Öğrencilerine aydınlık bir gelecek, Türkiye'ye umut veriyorlar

Güncelleme Tarihi:

Öğrencilerine aydınlık bir gelecek, Türkiyeye umut veriyorlar
Oluşturulma Tarihi: Kasım 21, 2021 07:00

Sınır tanımıyorlar. Ezberleri bozup engelleri aşıyorlar. Kendilerine emanet edilen, ülkenin geleceği pırıl pırıl zihinlerini özenle ve özveriyle işliyorlar. 24 Kasım Öğretmenler Günü yaklaşırken Türkiye’nin dört bir yanında görev yapan fedakâr öğretmenlerimize ulaşıp ilham veren hikâyelerini dinledik.

Haberin Devamı

GÖREV YAPTIKLARI YERLERDE ZORLUKLARI BİRER BİRER AŞIYORLAR

‘KÖY ÖĞRETMENİ DEĞİL, KÖYÜN ÖĞRETMENİYİZ’

Kimi kapı kapı gezip okuma-yazma öğretiyor, kimi öğrencileriyle okulun bahçesinde sebze-meyve yetiştiriyor. Aralarında sosyal gelişimleri için öğrencilerini hafta sonu şehir merkezine gezmeye götüren de var. Öğrencilerinin ve hatta çalıştıkları köyün halkının kaderini yeniden çizen öğretmenlerle konuştuk.

“PANDEMİDE TAHTAMI ALDIM, ÖĞRENCİLERİMİN EVİNE GİTTİM”
Gamze Arslan, 28, öğretmen (Tabanlı İlkokulu, Van)

Öğrencilerine aydınlık bir gelecek, Türkiyeye umut veriyorlar

- 9 kardeşim var. Ailenin okuyup meslek sahibi olan tek çocuğuyum.

- Öğretmenlik yaptığım köy biraz dağınık bir yapıda olduğu için 6-7 öğrencimin evi okula 2 kilometre uzaklıktaydı. Okula gelmekte sorun yaşıyorlardı. Ben de eğitimden uzak kalmasınlar diye arabayla her sabah onları evden alıp akşam tekrar evlerine bıraktım.

Haberin Devamı

- Pandemi sürecinde çocuklarla uzaktan eğitimi internet ve bilgisayar olmadığından yapamadık. Ben de tahtamı alıp hepsinin kapısına giderek ders anlatmakta buldum çözümü. Bu durum yerel ve ulusal kanallara haber olunca birçok güzel insan duyarsız kalmayıp Türkiye’nin dört tarafından okulun eksiklerini ve öğrencilerimin ihtiyaçlarını gönderdiler. Bu süreçte hayırseverlerin yardımıyla okulun ısınma problemini elektrikli kombi ve petek sistemiyle çözdük. Bunlar yapılırken o çocukların yüzlerindeki bir gülümseme, dillerindeki bir “Öğretmenim teşekkür ederim” sözü sizin tüm zorluklara göğüs gerebilmenizi sağlıyor.

Öğrencilerine aydınlık bir gelecek, Türkiyeye umut veriyorlar

- Köydeki bir öğretmen, o köyün dışarıya açılan penceresi gibi aynı zamanda. Bazen ilacı biten teyze reçetesini getirip eczaneye gitmemi, bazen bir anne bebeği için mama almamı rica ediyor. Kısacası öğretmen bir köy için çok şey ifade ediyor.

- Hayalim ileride bir gün yetiştirdiğim öğrencilerimin mesleklerinde vicdanlarıyla öne çıkmaları. İyi bir öğretmen, iyi bir esnaf, iyi bir doktor, iyi bir çiftçi olsunlar istiyorum.

Haberin Devamı

“OKUMA YAZMA BİLMEYEN KADIN KALMAYACAK”
Hazal Ateş Özden, 26, öğretmen (Tepeköy 60. Yıl İlkokulu, Varto, Muş)

Öğrencilerine aydınlık bir gelecek, Türkiyeye umut veriyorlar

- İlkokulda sınıf öğretmenime hayrandım. Annem de öğretmen olmamı çok istiyordu. 2013’te Kastamonu Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Bölümü’nü kazandım ve 2017’de mezun oldum. Öğretmen ‘candan öğreten’ demektir. Ben de candan, canı gönülden çocuklara dokunmak, onlara yol göstermek için öğretmenlik mesleğini seçtim.

