Hayata bir adım at, o sana koşa koşa gelir

Güncelleme Tarihi:

Hayata bir adım at, o sana koşa koşa gelir
Oluşturulma Tarihi: Kasım 29, 2020 07:00

Dört koldan üretiyor... Tiyatro, sinema filmi, dizi... Demet Evgar, Sezen Aksu imzalı ‘Nanay’ isimli parçasıyla şimdi de karşımıza şarkıcı olarak çıkıyor: “Bu benim kendime, kendi dünyama ve eğlenceme bir yatırım.”

Haberin Devamı

Yeni projeleri arasında koştururken yakaladım Demet Evgar’ı... Stüdyodaki uzun fotoğraf çekiminin ardından pembe tüylü montuna sarılarak geçti bilgisayarının karşısına. O hem kahkahaların hem de herkesi ekrana kilitleyen dramların kahramanı. Ama iki tür arasında bir seçim yapmakta zorlanıyor: “İki kolum da bana aynı mesafede. Gerçek olan şeye tav oluyorum” diyor. Projeleri ‘Nanay’, ‘Alev Alev’, ‘Hedga Gabler’ ve ‘Topal Şükran’ın Maceraları’ arasında aşktan kadın olmaya bir yolculuğa çıkıyoruz...

Hayata bir adım at, o sana koşa koşa gelir

‘Nanay’ın klibini kardeşim Yiğit Evgar çekti. Benim sınırlarımı, neler yapacağımı en iyi bilenlerden... Onun gözüne, yönetmenliğine çok güveniyorum.

Haberin Devamı

Müzik, dizi, tiyatro, sinema... Biraz doyumsuz musunuz?

Hakkını verebileceğim şeylere adım atıyorum. Ne yapmak istediğimi çok iyi biliyorum. Yapmak istediğim şeyler için de kendime yetiyorum. İstanbul’a geleli 20 yıl oldu. Her anımı yapmak istediğim şeyleri hayata geçirmek için kendimi donatarak geçirdim, hâlâ bunu yapıyorum. Bu benim hayata olan merakım.

Single fikri bunların arasında nasıl çıktı?

Şarkı söylemek aslında yaptığım şeylerden biri. Daha önce çok teklif gelmişti ama demek ki şimdiye kadar doğru isimden gelmemiş (gülüyor).

İnsanlar yalnız kalmaktan korkuyor

Sizi harekete geçiren kimden gelen teklif oldu?

Karantinanın ilk zamanlarında Aykut (Gürel) aradı, “Sezen (Aksu) yeni bir şarkı yaptı. Senin seslendirmeni ister” dedi. Sezen, Türkiye’de bizim iyi müzik dinlememize neden olmuş insanların başında gelen, tarih yazmış bir kadın. Bu tarihin ufacık bir parçası olma fırsatı önüme geldiyse bunu tepmek istemedim.

Daha önce müzikle ilişkiniz nasıldı?

Selen Öztürk oyuncu olduğu kadar müzisyendir. Onunla 19 yaşımızda yaptığımız şarkılarımız var. Aile içinde söylerdik. Aslında 2007’de ilk konserimi Harbiye Açıkhava’da, ‘Rock Müzikalleri’nde 5 bin kişi önünde verdim. O dönem Sabri Tuluğ Tırpan’la tanıştım. Altı yıl önce “İzmir’de tıp öğrencileri için bir konser düzenlememizi istiyorlar” dedi. Kendimi yine sahnede buldum. Pandemide Tuluğ ve Selen’le bilinmeyen şarkılarımızı paylaşmak üzerine yol almıştık ki Sezen’den böyle bir hediye geldi. Hayata bir adım atınca o da sana koşa koşa geliyor.

Haberin Devamı

Bu single sizin için güzel bir anı mı yoksa bu iş büyür mü?

Bu benim kendime, kendi dünyama ve eğlenceme bir yatırım. Büyür inşallah. Küçük küçük yerlerde canlı performanslar yapmak hoşuma gidiyor. Tiyatroda, kabare ya da müzikli oyunlara yönelmek de hedeflerim arasında.

Sezen Aksu şarkıyı sizden dinlediğinde ne yorum yaptı?

Bu iş güzel bir dostluğun başlangıcı oldu. Dinledi ve sonuçtan çok mutlu. Onun gibi birinin bundan mutluluk duyduğunu seyretmek inanılmaz.

‘Nanay’da sizi etkileyen ne oldu?

Sezen’in şarkılarındaki ironiler zaten Türk popuna damgasını vurmuştur. ‘Nanay’ da eğlenceli olduğu kadar ironik olarak yalnızlığı öven bir şarkı.

Yalnızlığa övgü...

