Hande Doğandemir :Üzerimizde güzel görünmekle ilgili çok büyük bir baskı var

Güncelleme Tarihi:

Hande Doğandemir :Üzerimizde güzel görünmekle ilgili çok büyük bir baskı var
Oluşturulma Tarihi: Haziran 28, 2020 07:00

Şimdi onun dönemi. Beyazperde, ekran, tiyatro... Hande Doğandemir gümbür gümbür geliyor. Sanatın her alanında daha çok kadın hikâyesi görmek isteyen Doğandemir, en çok kadınlar üzerinde kurulan güzellik baskısından şikâyetçi: “Maalesef televizyonda bir imajsanız, öncelik nasıl göründüğünüzle ilgili oluyor hep.”

Haberin Devamı

Hande Doğandemir, Kanal D ekranına ‘Güneşi Beklerken’in tekrarlarıyla döndü. Önemli festivallerden ödüller alan filmleri ‘Nuh Tepesi’ ve ‘Gelincik’ vizyon tarihi bekliyor. Tiyatro projeleriyse tam gaz devam. 35 yaşına giren oyuncu, gittikçe mutlu bir insana dönüştüğünü söylüyor: “Eskiden kaygılarım ya da olaylar karşısındaki tepkilerim daha fazlayken şimdi kendime dönük, kendi enerjisini koruyan, ayakları yere basan biriyim.”
Hem bu kadar naif hem seksi nasıl olabiliyorsunuz?
Bunu ilk defa duyuyorum. Bunun için bir çaba harcamıyorum. Olaylar karşısında sükûnetini koruyan, sakin bir yapıya sahibim. Dışarıdan bakınca soğuk bulanlar olabiliyor. Bu Ankaralı olmanın verdiği bir mesafe olabilir ama tanıyanlar öyle olmadığımı bilir. Belki bahsettiğin şeyin sebebi o ‘cool’ görünen duruş olabilir.
Yolumu kaybettiğim oldu
Hiç kendinizi kaybedip kontrolden çıktığınız olmaz mı?
Sakinliğim annemden, parlamalarım babamdan geliyor. Haksızlığa uğramak ya da birinin haksızlığa uğradığını görmek, adaletsizlik dayanamadığım şeyler.
Hayatta cevabını aradığınız, merak ettiğiniz bir soru oldu mu?
Nefretten beslenen insanlar çok fazla. İnsanın kendisiyle ilgilenmeyip çevresine duyduğu nefretten neden beslendiğini merak ediyorum.
Cevabı bulabildiniz mi?
Kendi yolunu kaybetmekle ilgili sanırım. Herkes kendiyle, sevdiği işlerle ilgilense neden başkalarına nefret beslemekle uğraşsın ki?
Sizin yolunuzu kaybettiğiniz oldu mu?
Eskiden, detaylara girmeyeceğim ama, yanlış olduğunu bildiğim halde yaptığım şeyler karşısında, ne yapacağımı bilmediğim, herkes gibi yolumu ve kontrolü kaybettiğim oldu. Bazen dışımda gelişen olaylar karşısında sükûnetimi koruyamadığım zamanlar da yaşadım. Ama önemli olan o yolu tekrar bulup devam edebilmek.