- Köyde olmak kelimelerle anlatamayacağım kadar tarifsiz güzel bir duygu. Kendimi görev yaptığım köyde büyümüş gibi hissediyorum. Biri “Nerelisin” diye sorduğunda dilimin ucuna önce ‘Tepeköy’ geliyor. Çünkü bu köye aidiyet duyuyorum. Öncelikle sıcacık bir ortamdasınız. Herkesin kapısı size sonuna kadar açık. Atama tercihim sorulsaydı yine bu köyü seçerdim.

Haberin Devamı

Öğrencilerine aydınlık bir gelecek, Türkiyeye umut veriyorlar

- Ev ziyaretleri yaparken ‘neden bilmeyenlere okuma yazma öğretmeyeyim ki’ diye düşündüm. Bir hayal kurdum: Bu köyde okuma yazma bilmeyen kadın kalmayacak! Kimseye muhtaç olmayacaklar. Velilerimin küçük çocukları ve bakmak zorunda oldukları hayvanları olduğu için okula gelemeyeceklerdi. ‘Onlar gelemiyorsa ben giderim’ dedim ve kapı kapı dolaşmaya başladım. Bir yandan çayımızı, kahvemizi yudumlarken bir yandan da okuduk, yazdık.

- Kimi hastaneye gittiğinde artık zorlanmayacağına sevindi, kimi de çocuğu üniversiteyi kazandığında onun yanına gidip orada iş bulma hayalleri kurdu. Bense gözlerindeki mutluluğu gördükçe onlardan daha da mutlu oldum.

Haberin Devamı

“BAHÇEDE MEYVE-SEBZE YETİŞTİRİYORUZ”
Hasan Kartal, 38, müdür yetkili öğretmen (Kumrucuk İlkokulu, Sur, Diyarbakır)

Öğrencilerine aydınlık bir gelecek, Türkiyeye umut veriyorlar

- 11 çocuklu bir ailenin 9’uncu çocuğu olarak Batman’ın kenar mahallelerinin birinde büyüdüm. Liseden sonra Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Bölümü’nü kazandım. O yıllardan beri eğitimin  soğuk dört duvar, karatahta ve sıra-masalardan ibaret olmadığını biliyorum.

Öğrencilerine aydınlık bir gelecek, Türkiyeye umut veriyorlar

- Köy öğretmeni olmak demek sadece çocukların değil, tüm köyün öğretmeni olmak demek. İyi günde kötü günde yan yana olursunuz; farklı bir zenginlik katar size köy öğretmenliği. Ben bu bilinçle göreve başladım ve köylülerimle birçok çalışmayı, etkinliği birlikte yaptık.

Haberin Devamı

- Okulumuzda üretime katkı sunacak faaliyetler yapıyoruz. Bahçede meyve-sebze yetiştirip kümes hayvanlarını besliyoruz. Köy çocuklarını hayata hazırlayacak etkinlikler, projeler uyguluyoruz. Çocuklarımın birçoğu ilk kez uçağa bindi. Ankara ve Samsun’a gittik.

Öğrencilerine aydınlık bir gelecek, Türkiyeye umut veriyorlar

- Çocukların ihtiyaç duyduğu sevgi dilini sıklıkla kullanıyorum. Her sabah ilk dersimiz konuşma ve okuma dersi oluyor. Bunu kış aylarında sobanın etrafına serdiğimiz minderlere oturarak yapıyoruz. Hayalim; çocuklarımın iyi birer insan, kendi ayaklarının üstünde duran, kimseye boyun eğmeden çalışan, üretken, iyi yurttaşlar olmaları.

“ÇOCUKLARA KENDİLERİNİ DEĞERLİ HİSSETTİRİYORUM”
İhsan Kartoğlu, 25, öğretmen (Okçuoğlu Köyü İlkokulu, Arpaçay, Kars)

Öğrencilerine aydınlık bir gelecek, Türkiyeye umut veriyorlar

- Yokluğu da tokluğu da görmüş biri olarak küçüklüğümden bu yana hayatın gerçeklerinin farkındayım. Başlarda öğretmenliği istemiyordum. Öğretmenlik mesleğini seçmemde ailemin fikirleri etkili oldu. O zamanlar istemesem de işin içine girdikten sonra mesleğe bakış açım değişti ve kendimi büyük bir eğitim mücadelesinin içinde buldum. Şu an çok mutluyum. Öğrencilerimi ve mesleğimi çok seviyorum.