Haberin Devamı

Evet çünkü günümüzde insanlar birbirine yapışık yaşıyor. Toplum içindeyken hep eğlendirilmeyi bekliyor, birilerinden bir şeyler istiyorlar. İnsanlar yalnız kalmaktan korkuyor. Çünkü yalnız kaldıklarında ne yapacaklarını bilemiyorlar.

Yalnızlık size ne ifade ediyor?

Yalnızlık birey olmaya atılan bir adım. Tek başına kalmaya cesaret etmek önemli ve erdemli. Eğer yalnız kalamıyorsan kendini aslında birey olmaktan geri tutuyorsun. Çünkü tek başına kaldığında neyi merak ettiğin senin kişiliğini belirliyor. Şarkı da bu durumu eğlenceli bir ironiyle anlatıyor.

Hayata bir adım at, o sana koşa koşa gelir

Aşk, beni kendime yaklaştırıyor

Aşk nasıl gidiyor?

Çok güzel.

Haberin Devamı

Nasıl etkiliyor sizi?

Aşk beni sakinleştiriyor. Yaz yağmuru gibi, sonbahar esintisi gibi beni kendime yaklaştırıyor. Ruh nerede durması gerektiğini o kadar iyi biliyor ki... Zamanla onu dinlemeyi öğreniyorsun ve bu sana bir konfor getiriyor.

Erkek arkadaşınız Levent Babataş, Reşitpaşa’da Birebir isimli bir mekân açtı. Siz de menüsünü hazırlamışsınız, doğru mu?

Dekorasyonunu yaptım. Levent gustosu olan bir erkek. İşin eğitimlerini de aldı. Onun önderliğinde güzel bir menü hazırladık. Ben evde de arkadaşlarıma yemek yapmayı, hizmet etmeyi çok severim.

En iyi yaptığınız yemek hangisi?

Elimin lezzetini koyarak aklına gelecek her yemeği yaparım. Ama spesiyalim elimle açtığım soğan böreği. Pırasalısı da yapılıyor.

Haberin Devamı

Hayata bir adım at, o sana koşa koşa gelir

Hâlâ insan olma süreci içindeyiz

Diziniz ‘Alev Alev’de de oyununuz ‘Hedga Gabler’de de erkek dünyasıyla mücadele eden kadınların hikâyeleri anlatılıyor. Kadın olmak zor mu?

Bazı şeyleri insani içgüdülerle yenerken kolay mı zor mu diye sorgulamıyor, sadece yaşama tutunuyorsun. Kadın olmak, erkek olmak diye de ayırmak istemiyorum. Zannediyorum ki hâlâ algımızda insan olmakla ilgili çok büyük zorluklar çekiyoruz.

Nasıl yani?

Aslında dünyanın varoluşunu baz alırsak çok az bir zamandır insanız. “Kadın olmak ne demek?”, “Erkek olmak ne demek?” ya da “Bir insanın cinsel tercihini keşfetmesi ne demek”... İnsan hâlâ birçok soruyla kendini bulmaya çalışıyor. Bence hâlâ hepimiz insan olma süreci içindeyiz.

Erkek terk edilmekten müthiş korkuyor

Peki ya kadına uygulanan baskılar...

Kadının üzerinde yüzlerce yıldır, anaerkilden ataerkil sisteme geçildiğinden beri, tarihin anlattıklarıyla da görüyoruz ki, çok büyük bir baskı var. Toplum onu kutsallaştırma bahanesiyle varoluş seçimini ona sormadan elinden alıyor. Bunun yanı sıra kadın da kendi özgürlüğünü kendi elinden alabiliyor. Fark etmeden otosansür uyguluyor. Mesela son İzmir depreminde bir kadın tweet atmış, depremden sonra canını kurtarmak için apartmandan dışarıya çıkacak ama önce sutyeni olup olmadığını kontrol ediyor. Bu dehşet verici. Buradan bakınca evet, kadın olmak çok zor.

Dizideki karakteriniz Cemre şiddete uğruyor ve bu şiddeti kanıtlayamıyor. Kadınların yaşadığı şiddeti kanıtlaması neden bu kadar zor?

Burada yine kadının annelikle birlikte sözüm ona kutsallaştırıldığı yerden insan olduğunun unutulduğu bir durum var.

Anneliği kutsal bulmuyor musunuz?

E anne olamayan ya da olmak istemeyen kadın ne olacak? Annelik çok değerli ve onu bir kutunun içinde oraya koyuyorum dediğinde onu objeleştiriyorsun. Kutsallığı bir canlıyla eşdeğer tutamayız. Kutsallık değerlerde, fikirlerdedir. Herkesin hata yapma, yaşama ve defolu olma hakkı var. Kutsallaştırırsan hata şansın elinden alınıyor. Bu da yaşayamazsın demektir.

Kadına şiddet dendiğinde aklınıza ilk gelen cümle ne?

Erkeğin korkusu! Orada çok büyük bir korku ve kıskançlık yatıyor. Bu varoluşsal bir kıskançlık.