Hande Doğandemir :Üzerimizde güzel görünmekle ilgili çok büyük bir baskı var


Estetiğim yok!
Sosyal medyada 2.5 milyon takipçiniz var. Son koyduğunuz fotoğrafa filtre ve Photoshop uyguladığınız iddia edildi. Doğru mu?
Hayır. Zaten ne zaman bir fotoğraf paylaşsam en çok sorulan soru da “Estetik mi yaptırdın?” oluyor.
Buradan cevap vereyim hepsine: Hiç estetiğim yok.
Bu, kadınlar üzerinde kurulan bir güzellik baskısı mı?
Evet. Hepimizin üzerinde güzel görünmek ve ideal fiziğe sahip olmakla ilgili çok büyük bir baskı var. Genç kızların sadece güzel göründüklerinde başarılı olacaklarına dair bir yargı oluşturuldu. Bir oyuncu olarak bu algıların karşısındayım.
Dışarıda Hande çok...
Güzellik başrol almak için önemli kriter değil mi?
Maalesef televizyonda bir imajsanız, öncelik nasıl göründüğünüzle ilgili oluyor.
Sizin geldiğiniz noktada güzelliğin etkisi ne?
Bunu kendime adıma kabul etmiyorum. Dışarı çıktığında birçok Hande görebilirsin. Evet aynaya baktığımda kendimi seviyorum ama sadece bunun etkisiyle bir noktaya geldiğimi düşünmüyorum.
Üzüle üzüle öğreniyorsun
İlk parladığınız iş olan ‘Güneşi Beklerken’ Kanal D’de tekrar yayımlanıyor. Yedi yıl sonra izlediğinizde ne hissediyorsunuz?
Sosyal medyada videoları yıllardır paylaşılıyor. O aşk ‘Güneşi Beklerken’ seyircisinde hiç bitmedi, dizi hayatımın ayrılmaz bir parçası oldu. Ben de her izlediğimde mutlu oluyorum çünkü çok özel bir işti.
‘Zeynep’ karakteriyle büyük fan kitleniz oluştu. Sevildiğiniz kadar linç de edildiniz. Bunlardan nasıl
etkilendiniz?
Oyuncu da olsan insansın; çok yıprandığım, üzüldüğüm zamanlar yaşadım. Çünkü bunu nasıl kontrol edip kendimi nasıl koruyacağımı bilmiyordum. Ama üzüle üzüle öğreniyorsun. Bunun bir illüzyon olduğunu görüyor, neyi ciddiye alıp neyi almaman konusunda ayrım yapıyorsun.
Pandemiden dolayı vizyondan kaldırılan, Haluk Bilginer ve Ali Atay’la rol aldığınız ‘Nuh Tepesi’ yeniden vizyona girecek. Film bir baba-oğul hikâyesi anlatıyor. Sizin baba-kız ilişkiniz nasıldı?
Sevgi dolu bir ailede büyüdüm. Evlendiklerinden 14 yıl sonra dünyaya gelmişim. Üniversiteyi bitirene kadar Ankara’da birlikte yaşadık. Aile konusunda çok şanslıyım.
Hep başrollerde oynadığınız halde bu filmde rolünüz daha kısa. İnsan projeyi sevince ego devre dışı mı kalıyor?
Hikâyenin içindeki varlığımla ilgilendim. Senaryoyu okuduğumda yönetmen ve senaristimiz Cenk’in (Ertürk) yarattığı dünya beni çok etkiledi. Öyle bir ekiple çalışmayı da çok istedim. Filmi izleyenler ‘Elif’ karakterini daha çok görmek istediklerini söyledi. Yönetmenin karakterle ilgili yeni planları olacak.
Popüler işlerden sonra bağımsız film, tiyatro... Bunlar kariyeriniz için çizdiğiniz yeni bir yolun göstergesi olabilir mi?
Yıllar içinde sinema ve televizyonda daha çok popüler kültürün bir parçası oldum. Bundan da keyif aldım. Ama oyunculuğu sadece televizyondan ibaret görmeyip kariyerimde böyle bir yolculuğa çıkmak istiyordum. ‘Nuh Tepesi’ önemli bir kapı açtı. Sonra ‘Gelincik’ filmi geldi. Ardından tiyatrolar... Çok istediğim kariyer yolculuğuna bir senede yön çizdim.