- Mesleğimi çok severek yaptığım için bulunduğum köy okulundaki zorlukların üstüne giderek dezavantajları ortadan kaldırıyorum. Köyde öğretmen olmak sıradışı bir duygu. Her gün okulda yeni bir macera var. Çocuklar çok doğal. Bir sorunum olduğu zaman da veliler hemen yardıma koşuyor.

- Benim için eğitimde en önemli şey öğretmen-öğrenci ilişkisidir. Öğretmenini seven çocuğun, o öğretmenin girdiği dersi de sevdiğini düşünüyorum. Öğrencilerimle sadece derste vakit geçirmiyorum. Teneffüslerin büyük bir bölümünü ve hatta hafta sonu tatillerimi de öğrencilerimle geçiriyorum. Onlara kendilerini değerli hissettirerek aramızda sevgi ve saygı bağı inşa etmeye çalışıyorum.

Öğrencilerine aydınlık bir gelecek, Türkiyeye umut veriyorlar
Çocuklar, öğretmenleri İhsan Kartoğlu eşliğinde yaptıkları hafta sonu gezilerinde doyasıya eğleniyor.

- Hemen her hafta sonu bir-iki öğrencimi insanların desteğiyle köyden Kars merkeze gezmeye, eğlenmeye götürüyorum. O gün ne isterlerse onu yapıyoruz. Yemek yiyoruz, alışveriş yapıyoruz, kafeye gidip bir şeyler içiyoruz, oyun salonuna gidip eğleniyoruz. Öğrencilerimin kimi ilk defa Kars’a gidiyor, ilk defa bu tür aktivitelere katılıyor. Onların ilklerine eşlik etmekten büyük bir mutluluk duyuyorum. İleride ilk kez benimle tattıkları bir şey karşılarına çıktığında beni hatırlayacaklarına inanıyorum. İstanbul’da, İzmir’de her hafta sonu farklı bir aktivite yapan, müzeleri gezen, sinemaya giden bir çocukla Kars’ta, Bingöl’de hafta sonunu köy evinde ya da ineklerle geçiren bir çocuğun aynı torbada olması beklenemez. Köyümüzde tiyatromuz yok, müzemiz yok. Çocukların ortalama 8-10 yıllık hayatlarında etkileşimde bulundukları şeyler hep aynı: İnek, kaz, tarla, aile, arkadaş... Çocukları başarı faktörü gözetmeksizin sırayla Kars’a götürmemdeki olay da buna dayanıyor. E, tabii eğleniyoruz da…

FİZİKSEL ENGELLERİ ÖĞRETMENLİĞE ‘ENGEL’ DEĞİL

BAŞARDIĞINIZ GÖRÜLÜNCE ÖNYARGILAR DA YIKILIYOR

Zeynep Kubilay yürüme engelli, Emine İşler’se görme engelli… İkisi de zorluklara rağmen öğrenmekten vazgeçmemişler. Şimdi de kendi sınıflarında öğrencilerinin yolunu aydınlatıyorlar.

“BABAM BENİ SINIFA SIRTINDA, KUCAĞINDA ÇIKARIYORDU”
Zeynep Kubilay, 41, biyoloji öğretmeni (Şehit Özcan Şenol Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, Antalya)

Öğrencilerine aydınlık bir gelecek, Türkiyeye umut veriyorlar

Zeynep Kubilay, 11 aylıkken geçirdiği rahatsızlık nedeniyle yürüyememeye başlamış. Babası onu ilkokul yıllarında sırtında, kucağında taşıyarak okula götürmüş. O da öğrenmekten ve sonra öğrendiklerini öğrencilerine aktarmaktan hiç vazgeçmemiş...

Neden meslek olarak öğretmenliği seçtiniz?

İlkokul öğretmenim çok değerli bir insandı. Bir öğretmenin insanın hayatında neleri değiştirebileceğini kendi hayatımda deneyimlediğim için ben de bu mesleği yapmak istedim. Bir çocuğun biyolojiyi sular seller gibi öğrenmesi çok önemli değil. Asıl iş ona bir şeyler katmakta… Etrafındakilerle iletişim kurmayı, iyi insan olmayı, arkadaşlarına saygı duymayı ve  farklı insanları kabul edip anlamayı öğrenmeleri çok önemli. Ben de hem bunları onlara öğreteyim hem de onlardan bir şeyler öğreneyim istedim.