Neden erkek kadını kıskanıyor?

Çünkü müthiş bir korku var. Mesela kadını yalnız bırakmaya korkuyor çünkü gitmesinden korkuyor. Onun tarafından onaylanmamaktan korkuyor. Aslında en temel korku erkeğin terk edilme ve yalnız kalma korkusu.

Ukulele çalmaya başladım

Karantinada neler yaptınız?

Telli bir enstrüman çalmak istiyordum. Ukuleleye başladım. Bir de ‘Çevi Çocuk Evi’ diye bir kanal açtık. Kumaşa meraklıyım, dikişi severim. Evde kukla yapmaya başladım. Bunları kumpanyadaki arkadaşlarımıza yolladık. Bu sırada Emre Karayel’den dersler aldık. O aslında kuklacıdır, ‘Susam Sokağı’nda Kurabiye Canavarı’nı o oynatmıştı. Bize uzaktan dersler verdi. Hikâyeler yazıp kuklaları her pazar kanalımızdan oynattık, Tiyatro Pangar olarak çok çalıştık.

Hayata bir adım at, o sana koşa koşa gelir

Aşkta cinsiyete inanmıyorum

Onur Ünlü’nün son filmi ‘Topal Şükran’ın Maceraları’nda hiç diyalog yok. Hiç konuşmadan bir karakteri canlandırmak nasıl bir şey?

Meditasyon gibi.

Nasıl bir çalışma yaptınız?

Çekimlere başlamadan iki ay önce telefonum denize düştü. Bunu işaret olarak kabul edip yeni telefon almadım. Yedi ay telefonsuz yaşadım. Detoks oldu. Bir dönem biraz kendimi yalnız bırakarak konuşmamayı hedefledim. Konuşmamak büyük bir özgürlük.

Filmde lezbiyen sevişme sahneniz var. Zor muydu çekimler?

Ekstra bir önem atfetmedik. Her sahne kadar değeri, kıymeti vardı. Çok iyi bildiğim bir dostum olan Ayşe Melike (Çerçi) ile o sahneyi paylaştığım için şükrediyorum. Çünkü biz birbirimizi aramadığımızda bile hisseden iki dostuz ve o sahnede de ruhlarımız bize yardım etti.

Aşkta cinsiyete inanıyor musunuz?

Hayır, inanmıyorum. Aşk, herhangi bir kalıba sokulamayacak kadar ruhların tanışmasıyla ilgili. Ruhlar tanışır ve herkese susup oturmak düşer. İşte biz bu yüzden insan olmanın çok başındayız.

Nemlendirici de sürüyorum, ilik suyu da içiyorum

Bu sene 40 yaşına bastınız. Nasıl bir değişim içindesiniz?

Neye karşı, ne kadar verici olacağım, neyi ne kadar alacağımla ilgili ölçüm netleşti. Hafifledim. Enerjim de var, kendimi çok daha iyi tanıyorum. Kendimi ifade için ekstra efor harcamıyorum artık. Bir şeylere ekstra sinirlenmiyorum.

İnternette hakkınızdaki yorumlara baktım, “Hafif delidir”, “Çok eğlenceli, biraz çatlaktır” gibi şeyler okudum. Hafif bir delilik var mı?

Delilik, cadılık... Anadolu lisesinde hazırlık sınıfındayız... İngilizce öğretmenim “Demet tahtaya kalkıp ben bir cadıyım yazarak altına imzanı atar mısın?” demişti. “Tabii” dedim ve yaptım.

Yaramaz mıydınız yani?

Bilmem. Sezgilerimle ilgili olabilir. Hislerim açık. Bu aslında kendini dinlemekle de alakalı. Ruhunun söylediği şeyle zihnin söylediği şeyi ayırt etmeyi gerektiriyor.

Adamın yüzü deforme olunca karizmatik, kadının olunca çirkin

Oyunculuk sırasında çirkin görünmekten korkmuyor musunuz?

Güzel mi çirkin mi çıkıyorum diye düşünmüyorum. Hedefim karakteri en doğru duyguyla karşımdakine geçirmek.

Ama dayatılan bir kavram güzellik...

Güzellik kavramının ‘çirkinleştirildiği’, standarda sokulduğu bir dünyada yaşıyoruz. Adamın yüzü deforme olunca karizmatik, kadının yüzü deforme olunca çirkin oluyor. Bu da yine toplumun kadına dayattığı bir şey. Bununla kadınlar olarak önce kendi içimizde ve özel hayatımızda mücadele etmeliyiz.

Siz kendinize bakar mısınız?

Nemlendirici kremimi de sürüyorum, ilik suyumu da içiyorum, kolajeni doğal nasıl alırım düşünüyorum ama bunları bedenime saygı göstermek için yapıyorum. Güzellik için ölçüyü kaçırmak bedene saygısızlık.

 

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!