Bir öpüşme sahnesinde partnerim değil kadın oyuncu olarak ben haber oluyorum
Sosyoloji mezunusunuz. Bir sosyolog olarak günümüzü nasıl
yorumluyorsunuz?
Çok yalnızlaştık. Sosyal medya da bu sebeple hayatımıza bu kadar girdi, hepimiz oradan var olmaya çalışıyoruz. İletişim ve ilişki kurmaya harcadığımız emek azaldı ama yoğunluğu arttı. Çabasız yaşamaya başladık.
Okulda bitirme tezinizi “80 öncesi Türk sinemasında kadının cinsel istismarı’ üzerine yapmışsınız. Günümüz Türk sinemasında bu anlamda değişen neler var?
Yeşilçam’da bu konuları işleyen çok film var. Demek o zamanlar bunları anlatmakta daha cesurmuşuz. Maalesef günümüzde dünya genelinde çok kadın hikâyesi göremiyoruz. Sanırım daha çok kadın senarist ve kadın gözüne ihtiyacımız var.
Pandemi döneminde ara veren ‘Waterproof’ isimli oyununuz bir kadın hikâyesi anlatıyor. Sahi ilk sahne
deneyiminiz nasıldı?
Ekranın duvarlarını kırmak çok farklı bir deneyimdi. Oyun ağır bir hikâye anlatıyor. 60’larda İngiltere’de bir okul çöküyor ve kasabadaki bütün çocuklar ölüyor. Çocuk kaybının nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum ama karakter olarak yaşamam gerekiyordu. Psikolojik olarak çok zorlandım. Üç ay boyunca eve gelip her gün ağladım.
Kadının içindeki
ateş çok değerli
Oyunda İngiltere’deki kadınlar anlatılıyor. Siz Türkiye’de kadın olmayı nasıl anlatırsınız?
Dünyada kadın olmak zor. Hep hakkını savunmaya, kendini korumaya mecbur olduğun bir düzende yaşıyorsun. Ama bunun yanında kadın olmanın gücünü, kadının içindeki ateşi çok değerli buluyor ve her şeyle baş
edebileceğimize inanıyorum.
Bir öpüşme ya da sevişme sahnesinde bunun sadece kadın oyuncu üzerinden konuşulması ne hissettiriyor?
Toplumun her alanında böyle. Erkek yaptığında “Aslanım” diyoruz. Kadın yaptığında yerden yere vuruyoruz. Bir öpüşme sahnesinde partnerlerim değil de kadın oyuncu olarak ben haber oluyorum. Haksızlığa uğruyorum. Umarım bu algı değişir.
Cinselliği ne zaman
olağanlaştırırız?
Neden bir öpüşme ya da sevişme sahnesi daha çok ses getiriyor? Oysa cinsellik insan doğasının bir parçası. Bunu ne zaman kabul ederiz bilmiyorum.
Hande Doğandemir :Üzerimizde güzel görünmekle ilgili çok büyük bir baskı var


Yaşadığım ilişkilerin hepsine ‘İyi ki’ diyorum
Rol aldığınız filmlerdeki kadar romantik misiniz?
Hiç romantik biri değilim. Hayatı daha gerçekçi yerden yaşıyorum.
Âşık olduğunuzu nasıl anlarsınız?
Hayattaki her şeye karşı daha fazla heyecan duyuyorum.
Şu an öyle bir dönem mi?
Hayatı yaşamaya âşık olduğum bir dönemdeyim. Algım ve enerjim dünyaya çok açık.
Çapkın mısınız?
Değilim. İlişkiyi gerektirdiği gibi saygı çerçevesinde yaşarım. Ama herkes flört etmeyi ve beğenilmeyi sever. Ben de bunları keyifli buluyorum.
Çok aşk acısı çektiniz mi?
Herkes kadar. Hepimiz hayatta güzel ilişkiler de acı çektiğimiz ilişkiler de yaşıyoruz. O zaman üzüldüğüm şeylere şimdi bakınca keşke o kadar üzülmeseydim diyorum ama o zaman üzülmeseydim hayata böyle bakıyor olamazdım. Yaşadığım ilişkilerin hepsine “İyi ki” diyorum. Onlar beni ben yaptı.

BAKMADAN GEÇME!