Eğitiminize devam ederken zorluklar yaşadınız mı?

Çok zordu… O dönemde akülü sandalyeler, rampalar, asansörler yoktu. Annem ve babam götürüyordu okula. Hatta ilk öğrencilik yıllarımda annem okul bahçesinde bekliyordu. Asansör olmadığı için babam beni sınıfa sırtında, kucağında çıkarıyordu. Zamanında beni okula kaydetmek istemeyen okul müdürü bile oldu. Sınıfında istemeyen öğretmen, çocuklarıyla aynı sınıfta okumamı istemeyen veliler. Çok karşılaştım böyle şeylerle…

Öğrencilerine aydınlık bir gelecek, Türkiyeye umut veriyorlar

Çocuklara yeni bir şeyler öğretmek size ne hissettiriyor?

Onun verdiği mutluluğu tarif etmek pek mümkün değil aslında. Öğrencilerle iletişimim çok başka. Örneğin, not kaygısı olmadan bana “Öğretmenim yardıma ihtiyacınız var mı” diye sormaları, onlara bir şeyler katabildiğimin ve öğretebildiğimin kanıtı.

İnsanın isteyip de yapamayacağı bir şey var mı?

Gerçekten yok... Meslek hayatım da çok önemli ama sosyal yaşantımda da çok aktifim.

Neler yapıyorsunuz?

Yüzmede derecem var. Yamaç paraşütü, rafting, at binme gibi aktivitelere katılıyorum. Tek başıma seyahate çıkıyorum.

“KENDİM GİBİ GÖRME ENGELLİ ÖĞRENCİLERE DERS VERİYORUM”
Emine İşler, 40, Türkçe öğretmeni (İzmir Âşık Veysel Görme Engelliler Okulu, İzmir)

Öğrencilerine aydınlık bir gelecek, Türkiyeye umut veriyorlar

Emine İşler, doğuştan görme engelli. Okuyup meslek sahibi olabilmesi için Kütahya’da yaşadıkları Güldüren Köyü’nden ailecek ayrılmışlar. Öğrencilik hayatı İzmir’de başlamış. “Bizim köyden ilk okuyan ve öğretmen çıkan kadın benim. Başta insanlar sizi sadece görme engelli biri olarak görüyor. Sonrasında başardığınızı, bir yerlere geldiğinizi görünce engelinizi unutup ‘Öğretmen olmuş’ diyorlar. Önyargıları yıkıyorsunuz” diyor.

Öğretmen olmaya nasıl karar verdiniz?

Ortaokuldayken Türkçe dersini çok severdim. Edebiyata ilgim vardı, şiir de yazıyordum. Sonra ‘Türkçe öğretmeni olabilirim’ diye düşündüm. Öğretmenlik farklı bir meslek, yapmak için sevmek gerekiyor. Mesela beğendiğiniz bir hikâyeyi, şiiri öğrencinizle paylaştığınızda sevdiklerini söylemeleri size kendinizi çok iyi hissettiriyor. Ben şu anda kendim gibi görme engelli öğrencilere eğitim veriyorum. Karşılaştıkları sıkıntılarla aynı kendim gibi baş etmeyi bilen çocuklar yetiştiriyorum. Bunun verdiği mutluluk paha biçilemez.

Ailenizde başka öğretmen var mı?

Hayır, yok. Ailem kırsalda yaşıyordu. Beni okula göndermeleri de biraz zor oldu aslında. Dedem hiç istemedi, “Benim bir tane engelli torunum var, ona bakamayacak mıyım” dedi. Geniş bir aileydik. Babam okuyabilmem için dedemin evinden ayrıldı.

Öğretmen olmaktan mutlu olduğunuzu en çok ne zaman hissediyorsunuz?

Çocuklara yeni bir şeyler öğretince, onlarla paylaşınca ve onları keşfetmeye başlayınca… Mesela bir şiir okuyoruz, ardından diyorum ki; hadi bu şiirden yola çıkarak bir anını anlat veya bir hikâye yaz. İşte o anlarda keşfediyorsunuz çocukları. Onlardan bir şeyler beklediğinizde anlıyorsunuz bunu… ‘Bu çocuk iyi yazıyormuş’ diyorsunuz, onu yazıya yönlendiriyorsunuz. Onlara faydalı alanda, gelişimi üzerine yönlendirdikçe başarılarıyla daha da mutlu hissediyorsunuz. İşte tam burada öğretmen olmaktan keyif alıyorsunuz.

