Güncelleme Tarihi:
Odakule’den Tepebaşı’na çıkar çıkmaz aklınıza düşer. Birkaç adım daha attıktan sonra 132 yıllık tarihi binadan içeri girip, danışmadaki güler yüzlü görevliyle selamlaşıp merdivenlerden çıkarken bulursunuz kendinizi. Ve işte karşınızdadır Osman Hamdi Bey’in ‘Kaplumbağa Terbiyecisi’. Hikâyesini kim bilir kaç kez okuyup dinlemişsinizdir... Eserdeki her ayrıntı zihninize kazınmıştır. Yerdeki yeşillikleri yiyen kaplumbağalar. Elinde ney tutan Doğulu giysiler içinde bir erkek ve önünde durduğu pencerenin alınlığındaki “Kalplerin şifası, Sevgili’yle buluşmaktır” yazısı. Günlük koşuşturmacanın ortasında kendinize verdiğiniz bir ödül gibidir eserin önünde geçirdiğiniz dakikalar. Vakit varsa ‘Vergennes Kontesi’ni de selamlamayı ihmal etmezsiniz.
Koleksiyonunda ‘Kaplumbağa Terbiyecisi’ gibi birçok değerli eseri barındıran Pera Müzesi, 2005’te kapılarını açtı ve bugüne kadar yurtiçinde ve yurtdışında gerçekleştirdiği 120’yi aşkın sergiyle ve diğer etkinliklerle 2,5 milyondan fazla sanatseveri konuk etti. Dünyanın saygın, ülkemizinse önde gelen sanat kurumlarından biri haline gelen müzeyi 20’nci yılında Suna ve İnan Kıraç Vakfı Kültür ve Sanat İşletmesi Genel Müdürü Özalp Birol ile konuştuk.
Pera Müzesi 20 yıl önce hangi amaçla yola çıkmıştı?
Suna Kıraç’ın ömründen uzun ideallerinden biri olarak, onun vizyonuyla açıldı. Suna ve İnan Kıraç Vakfı’nın kültür ve sanat dünyamıza armağanıdır. Ve nitelik bağlamında ülkemizde ve dünya sanat çevrelerinde ilk akla gelen Türk özel müzelerinden biri olmayı amaçlayarak yola çıkmıştır.
Bir ziyaretçi Pera Müzesi’nden içeri adımını attığında onu neler bekler?
Huzur ve nitelik. Pera Müzesi sanatla nefes almak isteyenlerin huzur bulacağı bir kültür-sanat platformu ve kaçış noktası. Ziyaretçilerimize geniş seçenekler sunar, onları müzenin her katında farklı sergilerle ve etkinliklerle ağırlarız. Her zaman söylediğim gibi; “Pera Müzesi, Pera gibidir”. Yani, bir zamanlar çeşitli milletlerden ve kültürlerden binlerce insanın farklılıklarıyla bir arada yaşadıkları zengin ve renkli bir kültür geçmişinin günceli ve geleceği de kucaklayan temsilcisidir.
Sizce Pera Müzesi’ne gelen bir ziyaretçi kalıcı koleksiyonlardaki hangi eserleri mutlaka görmeli?
Osman Hamdi Bey’in başyapıtı ‘Kaplumbağa Terbiyecisi’ sanal gerçeklik (VR) deneyimiyle birlikte, Vanmour’un dört resimden oluşan ‘Elçi Alayı’ serisi, Antoine de Favray’den ‘Vergennes Kontu ve Kontesi’, Carl Frederik von Breda’nın ‘Yusuf Agâh Efendi’si ve Georg Engelhard Schröder’den ‘Kozbekçi Mustafa Ağa’ tablosu. Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri Koleksiyonumuzdan Herakles büstü biçimli kantar ağırlığı, Kütahya Çini ve Seramikleri Koleksiyonumuzdan, Minas Avramidis Usta’nın Genovefa hikâyesini tasvir ettiği dört tabaklık seri.
Müzenin bugüne kadar en çok ilgi gören sergileri hangileri oldu?
‘Frida Kahlo ve Diego Rivera’ ile ‘Çarlık Rusyası’ndan Sahneler: Rus Devlet Müzesi Koleksiyonu’ndan 19. Yüzyıl Rus Klasikleri’ sergilerimiz 3,5 ay içinde 140 bine yakın ziyaretçi ağırladığımız, en çok ilgi gören sergilerimizdi. Ayrıca ‘Doğu’nun Cazibesi-Britanya Oryantalist Resmi’, Picasso, Chagall, Fernando Botero, Alberto Giacometti, Giorgio de Chirico, Sergey Parajanov, Etel Adnan ve Paula Rego sergilerimiz de sanat çevrelerinde geniş ilgi uyandırdı.
