le akrabalığınız var mı?
- Hayır yok, isim benzerliği...
Neden Türkiye’ye taşınmış aileniz?
- Azerbaycan’da ünlü bir kemancı vardı, Server Ganiyev. O, Bilkent Üniversitesi’nde bir orkestra kurmuş. Müzisyen bir aile olduğumuz için bizi de davet etmişler. İki aile çok yakınmış. Hep beraber Ankara’ya taşınmışız. Annem çellist, babam kemancı. Büyükannem piyanistti. Ailede herkes müzisyen, sadece kardeşim, şimdi 12 yaşında, o müzisyen olmayacak.
Nasıl bir evdi sizinki?
- Herkes çalışıyordu. Özellikle de dedem... Ben de onun etrafında oluyordum hep.
Londra’ya gidince
tatile girmiş gibi oldum
Bu kadar iyi müzisyenin olduğu bir ailede onlarla aynı mesleği seçmek bir baskı yarattı mı üzerinizde?
- Baskı şu şekilde vardı: Müzisyen olmak çok zor bir şey. Her gün, gün boyu çalışmanız gerekiyor. 5 yaşından 13 yaşına kadar günde 8-10 saat çalıştım. O yaşta kimse çalışmak istemez. Ben de öyleydim. Çıkıp arkadaşlarımla oynamak istiyordum. Ama buna iznim yoktu. Çocukluğumu yaşayamadım bu yüzden. Annemle babam da, “Seni neden bu kadar çalıştırdığımızı anlayacaksın” diyorlardı. 14 yaşında Londra’ya gidince tatile girmiş gibi oldum!
Aileniz neden bu kadar ısrarcı olmuş?
- Yeteneğimi fark etmişler. Her şeyi çok çabuk öğreniyordum. Dedem çok yetenekli olduğumu söylüyordu. O yüzden babam da üstünde durdu.
Hangi okullarda okudunuz?
- 13 yaşına kadar Ankara Bilkent Müzik Okulu’nda okudum. Sonra Londra’ya gittim. 2007-2013 arası Yehudi Menuhin Okulu’nda tam bursla okudum. Daha sonra 2013-2019 arasında Royal College of Music’te yine tam bursla yüksek lisans eğitimimi tamamladım. Şimdi Guildhall School of Music and Drama’da doktora yapıyorum.
Londra’ya gidişiniz nasıl oldu?
- 13 yaşındayken çok ünlü bir viyolonselciye, Mstislav Rostropovich’e çaldım. O beni tam bursla İngiltere’ye davet etti.
En önemli ödülleriniz neler?
- Bu sene İngiltere’de Windsor Yarışması’nda ikincilik kazandım, ödülü Prens Edward’dan, kraliyet ailesine mensup birinden almaktan onur duydum. Bir de çok küçükken, 2004’te Antonio Janigro Yarışması’nı kazanmıştım. O da kazandığım ilk yarışma olduğu için benim için çok özeldir.
Başka bir enstrüman çalmayı hiç istemediniz mi?
- Beş yaşında başladım çelloya. Sonra değiştirmek her şeye baştan başlamak demek. Bir de çellonun sesini çok seviyorum. Çellist olmasam bile kesin bunu söylerdim. Çello sesi benim için en güzel ses. İnsan sesine en yakın olan o.
Hayatınızın kırılma noktası neydi?
- ÇEV Sanat’la tanışmam... Adını çok duyuyordum ama Türkiye’de yaşamayan bir sanatçıyla da çalışmayı kabul ederler mi bilmiyordum. Bir arkadaşım, Ezgi Sarıkçıoğlu, o da Londra’da okuyor, seçmelere başvurmamı söyledi. Seçmelere katıldım, ‘Genç Yetenekler Projesi’ne dahil edildim.
Sadece çok ünlü müzisyenlere büyük paralar ödüyorlar
 Ondan önce masraflarınızı kendiniz mi karşılıyordunuz?
- Evet ve çok zorlanıyordum. Viyolonselimin sigortasını kendim karşılamaya çalışıyordum. Her yerden borç alıyordum, öğretmenlik yapıyordum, zaman kaybediyordum. Viyolonselle seyahat etmek çok pahalı. Bir de Türkler için her yere vize çok pahalı. İngiltere’de çalışma vizesi de acayip pahalı. Her sene çok büyük paralar ödüyorum. Festivallere, yarışmalara, kurslara katılmak da ciddi bir bütçe istiyor. Şimdi bunları dert etmeme gerek kalmıyor, ÇEV Sanat sayesinde kariyerim gelişiyor. İki yıldır daha çok yarışmaya katılıyorum, daha çok konser veriyorum, kendimi geliştirebiliyorum, albüme hazırlanabiliyorum. Ders vermeyi bıraktım. Günde iki-üç saat küçük öğrencilere ders veriyordum. Çok yorucu oluyordu. Çocukların evlerine git, ders ver, eve dön, kendi çalışmalarına odaklan... Daha önce tek yaptığım şey para kazanmaya çalışmaktı. Şimdi kariyerim için her şeyi yapabiliyorum. Müzisyen olarak para kazanmak çok zor.
 Türkiye’de böyle, İngiltere’de de mi böyle?
- Evet, her yerde böyle. Sadece çok ünlü olan müzisyenlere çok büyük paralar ödüyorlar. Fazıl Say’ın bu yarışmayı kazandığında verdiği bir röportaj var, orada bundan çok söz ediyor, geçinmek için neler yaptığını anlatıyor, yarışmayı kazandıktan sonra her şeyin kolaylaştığını anlatıyor. Umuyorum benim için de her şey yavaş yavaş daha iyi olacak.
Yolun başındakilere ne söylersiniz?
- Çok çalışmaları gerektiğini. Bir de asla vazgeçmemeliler. Her şey oluyor hayatta; yarışmayı kazanamıyorsun, öğretmenin “Senden bir şey olmayacak” diyor... Hatta bunu hep diyorlar. İnsanlar depresyona giriyor, “Daha fazla çalmak istemiyorum” diyor. Yaşları geliyor, geçinme derdi var ama konser yok. Zorunlu olarak başka işler yapmaya başlıyorlar. Bunlar başlarına geldiğinde müzikten asla vazgeçmemeliler.
 13 yaşında, İngiltere’de tek başınıza çok zorlandınız mı?
- İngilizcem hiç yoktu. Çok zordu.
“Döneceğim, yapamıyorum” dediniz mi bir noktada?
- Hayır, çünkü Türkiye’deyken bütün gün çalışıyordum. İngiltere’ye gittiğimde başta çok zorlandım, ailem yok, arkadaşım yok, İngilizcem yok ama kendi hayatımı yaşamaya başlamıştım, çok mutluydum. İnsan böyle bir ortama düşünce çok çabuk öğreniyor başka dili. Hele de arkadaş edinmeye başladıktan sonra her şey mükemmeldi.
Michael Jackson’ı çok seviyorum
Neler dinliyorsunuz?
- Klasik müzik dinlemiyorum. Dinlenirken de onu dinlersem deliye dönerim herhalde (gülüyor). 70’lerden, 80’lerden pop şarkıları dinlemeyi seviyorum. Beatles, Bee Gees, Eagles...
Michael Jackson’ı çok seviyorum. Evde zaten pek dinlemiyorum ama arabada, uzun yolda hep onları dinliyorum. Bu isimler seviyesinde birileri bugün yok. Arkadaşlarım, “Sen neden 80’lerde kaldın” diyorlar ama ben bayılıyorum, bana ilham veriyorlar. Yenilerden pek sevdiğim yok.
2.5 milyon pound’luk çello
Cemal Aliyev’in çellosu 1756 yapımı Giovanni Battista Gabrielli. Royal Collage Of Music’te okurken bir gün kendisini tesadüfen izleyen ve çok beğenen bir İngiliz onun performansını daha da artıracağı özel bir çelloya gereksinimi olduğunu duyunca 1 milyon 200 bin pound tutarındaki Giovanni Battista Gabrielli’yi alarak Cemal’in kullanımına verdi. 6 bin pound tutan sigorta bedelini ÇEV Sanat karşıladı. Çellonun sahibi vefat edince vârisleri enstrümanı satışa çıkardı. Varlıklı bir başka İngiliz, çelloyu satın aldı. Aliyev’den aylık 1000 pound kira bedeli istedi.
Bunu ve yıllık sigorta bedelini ÇEV Sanat karşılıyor. Çellonun bugünkü değeri yaklaşık 2.5 milyon pound.
Yeni Fazıl Say: Cemal  Aliyev