Görme engelli öğretmen olmanın zorlukları var mı?

6 yıl normal okulda çalıştım. Daha fazla performans harcamak durumunda kalıyordum. Çünkü gören çocuklarla çalışıyorsun… Benim çalıştığım dönemde sınıflar çok kalabalıktı. O sınıfta mesela öyle bir performans harcamanız gerekiyor ki tahmin  bile edemezsiniz. Görmediğiniz için diğer tüm duyularınızı açmanız, kullanmanız gerekiyor. Şu an çalıştığım okulda bu kadar zorlu değil durum, ama yine de normalden daha fazla bir çaba gerekiyor.

ÖZEL GEREKSİNİMLİ ÇOCUKLARA GELECEK İNŞA ETTİ

“HEPSİ ŞİMDİ ÇOK GÜZEL YERLERE GELDİ”

Otizmli, down sendromlu, hidrosefali, hiperaktif çocuklar... Fatma Acarbaş, 40 yıl boyunca onlarla ilgilendi, onları topluma kazandırdı. “Çocuklarım benim yaşam sevincim” diyor. 

Öğrencilerine aydınlık bir gelecek, Türkiyeye umut veriyorlar

Fatma Acarbaş, 69, emekli sınıf öğretmeni

- Öğretmen olmak çocukluk hayalimdi. Mesleğimin ilk yıllarında hem sağır hem dilsiz bir öğrencim oldu. Beni hep dikkatle izlediğini fark etmiştim. Ağzımı aça aça, tahtaya yaza yaza ona okuma yazmayı öğrettim. Ondan sonra da Milli Eğitim Bakanlığı’nın kurslarına gitmeye başladım. ‘Bu çocuklar için ne yapabilirim’ diye çok düşündüm. Konferanslara katıldım, kitaplar okudum. Her sene sınıfıma özel çocuklar almaya başladım. Onları sınıfıma alırken diğer çocukların velilerini bilgilendirir, “Bu çocukların sizin çocuklarınıza ihtiyacı var” derdim.

- Hakikaten de kaynaştırma eğitiminde gördüm ki; çocuklar özel gereksinimli arkadaşlarına yardımcı olunca çok mutlu oluyordu. Özel gereksinimli olanlar da diğer arkadaşları onlara yardım edince, onlarla birlikte oyunlar oynayınca çok seviniyordu. Birlikte oynadıkça baktım, kendini yere atan, ağlayan özel çocuklar artık ağlamıyor, kendini yere atmıyor. O kadar ki, müfettiş sınıfa gelip “Kaç özürlü çocuğunuz var” diye sorduğunda, tekerlekli sandalyede olan dışında hiçbirini ayıt edemiyordu.

- Otizmli, down sendromlu, göğsünden altı tutmayan, hidrosefali, mongol, hiperaktif çocuklar… Hepsiyle tek tek ilgilenir, onları kucağıma alır, bahçede ellerinden tutup gezdirirdim. Cam kemik hastası bir öğrencim de oldu. Sınıfımız ikinci kattaydı, onu bebek sandalyesiyle yukarı çıkarır, tuvalete ben götürürdüm. Ceren büyüdü, memur oldu.

Öğrencilerine aydınlık bir gelecek, Türkiyeye umut veriyorlar

Çocuklar koro halinde şarkı söylerken “Hayır, böyle değil” dercesine ayağını yere vuran otizmli bir öğrencim de konservatuvarı bitirdi, bugün bir kanun sanatçısı! Konserler veriyor. Bu çocuklarım benim yaşam sevincim. Hepsi çok güzel yerlere geldi. Beni arayıp soruyorlar, nasıl mutlu oluyorum. Onların fotoğraflarıyla, yaptığımız sohbetlerle yaşıyorum. Emekli oldum ama ellerim hâlâ onların üzerinde.

- Bir öğretmenin çocuğu sevmesi, sabırlı ve merhamet dolu olması gerekiyor. 40 yıla yakın süre öğretmenlik yaptım, 2010’da emekli oldum. Keşke bir 10 yıl daha çalışabilseydim. Ama hep diyorum, iyi ki öğretmen oldum, iyi ki bu çocukları okuttum.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!