‘BİZE GÖSTERDİĞİ DÜNYAYI HAFİFE ALAMAYIZ’
Müzenin şu anki sergilerinden biri de ‘Marcel Dzama: Ay Işığıyla Dans-Arkadaşı Raymond Pettibon’dan küçük bir yardımla’ adını taşıyor. Sergi ele aldığı konulara ilginç ve sıradışı yaklaşımıyla tanınan Kanadalı sanatçı Marcel Dzama’nın eserlerinden oluşuyor. Galeriye girdiğinizde sizi duvardaki yazı karşılıyor. Yazının sonu şöyle: “Çizimlerin üzerine yıldız tozu serpilmiş olabilir ama bize gösterdiği dünyayı hafife alamayız.” Dzama’nın renkli hayal dünyasında ironi, müzik ve dans öne çıksa da ve sergiyi gezerken kendinizi gotik bir karnaval atmosferinde hissetseniz de bahsettiği konular kötü yönetimler, çevresel yıkım ve savaşların sebep olduğu felaketler ve insan hakları…
‘SAHİCİ BİR ENTELEKTÜEL’
Müze 20’nci yılında iki önemli sergiye ev sahipliği yapıyor. Bu sergilerden ilki yazar Oktay Rifat’ın oğlu Samih Rifat’ın fotoğrafları, kitapları, kimi defterleri, çizimleri ve belgesellerinden oluşuyor. ‘Samih Rifat: “Çok İş Var Yapacak”’ sergisi kültür-sanat dünyamızın 1970’lerden 2000’lere uzanan bir dönemine de ışık tutuyor. Sergiyle ilgili sorularımızı küratoryal danışmanlığını üstlenen Serhan Ada yanıtladı.
Samih Rifat: “Çok İş Var Yapacak”ta sergilenen bir söyleşi sayfasında Samih Rifat’la ortak imzanız var. Nasıl tanıştınız? Bize sizin gözünüzden Samih Rifat’ı anlatır mısınız?
Samih Rifat’la FOL dergisinin yayın kurulunda tanıştık. Yıl 1995 olmalı. FOL hiçbirimizin ‘işi’ değildi. Ama galiba o kadar güzel tartışıp çalışıyorduk ki dergiye en az asıl işlerimiz kadar değer ve önem atfediyorduk. Samih hem donanımlı hem de mütevazıydı. Tüm yazıları, fotoğrafları dergiye girmeyi hak edip etmediklerine göre didik didik eder ama en sonunda en bağdaştırıcı öneriyi yine o yapardı. FOL’dan sonra ARIES’in yayın yönetmeni oldu. Orada da beraber çalıştık. Enis Batur’un önerisiyle derlenen ‘Negatif İmge’ kitabında da yazılarımız vardı. Bazı insanlarla dost olursunuz ama iş yapmaya kalkınca durum değişir. Benim gibi Samih’le dost olanlar onunla gözü kapalı iş yapmak için can atardı.
Samih Rifat farklı ilgi alanlarına sahip, sürekli üreten bir sanatçıydı. Serginin oluşturulmasında nasıl bir yol izlendi?
Aslında ben ekibe geç katıldım. Küratoryal katkıda bulunmam istendi. Samih Rifat’tan kalan tüm malzemeye daldım ve aslında onun kelimeleriyle kavramsal bir çerçeve kurmaya çalıştım. Benden önce başta Zeynep Ögel olmak üzere, Zeynep Avcı, Ahmet Elhan, Esra Özdoğan çalışmaya başlamıştı. En son olarak da sergi konseptini ve yerleştirmeyi Bülent Erkmen ve ekibi üstlendi. Küratörlüğün her şeyden önce araştırma, araştırma ve araştırma olduğuna inandığımdan kendi adıma, ondan geride kalanlar üzerinde daha çok araştıracak, daha derinlemesine dünyasına girecek zamanım olmasını isterdim…
Sergiyi gezerken sanatçının kendi deyişiyle ‘Boşa geçmemiş bir hayat’a tanık oluyorsunuz. Samih Rifat’ı özellikle genç kuşaklarla tanıştırmak neden önemli?
Samih Rifat kendinden önceki kuşağı yakından tanımış, kendinden sonrakilerle de birlikte çalışmış bir sanat ve düşünce insanı, sahici bir entelektüeldi. Kılı kırk yararak çalışır, ha bire üretirdi. Pera Müzesi’ndeki serginin yanı sıra düzenlenecek paneller ve hatta gitar resitalinin genç kuşakların onu tanıması için bir fırsat olmasını umarım…