‘Yalnız insanlar çağındayız... Kimsesizler çağında herkes yaralı artık’

Güncelleme Tarihi:

‘Yalnız insanlar çağındayız... Kimsesizler çağında herkes yaralı artık’
Oluşturulma Tarihi: Haziran 01, 2025 07:00

Zeynep Köprülü’nün ilk uzun metraj filmi ‘Su Yüzü’, anne-kız ilişkileri üzerinden bir yüzleşme ve iyileşme hikâyesi anlatıyor. Klişelerden uzak, güçlü bir anne karakteriyle izleyici karşısına çıkan başarılı oyuncu Nazan Kesal “Yüzleşmek özgürleştirir. Yükümüzü hafifletir, iyileştirir” diyerek filme işaret ediyor.

Haberin Devamı

Başrollerini Nazan Kesal ve Cemre Ebüzziya’nın paylaştığı ‘Su Yüzü’, cuma günü vizyona girdi. Zeynep
Köprülü’nün Selin Sevinç’le birlikte yazıp yönettiği film ilk olarak Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde gösterildi, ardından 44. İstanbul Film Festivali’nde izleyiciyle buluştu, burada büyük ilgi
gördü. Genç bir kadının ailesiyle ve geçmişiyle yüzleşmesini merkezine alırken annelik ve
kadınlık temsillerine farklı bir pencereden bakan filmi Nazan Kesal’la konuştuk.

Canlandırdığınız anne karakteri beklenenin dışında, hayatına devam etmek için çabalayan biri... Türk sinemasında annelik figürlerinin temsili değişiyor mu?

Zaman akıp giderken insan da değişime uğruyor. Sinema bu değişimlerin de tanıklığını yapan, zamanı mühürleyen bir sanat. Filmin aynı zamanda yönetmeni olan Zeynep Köprülü’nün kaleminden çıkan ilginç ve güçlü bir senaryoydu benim için ‘Su Yüzü’. Zeynep’in Tülin’i yazarken klişe, tanıdık bir annenin peşine düşmemiş olmasını sevdim. Kendisinin de bir yaşam alanı olduğunu fark eden ve bunu korumaya çalışan bir anne. Güçlü bir kadın. Eş kaybına rağmen gücünü yaşama bağlılığından alıyor. Yine fedakâr, cefakâr, yine sevgi dolu bir anne olmaktan vazgeçmeden ve en önemlisi de kendini unutmadan yapmaya çalışıyor.

Haberin Devamı

‘Anneliği öğrenerek doğmuyoruz’

Film bir hesaplaşmayı anlatıyor. Kuşaklararası çatışmalar sizce neye evriliyor? Yara mı bırakıyor, dönüşüm mü sağlıyor?

Baba-oğul, anne-kız ilişkileri hep çatışma halinde olmuştur, olmaya da devam edecek. Dünya değişiyor. Dijitalleşmenin, teknolojinin yaşam biçimimizde ortaya çıkardığı değişimler insanı, aileyi, toplumu da dönüştürüyor. Artık sosyal medya gibi sarsıcı bir gerçek var hayatlarımızda. İnsanın ruhunu bozan, insanı kendine, aileye ve birlikte yaşadığı topluma yabancılaştıran acı bir gerçek. Sanal bir dünyanın rüzgârına kapıldı gidiyor insanlık. Yalnız insanlar çağındayız. Kimsesizler çağında herkes yaralı artık. ‘Su Yüzü’ babasının ölümünden sonra büyüdüğü kasabadan uzaklaşıp Paris’e gitmeyi seçen bir genç kızın merkezinden akıyor. Geri döndüğünde geçmişine yabancılaşmış, aslında gidememiş bir genç kız. Kaybettiği babasıyla, annesiyle, arkadaşlarıyla, kasabasıyla yüzleşmesinin hikâyesi anlatılan. Yaşam biricik. Yaşam yolculuğunu sürdürürken insanın olgunlaşmış güçlü bir ‘ben’e, kişiliğe ihtiyacı var. “Bir insanın karakteri onun kaderidir” demiş Heraklitos. İnsan da karakteri oranında bu hayatta yara alıyor ya da dönüşebiliyor. Deniz de Tülin de şimdiki zamanda yaşayan bütün kimsesizler gibi yaralı ve yalnız iki insan.

Haberin Devamı

Bu rol sonrası, sizin kendi annenizle kurduğunuz ilişkiyle ilgili neler düşündünüz?

Annelik öğrenilen bir şey. Hiçbirimiz anneliği öğrenmiş olarak doğmuyoruz. Doğurabilme yetisi de bir kadını anne yapmıyor. Koşulsuz sevgi, güven, güçlü bir bağ, anne olabilmenin ilk koşulları. Kuşak farkı sebebiyle annemle büyük çatışmalar yaşadığımı söyleyemem. Ben daha çok içinde büyüdüğüm toplum yapısıyla çatışmalar yaşadım. Annem inatçı kişiliğime rağmen bana sevgiyle yaklaşır, anlayışlı davranırdı. Tülin de öyle... Çatışsa da kızını çok seven ve hep yanında olmak isteyen bir anne. Büyümek zordur. İlkgençlik çağı insan ömrünün en zor dönemi sanırım. Çocuk büyürken aile de öğreniyor, değişiyor, tabii çocuğunun hep yanında olan, onu seven, anlayışlı bir ailedeyse.

Haberin Devamı

Bu filmi diğer anne-kız hikâyelerinden ayıran en güçlü yan nedir sizce?

Birbirlerinin özgürlüğü için savaşıyorlar, farkında olmadan. Aslında yaşadıkları bütün çatışmaların özde sebebi bu. Bağımlı ilişkiden kurtulup anne-kız rollerini unutmadan özgürleşmek. Ortak bir acıları da var Tülin’in ve Deniz’in. Baba-eş kaybı büyük bir travma yaratmış her ikisinde de. Tülin bu travmayla yüzleşebilmiş, eş kaybının yasını tutmuş. Yaşama tutunmayı seçmiş, ikinci kez evlenmeyi göze almış, yola devam demiş. Kasabada yaşayan dul bir kadın için hiç öyle kolay alınacak bir karar değil ikinci evlilik. Anne-kızın su yüzüne çıkan çatışmalarına rağmen aralarında güçlü bir bağ var. Birbirlerini özgürleştirebilmek için büyük çaba harcıyorlar.

Haberin Devamı

‘Hepimizin iyileşmeye ihtiyacı var’

Sizin için ‘anne karakteri’ denince klişeden uzak hangi özellikler daha güçlü yansıtılmalı?

Her annenin öncelikle bir insan, bir birey olduğu unutulmamalı. Kendini yok sayarak annelik yapmak, yaşamını adamak, sadece anne gözlüğüyle bakmak sıkıntılı. Bu biçimiyle anne olmanın hakkı yeterince verilmiyor. Çocuk için de anne için de sağlıklı bir yolculuk değil. Geleneksel toplumlarda annelik de kadın olmak gibi öğrenilmiş bir çaresizlik olarak yaşanıyor. Toplum baskısından arınmış, sorgulanmış bir kadınlık, annelik daha sağlıklıdır.

Filmi izleyen bir kadının ya da genç bir kızın kalbinde ne kalsın istersiniz?

Yüzleşmek özgürleştirir. Yükümüzü hafifletir, iyileştirir. Hepimizin iyileşmeye ihtiyacı var. Su yüzüne çıkanlarla kaçmadan yüzleşmek lazım.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!