Günüm hep müzikle geçiyor
Bir gününüz nasıl geçiyor?
- Gece beynim çok daha iyi çalışıyor. Sabaha karşı üç-dört gibi uyumaya gidiyorum. Öğlen kalkıyorum. Çalışıyorum, provaya gidiyorum, okula gidiyorum. Konser varsa konsere gidiyorum. Günüm hep müzikle geçiyor.
Sosyal hayatınız var mı?
- Çok az. Konserlere gittiğimde oluyor; şefle ve orkestra sanatcilari ile konserlerden sonra zaman geçirme fırsatı oluyor. Turne zamanlarında yakın arkadaşlarımı pek göremiyorum. Onlar da bu durumdan sürekli şikayetçiler.
Bu kadar yoğun çalışıyorsunuz, maddi getirisi az, sosyal hayatınız neredeyse yok... Nedir yine de sizi motive eden?
- Değişik yerlere gitmek, değişik insanlarla tanışmak, sahneye çıkmak, alkışlanmak... Müthiş. Bunlar için bu işi yapıyorum.
En büyük hayaliniz ne?
- Çellist olarak en iyi yerlere varmak.
Nedir o en iyi yer?
- Adımın dünyada duyulmasını sağlamak. Çünkü klasik müzik pop müzik gibi önem görmüyor. Bütün dünyada insanların ismimi görünce gelip beni dinlemeleri beni çok mutlu eder.

Haberin Devamı

Berrin Yoleri (ÇEV Sanat Başkanı): Yeteneğinin yanı sıra kişiliğiyle de çok özel bir genç
Cemal’le gurur duyuyoruz. Dünyanın sayılı çellistlerinin arasında isminin yer alacağına inanıyoruz. Kendisi büyük başarılara imza atarak dünya kariyerinde hızlı adımlarla ilerliyor. ÇEV Sanat olarak ilerlediği bu yolda hedeflerine ulaşması için gerekli her türlü desteği sağlamaya çalışacağız. Cemal üstün yeteneğinin yanı sıra kişiliğiyle de çok özel bir genç. Arkasından gelen gençlere örnek teşkil ediyor. 

Haberin Devamı

 
   



BAKMADAN GEÇME!