Güncelleme Tarihi:
Büyük şehirde, gündelik hayatta karşılaştığınız zorlukların 10 katını düşünün. Biz körler hastanelere gittiğimizde işte böyle bir mücadelenin içine giriyoruz. Genelde yaşlı ve hasta insanların daha yoğun olduğu gerçeğini de işin içine katarsak ne demek istediğimi az çok tahmin edebilirsiniz.
Hastaneye eğer hasta olarak gittiysek herkesten “Senin refakatçin yok mu, seni neden sahipsiz/yalnız gönderdiler, şuna biri yardım etsin” gibi bizi son derece rahatsız eden cümleleri adım başı duyuyoruz. Soru sormamız aslında çok normal, değil mi? Hatta her insan bilmediği yerde birilerine danışabilir. Ama kör bir birey olarak, herhangi bir konuyu danıştığınızda olay sorduğumuz sorunun çok dışına taşıyor. Evriliyor, evriliyor ve bambaşka bir şey oluyor. Danışmadaki personelin kafası iyice karışıyor ve bizimle ne yapacağını şaşırıyor.
Bir de ziyaretçi olarak hastaneye gittiğimiz zamanlar var. Daha ziyaretine gittiğimiz kişinin odasına çıkamadan olaylar başlıyor. Genelde üstünkörü bir yönlendirmeyle “Şurada bak, oda koridorun sonunda, solda; ay yok sağda. Sen git görürsün” gibi cümleler kuruluyor. Sonra da bu kişi tarafından koridorda bırakılıyorsunuz. Birkaç adım attığınız anda görmeseniz bile bütün gözlerin üzerinizde olduğunu biliyorsunuz. Ahlamalar, vahlamalar, nidalar, sanki siz hiçbirini duymuyormuşsunuz gibi etrafınızda yankılanıyor.
Umursamıyorsunuz, daha doğru bir tabirle umursamamayı öğreniyorsunuz. Çünkü bunlar zaten gündelik hayatta karşılaştığınız durumlar. Sadece biraz daha fazlalar, o kadar. Peki, çözümü var mı? Elbette var. Çok da basit: Erişilebilirlik ve farkındalık.
Belki bilmeyenler vardır; tren garlarında ve havalimanlarında Turuncu Masa görevlileri olur. Görevliler sayesinde biz körler hiç mağdur olmadan bilet işlemlerimizi halledebiliyor ve zamanı gelince aracımıza binip gidebiliyoruz. Hastanelerde de bu tarz bir uygulama olabilir. Turuncu Masa gibi bir sistem yalnızca yönlendirmekle kalmaz, aynı zamanda bizlerin bağımsız hareket edebilmesine de destek olur. Çünkü burada asıl mesele yardım almak ya da almamak değil, kendi hayatımızı yönetebilmemiz için gereken imkânlara sahip olmak. Belki de asıl soru şudur: Biz birbirimize gerçekten eşit şartlar sunabilen bir toplum olmayı ne zaman başaracağız?
Bizim her gün yaşadığımız buna benzer dertlerimiz var. Bu sorunlar azalmadığı gibi her geçen gün çoğalıyor. Havalimanlarında ve tren garlarında çözülmüş bir meseleyi hastanelere uygulamak neden zor olsun ki? Hasta karşılama diye bir şey var, tamam. Hastanelerimiz çok kalabalık, anlıyoruz ama havalimanı ya da tren garları kalabalık değil mi? Üstelik yardıma en çok ihtiyaç duyduğumuz yerler hastaneler. Hem mağduriyet yaşıyor hem üzerine hor görülüyoruz.
Biz istemedikçe, yani ağlamadıkça kimse bakmıyor bize. Tamam, biz ağlayalım, sorun değil ama siz de yalnız bırakmayın bizi. Yeter ki sorunu çözmek isteyin ve isteyelim.